Patronlar


Dinçkök, “Eşi zengin olsa da her kadının bir kartviziti olması gerekir ki, hayatta tek başına ayakta durabilsin” diyor.
 
Eşi zengin de olsa her kadının bir kartviziti olmalı
 
Ülkemizin büyük grupları arasında yer alan, zenginler sıralamasında 53'üncü olan Akkök'ün patronu Ömer Dinçkök'le evli olmasına rağmen Ayşegül Dinçkök, kadınların bir meslek sahibi olması gerektiğini ifade etti.
 
Türk iş dünyasının en büyük grupları arasında yer alan Akkök Şirketler Grubu'nun Başkanı Ömer Dinçkök, kartviziti çok dolu patronlardan birisi. 1987 ila 1989 yılları arasında TÜSİAD'ın başkanlığını yapan Dinçkök, uzun yıllar İstanbul Sanayi Odası'nın (İSO) yönetiminde de görev aldı, Meclis Başkanlığı'nı yürüttü.  Dinçkök Ailesi'nin en bilinen yatırımları arasında Aksu, Ak Enerji,  Dinarsu, Aksa, Akkim, Afiş, Ak Meltem, İleri İplik ve Ak Turizm yanında ünlü Ak Merkez de yer alıyor. 
 
Grubun first leydisi
 
Bu  imparatorluğun kaptanı Dinçkök, Türkiye'nin en büyük 100 zengini sıralamasında 53'üncü. Ömer Dinçkök'ün en büyük destekçisi ise eşi Ayşegül Dinçkök. Akkök Grubu'nun “first ladyîsi Ayşegül Dinçkök, eşiyle evliliğinde 34'üncü yılı dolduruyor. Çiftin Ayça, Gamze ve Mutlu adında üç kızı bulunuyor. Ayça ile Gamze babalarıyla birlikte çalışarak önemli görevler icra ediyorlar.
 
Anne Ayşegül Aldinç, zengin ve popüler bir işadamı ile evli olsa da, kendisine ait hayatında ilginç projelere imza atmayı bir görev sayıyor. En son projesini Endonezya'nın Sulawesi bölgesine bir dalgıç olarak gidip, burada sualtındaki zengin canlı varlığının fotoğraflarını çekerek gerçekleştirdi.
 
Elinde ağır mı ağır sualtı fotoğraf makinesi ile rengarenk, birbirinden ilginç görmediğimiz canlıları ölümsüzleştiren Dinçkök, çektiği kareleri “Derin Tutkuî temasıyla bir sergide topladı.  Ayşe Dinçkök, satacağı fotoğrafların gelirini Gökova Körfezi'nde balıkçılık yapan 70'e yakın kadına bırakmayı planlıyor
 
Çocukları olsa da kadınlar da çalışmalı
 
Siz ünlü bir işadamının eşisiniz. Böyle bir eşi olunca kadının yine de çalışması gerekir mi?
 
Ben yöneticilik ve reklamcılık okudum. Evlendiğim zaman da bu konularda ihtisas yapıyordum. Çocuklarım eğitim çağına gelene kadar firmanın, özellikle de Aksu'nun reklam işlerine baktım. Fakat ne zamanki çocukların eğitim dönemi geldi, onların eğitimi sırasında birlikte olmayı yeğledim. Ama bunu hiçbir genç kadına tavsiye etmiyorum. Bence insanlar okudukları zaman üretmeliler. Ben de herhalde ondan dolayı, içimde kalan enerjiyi yıllar sonra yazı yazarak patlattım ve aştım gidiyorum.
 
Türkiye'de şu anda kadınlar açısından manzarayı nasıl görüyorsunuz?
 
Türkiye kadını gibi bir genelleme yapmamamız lazım. Çünkü, dünyanın çeşitli yerlerinde bizden daha zor durumda olan, seçme ve seçilme hakkını çok geç almış veya hala alamamış kadınlar var. Kadının sorununun küresel yani evrensel olduğunu düşünüyorum. Ama bunlarla da başa çıkmayı, yani herkesin kendi yolunda, kendi ayağının üzerinde durmasıyla, tabii ki bunun başarılmasında da eğitim olduğunu düşünüyorum. Aile içi şiddet, kadının çeşitli şekillerde ölümü, her türlü işkenceye maruz kalması eğitimsizlikten kaynaklanıyor.
 
Eşin zenginliği yetmiyor
 
Eğitim, sadece kadınlar için mi gerekli?
 
Sadece kadının değil, erkeğin de eğitimsizliğinden dolayı meydana geliyor yaşanan acı olaylar. Kız çocuklarının okula gönderilmemesinde de, bence sorunun çözümünde de eğitim var. Şahsım adına derim ki, “Her kadının bir kartviziti olmalıdır.î  Aslında bu söz dostum İnci Aksoy'undur, beğendiğim için ben de kullanıyorum. Her kadın bir iz bırakmak üzere bir şeyler üretmelidir. Okumak, bir meslek sahibi olmak, bir altın bilezik sahibi olmaktır. Böylece, kadını, bir insana veya bir erkeğe bağımlı olmaktan kurtarıyor
 
Eş zenginliğine güvenmeyelim mi diyorsunuz? Acaba, birilerine bağımlı ve güdümlü olduğumuz için mi özgür olamıyoruz?
 
Aynen öyle. Özgürlük için biraz kendine güven de lazım. Birtakım eksiklerden dolayı özgüvenimiz eksik. Özgüvenimiz olmayınca da özgür olmanın hakkına sahip olamıyoruz. Halbuki, her birey kendi ayağının üzerinde özgürdür. Kimse kimseye pranga vuramaz. Maalesef, canım ülkemde bu büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bunun için yaptığımız her şeyi, eğitim adına, kadınlar adına, çocuklar adına yapıyoruz.
 
Siz Ömer Bey'le bunca yıllık evlisiniz. Gerçekten sorunsuz mu yaşadınız?
 
İnsan, belirli bir eğitim aldıktan sonra, bu eğitimle üretmemesi yazıktır. Zenginle de evlense, kimle evlenirse evlensin mutlaka üretmeli. Onun için “Her kadının bir kartviziti olmalıdırî diyorum. İnsanın, kendi kişiliğinin bir adı olması için çalışması lazım.  Zenginin fakirin bence önemi yok.
 
Peki, meslek olarak baktığımızda siz hangi işleri yapıyorsunuz?
 
Aslında meslek olarak bir işim yok. Kitap yazdım ama kendime yazar diyemem, sanatçı diyemem, fotoğrafçı da diyemem. Ama bütün bunları yapıyorum ve ürettiğim şeyler. Hayatımı dolduruyor. O zaman bakıyorum ki, hayatı kaçırmıyorum, bilakis hayatın peşinden koşuyorum.
 
TV program yapımcısı olmak isterdim
 
Eşinizle  hayatı nasıl paylaşıyorsunuz? Sizin fikrinizi her zaman alır mı?
 
Eşim beninle her şeyini paylaşır. Onun kişiliğiyle, işadamlığıyla gurur duyarım. Eminim ki, sadece üretmeden tüketseydim, eşimin de çocuklarımın da bana şu andaki saygısı olmazdı. İşle ilgili ben kendi fikirlerimi söylerim ama şirketleri o kadar iyi tanımam.  İşin içinde de olmak istemem.  Sadece kızlarımın ve eşimin benimle paylaşmak istedikleri bir nokta varsa,  onları dinlerim
 
Şu anda 22- 23 yaşlarında olduğunuzu düşünelim. Sermayeniz  olsaydı, hangi işi yapmak isterdiniz?
 
Herhalde zorlanırdım. Şimdi her şey çok teknoloji odaklı. Facebook'un mucidi Mark Zuckerberg, kızım Gamze'nin  Harvard'dan dönem arkadaşı. Düşünüyorum, kızım da o çocukla okumuş, o da aynı işi yapabilirdi.  Oysa, Harvard'ı bitirdikten sonra balıklama enerji işine girdi ve inanılmaz başarılı oldu. İhaleler kazandı, barajlar kurdu. Belki 23 yaşında olsaydım, onların yaptığı işlerden birisini yapardım. Ama galiba beni en çok TV, TV arkası, görsel sanatlar, gazetecilik gibi işler çekiyor. Sizin mesleklere daha çok özeniyorum. Bir sermayem olsaydı  yayıncılık yapardım.  Vitrinden ziyade yapımcı olmak isterdim.
 
Kaçırılan balık büyük olur
 
Denize dalanların hayat felsefesi nedir, neleri paylaşırsınız?
 
Özgürlük öncelikle. Denizden çıktığında herkes birbirine sorar; “O Müren'i gördün mü, o Vatos'u gördün mü?î Tam görmüşsündür, ayağının dibinden balık geçip gitmiştir. Hani, “Kaçırılan balık büyük olur yaî işte öyle şeyler.
 
Biraz avcılık hikayeleri gibi mi?
 
Hayır. Karadaki avcılıkta biraz atarlar. Bizimkinde böyle şeyler yok. Görmek önemli. Görmeyen üzülür.
 
Balık da avlar mısınız?
 
Hayır, balık avı yok. Hatta ben artık balık bile yiyemiyorum.
 
Yüzme bile bilmeyen balıkçı kadınlar var
 
Serginizin gelirini bırakacağınız balıkçı kadınlara gelelim. Türkiye'de 1000 civarında balıkçı kadın olduğunu, bunun 70'inin de Ege'de yaşadığını söylediniz. Neden onları seçtiniz?
 
Türkiye'de ben de balıkçı kadın olduğunu bilmiyordum. Bir sohbet sırasında Egeli bir arkadaşım, balıkçı kadınlardan, onların sorunlarından söz etmişti, bu kulağımda kaldı.  Ne zamanki bu sergim oluşmaya başladı. Melek Manisalı'nın şirketiyle, “Acaba serginin gelirini ne yapabiliriz?î diye araştırmaya başladık. Sualtı Araştırma Derneği'nin balıkçı bir projesi vardı. Kalkıp Gökova Körfezi'ne gittim. Balıkçı kadınlara misafir oldum.
 
Bu misafirlik mi sizi çok etkiledi?
 
Önce onları konuşturamadım. Eşlerinden, çevre baskısından korkuyorlardı afişe olmaktan. Ben, onları deşifre etmeyeceğimi, bilakis sorunlarımızın aynı olduğuna onları ikna ettim. Dedim ki, “Kadınım, dalgıcım öyleyse bunun geliri de Egeli kadın balıkçılara gitsin.î
 
Peki ne kadar bir gelir planladınız?
 
30 fotoğraf var, onların hepsinin satılacağını planlıyoruz. Ne gelir elde edileceğini o zaman göreceğiz. Tüm gelir o balıkçı kadınlara tahsis edilecek.
 
Balıkçı kadınlar yüzme biliyor mu?
 
Birisi hariç yüzme bileni de yok. Onlara yüzme öğretmeyi de düşündük. Projenin için de o da var
 
Çocuklara denizaltını sevdirmek istiyor
 
Sergiyi çocuklarla nasıl paylaşacaksınız?
 
Üç tarafı denizle çevrili ülkemizde maalesef denizle ilgili fazla şey yok. Ve kadın balıkçı olayı var. İlkokullu çocuklar bu sergiye geldiler, denizin altında böyle canlılar olduğuna inanamadılar. Sergi süresince randevulu olarak 1000 öğrenci gezecek. Üçüncü amacım da denizi hiç görmemiş vatandaşlarla denizin altını paylaşmak. Bunun için Eylül'ün son haftasında başlayarak sırasıyla Mardin, Gaziantep, Diyarbakır'a gideceğiz. Ayrıca Kars ve Ankara ayağının da olma ihtimali var.
 
Ziyarete gelen minikler size neler sordular?
 
“Hiç korkmadınız mı?î diye sordular. Hepsi beni dikkatle dinledi. Kabuksuz istakozun önünde durup sordum. Bu varlığın boyunu söyleyin dedim, 2 metre filan dediler. Öbürü 1.5 metre dediler. 'Hayır, 10 santimden daha ufak', öteki dişi karides, erkek karides sadece 1'er santim dedim. Bana dönüp, “Yapmayın yaî dediler. Serginin hatıra defterine, “Kokusuzca bu fotoğrafları çektiğiniz için size hayranlık duyduk" diye yazmışlar.   

Perihan Çakıroğlu/Bugün