Kültür-Sanat


Yüzlerce yıl önce Avrupa’nın ilk üniversitesinin kurulduğu bu şehir, sadece bilgeliğiyle değil, aynı zamanda özgürlükçü ruhu ve baş döndüren mutfağıyla da sizi selamlar.

Adına yakışır şekilde kızıl renkli çatılar, tuğla cepheli yapılar ve sonsuz gibi görünen portico’lar (kemerli yürüyüş yolları) arasında yürürken kendinizi bir Orta Çağ hikâyesinin içinde hissedersiniz.

BOLOGNA’YA HOŞ GELDİNİZ

İlk gün adımlarınızı attığınızda Via dell’Indipendenza sizi şehrin kalbine, yani Piazza Maggiore’ye götürecektir. Sağınızda yükselen devasa San Petronio Bazilikası; biraz ileride ise eğilmiş gibi görünen iki tarihi kule, Due Torri: Asinelli ve Garisenda sizleri selamlar. Cesaretiniz varsa 498 basamakla Asinelli Kulesi’nin zirvesine çıkarak Bologna’ya yukarıdan bakma ayrıcalığına sahip olabilirsiniz. Bu şehirde yürümek yalnızca hareket etmek değil, zamanın katmanları arasında bir yolculuğa çıkmaktır.

BOLONEZ SOSUNA ADINI VEREN ŞEHİR

Bologna aynı zamanda mutfağıyla da efsanedir. Tüm dünyada “Bolognese” olarak bilinen sos burada “Ragù” olarak adlandırılır. Gerçek bir Bologna deneyimi yaşamak isteyenler, taze açılmış tagliatelle ile sunulan Tagliatelle al Ragù tatmadan şehirden ayrılmamalıdır. Yanında Emilia-Romagna bölgesine özgü bir Lambrusco şarabı bu deneyimi tamamlayacaktır.

Sabah saatlerinde Quadrilatero bölgesindeki küçük pazarlarda gezmek ise ayrı bir keyiftir. Taze peynirler, şarküteri ürünleri, sebzeler ve el yapımı makarnalar arasında dolaşırken sadece alışveriş değil, aynı zamanda yerel yaşamın bir parçası olursunuz.

Ve elbette… Bu bölgenin iki büyük gastronomik hazinesini anmadan Bologna’dan ayrılmak olmaz: Parmigiano Reggiano ve Aceto Balsamico di Modena. Uzun yıllar boyunca olgunlaştırılan Parmesan peyniri, her diliminde sabrı ve emeği barındırır. Yanına birkaç damla gerçek balsamik sirke eklediğinizde ise ortaya çıkan lezzet uyumu, damakta unutulmaz bir iz bırakır.

GÜN KAHVEYLE BAŞLAR, SOHBETLE DEVAM EDER

Bologna’da gün kahveyle başlar, sohbetle devam eder. İtalya’da kahve içmek bir alışkanlıktan öte bir yaşam biçimidir; Bologna’da ise neredeyse bir sanattır. Sabah saatlerinde keyifle yudumlanan bir cappuccino, gün içinde bol sohbetli bir macchiato,  günün her anı ayakta hızlıca içilen bir espresso…

Unutmamanız gereken önemli bir detay var: İtalya’da sütlü kahveler yalnızca sabah saatlerinde içilir. Öğleden sonra veya akşamüstü cappuccino siparişi verdiğinizde şaşkın bakışlara hazırlıklı olmalısınız. Gün ilerledikçe daha sade ve yoğun kahveler tercih edilir, tıpkı bir espresso gibi.

Üniversite çevresindeki butik kafelerde kahvenin çekirdeğinden demleme yöntemine kadar her detay titizlikle ele alınır. Bologna’da kahve yalnızca bir içecek değil; bazen bir tanışmanın, bazen bir fikrin, bazen de kısa bir kaçışın bahanesidir.

DÜNYANIN EN ESKİ ÜNİVERSİTESİNİN EV SAHİBİ

Bologna sadece geçmişiyle değil, bugünüyle de yaşayan bir şehirdir. 1088 yılında kurulan ve hâlâ aktif olan dünyanın en eski üniversitesi, Alma Mater Studiorum, kente gençlik, dinamizm ve sorgulayıcı bir ruh kazandırır. Şehirde yürürken bir öğrenci kahkahası, bir bisiklet zili ya da bir şiir okumasına rastlamak işten bile değildir.

Yaz aylarında Piazza Maggiore başta olmak üzere şehrin birçok meydanı sanata ev sahipliği yapar. Açık hava sinemaları, canlı müzik performansları, çağdaş sanat enstalasyonları ve dans gösterileriyle şehir adeta bir açık hava sahnesine dönüşür. Tarihi binaların gölgesinde film izlemek ya da bir caz konseri dinlemek, Bologna yazlarını unutulmaz kılar.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Mercato di Mezzo ve çevresindeki pazar yerlerinde hareket başlar. Taze ürünlerin kokusu, satıcıların sesi, alışveriş yapan yerel halkın sohbetiyle birleşince şehir bir anda canlanır. Bu pazarlar sadece alışveriş noktası değil, Bologna’nın nabzının attığı yerlerdir.

HAYAT HIZLI DEĞİL AMA ANLAMLI

Günlük hayat burada hızlı değildir ama anlamlıdır. İnsanlar selamlaşır, kahveler ayakta içilir, öğle yemeği saatinde restoranlar yerel halkla dolar. Bologna, bir turistten çok bir yerli gibi yaşamak isteyeceğiniz şehirlerden biridir.

Ve şehir size konforu da sunar. Toplam uzunluğu 40 kilometreyi aşan portico’lar, yani kemerli yürüyüş yolları sayesinde Bologna’da yağmurlu bir günde bile ıslanmadan kilometrelerce yürüyebilir, alışveriş yapabilir ya da keyifle gezebilirsiniz. Bu eşsiz mimari sistem UNESCO Dünya Mirası olarak da tescillenmiştir. Yani burada yalnızca zaman değil, hava koşulları bile size engel değildir.

Bologna’dan yalnızca bir saatlik mesafede, motor seslerinin kalbinizi titrettiği bir dünya sizi bekler: Ferrari. Modena’daki Museo Enzo Ferrari, yalnızca bir markayı değil, büyük bir vizyonu, bir adamın hayalini anlatır.

Biraz daha ileride, Maranello’daki Ferrari Müzesi ise Formula 1 tutkusundan klasik yol arabalarına kadar markanın tüm evrimini sergiler. Eğer otomobillere ve mühendisliğe ilginiz varsa, bu iki müze Bologna seyahatinizi unutulmaz bir maceraya dönüştürecektir.

Bologna aynı zamanda İtalya’nın en büyük fuar merkezlerinden biri olan BolognaFiere’ye ev sahipliği yapar. Moda, otomotiv, kozmetik, kitap ve daha birçok alandaki uluslararası fuarlarla yıl boyunca binlerce profesyonel bu şehre akın eder.

Üniversite gençliği, entelektüel atmosferi ve canlı fuar kültürüyle Bologna hem kültürel hem de ekonomik açıdan İtalya’nın en dinamik şehirlerinden biridir.

Tatmadan Dönmeyin: Tagliatelle al Ragù, Tortellini in Brodo, Mortadella, Parmigiano Reggiano, Lambrusco, Gerçek Balsamik Sirke

Görmeden Dönmeyin: Piazza Maggiore, San Petronio Bazilikası, Due Torri, Quadrilatero Pazarı, Portico’lar, Museo Enzo Ferrari (Modena), Ferrari Müzesi (Maranello), Açık Hava Sanat Etkinlikleri

Ertelemeyeceğiniz tek hayaliniz, sizi farklı ufuklara götürecek yeni seyahatler olsun.
Sevgiyle kalın.

patronlardunyasi.com