Kültür-Sanat


Cüneyt Özdemir'in yazısı

Bedri Baykam’ı severim. Renklidir. İddialıdır. Delidoludur. Üretkendir. Polemikçidir. Say say bitmez… Bazen kendisi ile atışırız, yeri gelince kapışırız. En son kendisinin de konuk olduğu 5N1K’da New York’ta sergilediği son işi 125 bin dolara Murat Ülker’e sattığı ‘Boş Çerçeve’yi tartıştık. Bedri anlaşılan biraz alınmış. Ama bakın her işte bir hayır var. Bu vesile ile biraz olsun güncel sanatı masaya yatırabiliriz. Zira Bedri’nin boş çerçevesi dünyada farklı şekilde son zamanlarda büyüyen bir tartışmaya cuk diye oturuyor.

 Bu ‘boş çerçeve’, ‘sessiz müzik’, ‘renksiz tablo’ gibi çalışmalar anti-art adı altında 1920’lerde Dadaistlerin pek bir gözdesiydi. Bedri de hepimizin artık ‘güreşen bikinili kadınlar’ eserinden hatırlayacağımız üzere sıkı bir Dadaist. Bedri, Çukurcuma’da 600 TL’ye yaptırdığı bu boş çerçevesinde başka bir şey anlattığını iddia ediyor, böylesinin daha önce yapılmadığını söylüyor ama hikâye… 1920’lerden bu yana yapılmadık boş çerçeve, satılmadık sanat eseri kalmamış durumda. Türkiye için yeni olabilir ama bu ‘boş çerçeve’ metaforu ile söylenmek istenilenler dünyada defalarca söylendi. Bedri de bunu bildiği için net cümleler kurmuyor. Cümlesinin başı ile sonu birbirini tutmuyor.

 Gelelim bu vesileyle memleketimizde artık başlatmamız gereken hayırlı tartışmaya… İsterseniz tartışmamızın adını ‘Kavramsal sanat nerede başlar, nerede biter usta’ koyup, İngiltere’den bir iki örnek ile başlayalım. Zira İngiltere geçen 20 yıl içinde kavramsal sanatın en önemli örneklerini vermiş ülkelerin başında geliyor. Tracy Emin ve Damien Hirst’in başını çektiği Genç Britanyalı Sanatçılar akımı Warhol’dan beri sanat dünyasını en çok heyecanlandıran işlerin yaratıldığı bir akımdı.

Bu akım bir jenerasyonu derinden etkilemiş moda, müzik ve sosyal yaşam ile gerçek bir sanat akımını hayatın içine taşımayı da başarmıştı. Emin ve Hirst’in işleri ünlü reklam gurusu milyoner Charles Saatchi tarafından 100 binlerce pounda satın alınıyor, bu alışverişler ‘eserleri’ daha da sansasyonal yapıyordu. Gelin görün ki o güzel günler İngiltere için geride kaldı. Şimdilerde ne kavramsal sanatın vahşi kızı Tracy Emin ‘dağınık yatak’ işinin yarattığı etkiyi yaratan işler üretebiliyor ne de bir zamanların genç dâhisi Damien Hirst sınırları zorlayan enstalasyonlar yapıyor. Hirst’in son sergileri bir zamanlar kendini yere göğe sığdıramayan eleştirmenlerce artık aşağılanıyor. Bir zamanların banko alıcısı Saatchi ise uluslararası burjuvazinin fink attığı İngiliz sanat pazarına ağıza alınmayacak küfürler ediyor. Anlayacağınız sanatta devrim yaratan çağdaş sanatçı ve dehayı herkesten önce keşfeden milyoner alıcı arasındaki alışveriş ilişkisi de oldukça ‘passe’ durumda.

 Tek tartışılan konu bu tür kavramsal sanat örneklerine değerinden fazla parasal rakamlar biçilmesi de değil. İngiltere’nin en önemli modern sanatçılarından David Hockney de ready-made yani hazır eşyanın kullanıldığı sanat akımının sanatsal değerini eleştiriyor. Hockney’in yakın zamanda seslendirdiği görüşleri, İngiliz sanat çevreleri ve basınında havasız bir odada taze bahar havasına açılan pencere etkisi yarattı. David Hockney gibi saygın bir sanatçının hazır eşya kullanılarak yapılan hatta çoğu zaman sanatçıların elinin değmediği eserleri eleştirmesi direkt olarak Hirst’e ve benzerlerine getirilmiş bir eleştiriydi. Hockney, “Eskiden sadece hüner önemli değildir, yaratılan eser de şiir de önemlidir derdim ve insanlarla bunu tartışırdım. Şimdi ise sadece şiir değil hüner de önemlidir, bir eserde sanatçının eli önemlidir fikrini savunmak zorunda kalıyorum” diyordu.

 Bedri’nin 125 bin dolara sattığı boş çerçeve gibi yapılmış kavramsal sanat örneklerinin de yarıştığı Turner Prize kavramsal sanatın Altın Palmiye ödülüdür. Gelin görün ki son yıllarda Turner Prize’in verildiği eserlerin hiçbir sanat değerinin olamadığını düşünenler de çoğaldı. Nitekim eski İngiliz Kültür Bakanı bu tür eserleri “Kavramsal bok yığını” olarak tanımlayınca aynen bizim malum ‘ucube’ tartışması gibi ortalığı bayağı bir karıştırmıştı. Fakat tabii ki burası İngiltere, kültür bakanı ya da başka bir siyasetçi beğenmedi diye de Turner Prize iptal edilmiyor!

 Bütün bunlar sanat tartışması içinde ele alabileceğimiz konular. Bedri’nin Murat Ülker’e sattığı eserde ıskalamamamız gereken ideolojik bir nokta daha var. Bedri yıllardır Ülker markasını diline dolamış ve ‘dinci’ ilan etmişti. Bunu sadece sığ Kemalizme dayandırdığı köşe yazılarında söylemekle kalmıyor yurtdışındaki saygın gazetelere doğruymuş gibi demeç olarak da aktarıyordu. Bedri, ne zaman ki Murat Ülker ile tanıştı ve ‘boş çerçeve’yi 125 bin dolara sattı Ülker ile ilgili söylediği her şeyi de yemek zorunda kaldı.
Afiyet olsun, Allah hazmettirsin!

 Bu olayda Murat Ülker’e iki teşekkür borcumuz var. Sadece 125 bin dolara boş bir çerçeve alıp Türkiye’nin ‘en tanınmış’ sanatçısına ‘hâlâ’ destek verdiği için değil, boş bir ideolojinin de satın alınabilir olduğunu hepimize gösterdiği için, Murat Ülker’i ne kadar kutlasak az.

Radikal