Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un geçtiğimiz günlerde düzenlediği medya toplantısı çok konuşuldu. Bilgilendirme toplantısına medyanın üst düzey yöneticilerinin katılması ve akreditasyonun bazı gazeteler için kaldırılmış olması toplantıyı daha dikkat çekici hale getirdi.
Star Gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, toplantıya davetli olduğu halde katılmayan birkaç gazeteciden biriydi. Demokrat duruşu ve polemikçi üslubuyla öne çıkan bir yazar olan Kekeç, Zaman gazetesine Başbuğ Paşa'nın basın toplantısını ve medyanın son durumunu değerlendirdi.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un basın toplantısını takip edenler arasında genel yayın yönetmenleri, köşe yazarları da vardı. Bu normal mi?
Hiç normal değil. Genelkurmay başkanının basın toplantısına bu düzeyde bir katılımı hem yadırgıyorum, hem ayıplıyorum. Oraya katılması gerekenler bellidir... Ama gördüğümüz kadarıyla İlker Başbuğ Paşa sadece savunma ve güvenlik konularıyla sınırlı kalmadı. Siyasi konularda da görüşlerini bildirdi. Oradaki insanlar da ciddiyetle dinlediler. Önce şu soruyu sormak lazım: Bir Genelkurmay başkanı niçin içinde birtakım felsefik ifadelerin geçtiği bir konuşma yapmak zorundadır ve biz niçin bu konuşmayı dinlemek zorundayız? Tabii sadece bu toplantıyı yapan generali de suçlamamak lazım. Bu bir problemse, bu problemin iki ucu var...

Asker-medya ilişkisini Batı standartlarına göre değerlendirip ilkesel olarak bakarsak ne söylersiniz?
İlkesel açıdan baktığımızda bu kabul edilebilir bir ilişki biçimi değil. Olmaması gereken bir şey, "Asker-medya ilişkileri" denmesi bile anlamsız geliyor bana. Niçin buna vurgu yapmak zorundayız ki? Batı'da asker, kendisini bu şekilde bir şeyin lehine yahut hilafına konumlamaz. Batıda asker böyle basın toplantıları da düzenlemez. Asker askerliğini, siyasetçi siyasetçiliğini, gazeteci gazeteciliğini bilir.
İlk toplantıya davetli olduğunuz halde katılmadınız. Niçin?
Birincisi akreditasyon uygulamasının devam ediyor oluşu. Birtakım gazeteler ve televizyonlar bu toplantılara alınmıyorlar. Niçin alınmıyorlar? Bunun net bir cevabı verilmedi. Bundan önceki toplantıda bir yetkili, yasakla ilgili şuna benzer bir açıklama yapmıştı: "Terör örgütü ile ilişkili olan basın yayın organlarını toplantıya almıyoruz." Bunu çok yadırgadım. Zaman Gazetesi, Samanyolu, Kanal 7, Yeni Asya, Vakit Gazetesi, Milli Gazete... Bu yayın organlarının terör örgütü ile ilgili ne tür bir ilişkisi saptanmış acaba? Bu konuda ellerinde bir yargı kararı mı var? İnsanları suçlarken nasıl bu kadar rahat olabiliyorsunuz? Birincisi buna tepki olarak katılmıyorum. İkincisi zaten bu tür toplantılara katılmıyorum. Siyasilerin toplantılarına, davetlerine gezilerine de gitmiyorum.
Toplantıya katılan gazetecileri nasıl buldunuz?
Gazetecileri çok efendi buldum. Efendice oturdular, efendice sorularını sordular. Hiç arıza yapmadılar. Efendice fırça da yediler. Ama sisayetçilerin karşısında bu efendilikten eser görmüyoruz. Siyasetçilere karşı yırtıcı ve acıtıcılar. Daha sert, agresif sorular soruyorlar. Burada can sıkıcı bir standartsızlık var. Parlamento'yu eleştirirkenki celaletimizden ne yazık ki eser yok.
Başbuğ Paşa'nın konuşması genelde övgüyle karşılandı...
Ben konuşmanın kendisinden çok "güzelleme" tabir edeceğimiz yazıların daha vahim bir ruh haletine işaret ettiğini düşünüyorum. Bir asker çıkmış, açıklama yapmış. Bunu eleştiririz, benimseriz. Ama yapılan yorumlar asker vesayeti dediğimiz şeyin altını çizen, teyit eden, hatta bu vesayeti hoş gören bir yaklaşımı içeriyordu sanki.
Paşa'nın bazı gazetecilerle diyaloğu fırça olarak algılandı...
"Topraktan silah fışkırıyor" ya da "mühimmat fışkırıyor" cümlesinde ne var? Fırçayı meşrulaştıracak vahamette bir cümle midir? Doğrusu Genelkurmay Başkanı'nın bazı gazetecilerle olan diyaloğunu yadırgadım. Ne hakla insanlara fırça atabilir ya da ayar verebilir? Bu konumda biri midir? Medya konusunda takdir makamında bir yönetici midir? Yaptığı güzel konuşmayı maalesef bu tür şeyler biraz yaraladı diye düşünüyorum. Keşke onu yapmasaydı.
Doğan Grubu sizin de yazdığınız gazetenin içinde olduğu bazı yayın organlarını yandaş medya olarak yaftalıyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu?
Hiç rahatsızlık duymuyorum. Ben kafamdaki siyasal doğrular istikametinde yazılar yazıyorum. Bu beni mevcut iktidarla yan yana düşürüyorsa, bundan utanmam. Öteden beri demokratikleşmeyi, serbest piyasa ekonomisini, özgürlükleri savunuyorum. Açık toplum olmanın gereğini yazıp duruyorum. Bunları, bu iktidar döneminden önce de yapıyordum. Bu doğrular beni şu ya da bu siyasal iktidarla yan yana gösteriyorsa ne yapabilirim? "Yandaş medya" suçlamasında bulunanların neyin yandaşı olduklarına bakmak lazım... Onlar da bir şeyin yandaşı durumundalar. Darbeleri destekliyorlar, darbecilere alkış tutuyorlar. Muhtıralardan medet umuyorlar. Onlar bu konumlarından gocunmuyorlarsa, ben hiç gocunmam.
Medya tablosuna baktığınız zaman ne görüyorsunuz?
Eskiden biz birtakım haberleri göremiyorduk. "Hürriyet, haber gizleme hürriyetidir" diye bir slogan vardı. Yasemin Çongar yazmıştı sanırım. Biz haberlerin hasıraltı edildiği dönemlerden bugünlere geldik. Tek sesli bir medya düzeni yok artık. Tek tip düşünceye alışmış insanlar bundan rahatsız oluyorlar.
Sizi aynı zamanda polemik sever bir yazar olarak tanıyoruz. Sizdeki polemiğin kaynağı ne?
Benim yazılarımda birtakım isimler geçiyor. İnsanlar, bu isimleri karşıma alıp kavga ettiğimi düşünüyor. Hiç ilgisi yok. Ben sadece dalgamı geçiyorum.
Köşenizde sık sık Özdemir İnce, Emre Kongar, Ertuğrul Özkök'ü konuk ediyorsunuz?
Özdemir İnce'yi severim. Verimli bir isimdir benim için. Onunla maceramız eskiye dayanıyor. Çevirdiği bir kitapta bazı yanlışlar tespit edip sorular yöneltmiştim. Gösteri dergisinde benim ahmak, aptal, kuş beyinli olduğumu filan yazdı. Sorduğum soruların hiçbirine cevap vermedi. Kendisi önemli bir entelektüel ve şairdir. O gün bugündür elimin altında sağolsun... İstiyorum ki, insanlar bu düzeyi görsünler. Bu nedenle kayıt altına alıyorum onları.
Peki Ertuğrul Özkök?
Ertuğrul Özkök dünyanın en çelişkili adamı. Özkök'ü de aynı saikle sık sık kalemime doluyorum. Daha doğrusu, onu da kayıt altına alıyorum, gelecek kuşakların tanıması açısından. Polemik yazılarımı kavga girişimi olarak düşünenler olabilirler. Ben öyle bakmıyorum. Kavga etmiyorum. Hem dalgamı geçiyorum, hem de geleceğe belge üretiyorum. Ertuğrul Özkök yazarken eğleniyorum.