İşte Milliyet yazarı Özay Şendir'in o köşe yazısı:
Bugün yapılacak geçiş aslında Savarona’nın yeniden doğumunun ilanı olarak kabul edilmeli. Savarona, Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli değerlerinden birisidir. Yeniden maviliklerde boy göstermesi, Türk bayrağını dalgalandırması hepimiz için kazanç ve gurur vesilesidir.
Savarona’nın hikâyesi, şımarıklıkla başlar, sonra bizim sularımızda hüzünle devam eder... Savarona tek bir yatın adı değildir aslında bu adla üç ayrı yat imal edildi.
İlk Savarona 1926’da, ikincisi 1928’de üçüncü ve mülkiyeti Türk devletine ait olan Savarona’ysa 1930 yılında sipariş edildi. Her üç yatın da sahibi de dedesi Brooklyn Köprüsü’nü inşa eden, babası çelik tel şirketi sahibi olan Emily Roebling Cadwalader’dır. Bu hanımefendi için bir parantez açmazsam olmaz.
Artık nasıl bir zevki varsa, Cadwalader’ın sahibi olduğu ilk yat USS Sequoia, ABD Hükümeti’nce satın alındı ve 1977’de Başkan Carter satılmasını emredinceye kadar tüm ABD Başkanları tarafından kullanıldı.
Dünya üzerinde sattığı yatlar, iki ülke tarafından, devlet yatı haline getirilmiş başka birisi olduğunu sanmıyorum. Savarona’da paranın insana verdiği gücün bir yansıması ve biraz şımarıkça bulduğum önemli bir eşya var, o da büyük salondaki şömine.
Birden çok yabancı kaynakta o şöminenin Savarona’ya gelişinin hikâyesini okudum.
İddia o ki, Bayan Cadwalader bu sanat eseri şömineyi Portekiz’e yaptığı bir gezide tarihî bir şatoda görmüş ve çok beğenmiş.
Şömineyi satın almak istemiş ama şatonun sahipleri bu teklifi kabul etmemişler. Bunun üzerine Bayan Cadwalader ani bir kararla önce şatoyu satın almış, ardından çok beğendiği şömineyi söktürerek Savarona’nın yapıldığı Almanya’daki dünyaca ünlü Blohm und Voss Tersanesi’ne taşıtıp, yata monte ettirmiş. Bu tersanenin adı size tanıdık geldi mi?
Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’na girmesinin sebeplerinden sayılan, İngiliz donanmasından kaçarken İstanbul’a sığınan Goben ve Breslau zırhlıları vardı ya, sonradan Yavuz adını alan Goben de işte bu dünyaca ünlü tersanede yapılmıştı.
Savarona’nın Türkiye’ye geliş hikâyesi de aslında eşsizdir. Türkiye ile ABD arasındaki dostane ilişkilerin başlangıç noktası Savarona’nın satışıdır demek mümkündür. Hikâyeyi hızlıca anlatayım:
Savarona denize indirildikten sonra Bayan Cadwalader ve eşiyle beraber iki kere dünya denizlerinin neredeyse tamamını dolaştı ama asla ABD karasularına giremedi. Bunun sebebi ABD Hükümeti’nin bir başka ülkede imal edilen Savarona için çıkardığı ve neredeyse yatın yapım fiyatına yakın bir rakama ulaşan ağır gümrük vergisidir.
Savarona’nın maliyetine dair kesin bir bilgi yok. 4 milyon dolarla, 10 milyon 500 bin dolar arasında çeşitli rakamlardan söz ediliyor.
Bildiğimiz Ertuğrul yatının emekliye ayrılmasından sonra Türkiye’nin bir yat aradığı gerçeği. Sonuçta özel sektörden isimlerin de devreye girmesiyle Washington Büyükelçiliği ABD Hükümeti’yle görüşmelere başlar.
ABD, Savarona’nın satışı için kendi yönetmeliklerini esnetir zira Başkan Roosevelt’in Türkiye iyi ilişkiler kurmak istediği bilinmektedir.
Hitler Almanya’sı da kendi mühendislik yeteneklerinin zirvesi sayılan bu yatın başka ülkeye satılmasını istemez.
Almanya, Krupp firmasının aracılığıyla Hamburg Limanı’ndaki yata haciz koyar.
Sonrası tam bir diplomasi savaşına dönüşür. Başkan Roosevelt, Savarona Yatı’nın üzerindeki haczin en kısa zamanda kaldırılmasını aksi takdirde o sıralarda, New York Limanı’nda bulunan ünlü Alman transatlantiğinin haczedileceği mesajını Berlin’e iletir. Sonunda Almanya haczi kaldırarak, Savarona’nın Hamburg Limanı’ndan çıkmasına izin verir. 24 Mart 1938’de devletçe Cumhurbaşkanı yatı olarak alınan Savarona’ya İngiltere’nin Southampton Limanı’nda merasimle Türk bayrağı çekilir. Gemiyi teslim alan Kaptan Sait Özege daha önce Ege yolcu gemisinin süvariliğini yapmış tecrübeli bir deniz insanıdır. Savarona, teslim alındıktan sonra yaklaşık iki ay Almanya’da kaldı ve döşemelerinde bazı tadilat işlemleri yapıldı.
Savarona yatı, Atatürk’ün hastalığının ağırlaştığı dönemde, 1 Haziran 1938’de İstanbul’a geldi. Sabah Florya’ya demir atan ve temizliği yapılan Savarona daha sonra Dolmabahçe önlerine geldi.
Mustafa Kemal Atatürk, aynı gün saat 15.30’da Acar motoruyla ulaştığı Savarona’nın güvertesine çıktı.
Yanında Kılıç Ali, İş Bankası Genel Müdürü Muammer Eriş, Yaver Celal Bey, İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ gibi isimler vardı. O güne tanıklık edenler Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk sözünün “Ne olurdu, bu gemi birkaç yıl önce elimize geçmiş olsaydı!” dediğini aktarmışlar anılarında.
Mustafa Kemal Atatürk, Savarona yatından o günden sonra inmedi. Tam 56 gün boyunca o yatta kaldı.
İki kere Bakanlar Kurulu’nu topladı, İstanbul’un imarıyla ilgili bir toplantıya başkanlık etti. Hatay sorunu ve Dersim’deki kalkışma girişiminin Hatay meselesi üzerindeki olası etkilerine dair görüşmeler yaptı. Karadeniz’den girip Boğaz’ı geçen Romanya Kralı II. Carol’u Savarona’da ağırladı. Marmara içerisinde bir keresinde Erdek açıklarına kadar uzanan kısa geziler yaptı. Hastalığı ilerliyordu, yaz sıcağında biraz rahat etmesi için kamarasının çevresine büyük buz kalıpları konuyordu. Yatın içine rüzgar girmesi için Savarona, hemen Boğaz’ın girişine Büyükdere’ye demir attı, bir süre orada kaldı.
Hastalığı ağırlaşan Mustafa Kemal Atatürk, 25 Temmuz 1938’de saat 01.00’de Acar motoroyla Dolmabahçe Sarayı’ndaki hasta odasına taşındı. Mutluluğu ve Savarona’daki konukluğu toplam 56 gün sürmüştü.
Savarona’nın satın alınmasında Mustafa Kemal Atatürk’ün ilerleyen hastalığına deniz havasının iyi geleceği düşüncesi baskın bir düşüncedir ama tek geçerli sebep değildir. Denizi çok seven Atatürk, o güne kadar Ertuğrul yatını kullanıyordu. Bu kullanımın sonunu getiren olay 4 Eylül 1936’da yaşandı. O gün, İstanbul’a gelen İngiliz Kralı 8’inci Edward’ın şerefine Moda koyunda yelken yarışı düzenlendi. Atatürk yarışı Kral Edward’la birlikte Ertuğrul yatında izledi. Fakat Ertuğrul manevra yaptıkça bacasından yağlı kurum yağdırdı. Edward, beyaz elbisesine konan kurumu üfledikçe elbisesi daha da berbat oldu. Atatürk’ün canı sıkıldı; durumu kurtarmak için, “Majeste bu yat epey zamandır çalışmadığı için, kazanları ısınıncaya kadar bu kurumlar bizi rahatsız edecektir” dedi ve Kral’ın koluna girerek bitişikteki İngilizlerin görkemli kraliyet yatına geçtiler. Yaşlı Ertuğrul’un yerine yeni bir yat alınması fikri de o gün ortaya çıktı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün yanında garson olarak çalışan Cemal Granda’nın “Atatürk’ün Uşağıydım” kitabında Savarona günlerine dair de anılar yer alır. O döneme dair okuyup, yazanlar, kitabı güvenilir bulmazlar pek ama aklımda kalan bir bölüm vardı. Granda’nın iddiası o ki İsmet Paşa, Savarona yatına geldiğinde verdiği ilk talimatlardan birisi İtalyan yat tekstili ürünü olan çarşafların kaldırılıp yerine Sümerbank üretimi çarşafların serilmesi olmuş. Gerçek mi bilmem ama bildiğim Savarona’nın hikâyesinde şanlı ve kötü günler olduğu. Savarona, II. Dünya Savaşı’nda Kanlıca Koyu’nda koruma altına alınmış. 2 Temmuz 1951’de okul gemisi olarak kullanılmak üzere Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredilmiş. Aynı zamanda devlet büyüklerini ve yabancı devlet adamlarını kabul edecek şekilde hazır tutulmuş. Bayar’ın bir Atina ziyaretine Savarona’yla gittiği bilinir. Yıllarca Atatürk’ün kaldığı daire ise aynen korunmuş ama 1979’da Savarona büyük bir yangın geçirince bir sürü anı kaybolmuş. Savarona, 27 Temmuz 1986’da ise hurdaya çıkarıldı sonra özel sektöre kiralandı, büyük bir onarım gördü ama hikâye unutmak istediğiniz şekilde son derece tatsız bitti.
“Sava”, kimi kaynaklarda Atlantik’te yaşadığına inanılan efsanevî bir kuşa verilen addır. Kimi kaynaklarda bu kuşun Hindistan taraflarında yaşayan bir tür siyah kuğu olduğu söylenir. “Rona” ise Bayan Cadwalader’in evlenmeden önceki kızlık soyadıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ü 1938’de kaybettik, Bayan Cadwalader 1941’de öldü ama Savarona halen yaşıyor. Bugün yapılacak geçiş aslında Savarona’nın yeniden doğumunun ilanı olarak kabul edilmeli. Denizaltı dalışı yapmış nadir sivillerden birisi olarak süreci biraz biliyorum. Savarona’nın yeniden donanmaya kazandırılması ve aslına uygun olarak onarımı konusunda iki isme hakkını teslim etmek lazım. Birinci isim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan diğer isim de Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Ercüment Tatlıoğlu. Savarona’nın içinde göreceğiniz eşyaların orijinal ve gerçekten Mustafa Kemal Atatürk tarafından kullanılmış eşyalar olması için Milli Saraylar da uzun bir uğraş verdi. Savarona, Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli değerlerinden birisidir. Yeniden maviliklerde boy göstermesi, Türk bayrağını dalgalandırması hepimiz için kazanç ve gurur vesilesidir.
Unutmayalım ki, 1930’larda var olan rejimlerin çoğu tarihe karıştı, o dönemin yüzleri, Stalin, Hitler, Mussolini tarihin adını kötülükler sayfasında andığı isimler, dönemin İngiltere Başbakanı Chamberlain bugün Hitler’in parmağında oynattığı isim olarak biliniyor. Fransa 1930’larda 3. Cumhuriyet devrini yaşıyordu, bugün 5. Cumhuriyet devrinin sonlarını yaşıyor. O dönemden bugüne kurucusu tüm dünyada saygıyla yad edilen tek ülke Türkiye Cumhuriyeti.
Ne mutlu Türk’üm diyene...
patronlardunyasi.com