25. Uluslararası İstanbul Film Festivali Gala Filmi olan 95 dakikalık yapım için, yönetmen Blier, “Benim bütün filmlerim komedidir. Ben, hiç ciddi film yapmadım. Tüm karakterlerim sersemdir. Bu filmim de diğerleri gibi” diyor.
Monica Bellucci!
Her gören müşterinin nefesini kesen, Pigalle’in gece kulüplerinin profesyonel güzeli. Bu kez müşteri sıradan ama aynı zamanda da farklı.
Lotoda büyük ikramiyeyi kazanmış… Adı: Bernard Campan.
Fiyatını sorar doğrudan: “Kaç para?” Ayda 100.000 euro ödeyeceğini söyleyerek karısı olmasını ister Monica’dan. İyi para! Kabul eder Monica…
Ama ya Charly?
Charly (Gérard Depardieu) ve gece hayatının büyüsü öyle kolay kolay terk edilemez ki!..
BERTRAND BLIER İLE FİLME DAİR
Sıradan bir adamla muhteşem bir kadının, hem sıradan hem de şaşırtıcı karşılaşmasını anlatan bu fikir nasıl doğdu?
Önce her akşam, muhteşem bir kadının bulunduğu bir barın önünden geçen bir adamı düşündüm. Bu sıradan bir şey. Ben Pigalle’e yakın bir yerde oturuyorum. Öyle sıradan değil, tam bir afet olan kızların çalıştığı barların önünden geçtiğim çok oldu.
Muhtemelen, utangaçlıktan dolayı pek de parlak olmayan bir özel hayata sahip olduğunu hayal ettiğimiz bir adam bu. Günümüzün afetlerine uyacak bir fiziğe sahip değil. Bunun acısını çekiyor. Biraz sinik bir tip. Bu hikayede aktörlerin seçimi çok önemli. Bir film nedir? Aktörlerin seçimidir. Her zaman bir öykü yazılabilir ama aktörler olmayınca, öykü ortaya çıkmaz.
Filmin vücudunu oluşturan Monica Bellucci ile Bernard Campan seçimi nereden çıktı?
Monica bir olay, ama onu Bernard Campan gibi bir adamın karşında oynatmak, Fransızların özü olan bir fiziğe sahip bir adamın karşısına muhteşem bir kadını koymak anlamına geliyor.
Fransa’da son derece açığa vuran yüzler var. Bernard Campan bunlardan biri. Onda açıkgöz, kurnaz, cesur bir Fransız’ın suratı var. 1944 yılında olsa, Direniş örgütünde olur, işkence görür, kurnaz olduğu için kurtulurdu. O, kaybeden-kazanan bir aktör. Başlangıçta kaybeden, sonunda kazanan biri. Bu yüzden, Monica Bellucci ve Bernard Campan gibi aktörler olduğunda, sinemada aktörlerin seçimi, sadece bir formalite olan senaryodan çok daha önemli.
Daniela karakterini Monica Bellucci’yi düşünerek mi yazdınız?
Elbette! Bu filmin var olma sebebi, bir gün gidip Gaspard Noe’nin çok beğendiğim “Dönüş Yok / Irréversible” filmini seyretmem ve Monica’nın olağanüstü varlığının şok edici etkisinde kaldığım içindir. Sinema tarihinde, böyle bir şeyi hiç görmedim; Marilyn Monroe bile hiç böyle oynamamıştı. Aktrislerin yeteneğini mukayese etmiyorum, ama gözüpeklik, hareketlerdeki serbestlik, vücut, giyinik kalarak ortaya çıkarılan bu taşma, bunları mukayese ediyorum. O zaman kendime dedim ki: “Bu benim için, bu yüzden sinema yapıyorum.”
“Combien tu m’aimes?”, edeple utanmazlık arasında bir denge sağlıyor gibi görünüyor. Bu istemli bir şey mi?
Hayır, bu bir edep ya da utanmazlık sorunu değil. Bu, Monica Bellucci’nin oynadığı bir film. Utanmazlık olamaz, giysilerinin altındaki her şey tahmin ediliyor. Ne kadar çok giyinirse, o kadar çok istek uyandırıyor, heyecanlandırıyor. Bu bir aktris üzerine, bir aktris için yapılmış bir film. Başka biriyle bu filmi yapmazdım. Hiçbir anlamı olmazdı.
Monica/Daniela ideal dişiyi mi temsil ediyor?
Olduğu kişiyi temsil ediyor, yani bi