Nobel Edebiyat Ödülü’nü 44 yaşında kucaklayan, Fransız sömürgesindeki Cezayir’in küçük bir kasabasında dünyaya gelen Camus, doğumundan bir yıl sonra babasını kaybetti. Annesi, oğluna bakabilmek için evlerde hizmetçilik yaptı. Camus’nün yoksulluk döngüsünden kurtulmasını sağlayacak yeni hayatın anahtarını uzatansa ilkokul öğretmeni Louis Germain oldu. Germain, zekâsını fark ettiği Camus’nün liseye kaydolması için başvuruda bulundu, verdiği özel derslerle onu sınava hazırladı.
Milliyet'ten Ümran Avcı'nın haberine göre, Albert Camus ile öğretmeni Louis Germain arasındaki bu özel ve güçlü bağı gösteren yazışmalar, Öğretmenler Günü’nün haftasında Can Yayınları etiketi ile yayımlandı. “Sevgili Bay Germain”; Camus’nün hem kişisel hem de edebi hayatının bir bölümünün kaydı niteliğinde.
Yazışmalar, 15 Ekim 1945 tarihinde başlıyor. Germain Louis; o dönemde Combat (Mücadele) gazetesinin genel yayın yönetmeni olan ve aynı gazetede makaleler yazan Camus’ye “Sevgili küçüğüm” diye başlayan bir mektup gönderiyor. Bu ilk mektupla başlayan yazışmalar karşılıklı olarak sürüyor.
Mektuplarını “manevi oğlunuz” diye imzalayan Camus, hemen her seferinde öğretmenine şükranlarını iletiyor. “Hatıranızın – ve duyduğum minnetin – kalbimde ne denli canlı kaldığını anlatmaya kelimeler yetmez” diye yazıyor. “İyi bir öğretmen çok mühim bir şey. Siz öğretmenlerin en iyisiydiniz ve size neler borçlu olduğumu asla unutmuş değilim” diye devam ediyor. Öğretmeni ise Camus’ye “Başarılarını kendi yeteneğine, kendi çalışmana borçlusun. Sen benim her şeyde başarılı olan en iyi öğrencimdin” diye karşılık veriyor.
Aradan yıllar geçiyor ve Camus, yazı hayatının en büyük ödülünü kazanıyor. 1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmesinden birkaç gün sonra kendisine ödülün yolunu açan öğretmenine bir teşekkür mektubu daha yazıyor:
“Siz olmasaydınız, o bir zamanların yoksul çocuğuna sevgi dolu elinizi uzatmasaydınız, verdiğiniz eğitim ve emsal olmasaydı bütün bunların hiçbiri gerçekleşmezdi. İlerleyen yaşıma rağmen bugün hâlâ size minnet duyan öğrenciniz olmaya devam eden o küçük talebenin gözünde dün gibi canlı kaldığını dile getirebiliyorum.”
‘KİŞİLİĞİMİ SİZE BORÇLUYUM’
Ünlü yazar, Cabris’te verem tedavisi gördüğü sırada öğretmenine yazdığı 13 Şubat 1950 tarihli mektubunda, “Bugün olduğum kişiyi borçlu olduğum ve hiç tanımadığım babam gibi sevip saydığım bir insanın mektuplarını okumaktan daha mühim bir işim olamaz, asla olmayacak da” diye sesleniyor.
patronlardunyasi.com