Gündem


Toygun ATİLLA

Karşındaki manzarayı anlatacağım size…

AB’nin en üst düzey yöneticileri Türkiye’nin coğrafi öneminden, stratejik ortaklığından, vazgeçilmezliğinden bahsediyor.

Sahnede methiyeler, kapıda ise aşağılamalar var.

Masada “stratejik ortak” olarak adlandırılan Türkiye, gerçek hayatta ise “vize kuyruğunda bekletilen ülke” konumunda. 

Toplantı bitiminde otele doğru yürürken kendi kendime konuşuyorum, “Sözler çok Avrupai uygulamalar ise Avrupalı değil”

AB Komisyonu Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakereleri Genel Müdürü Gert Jan Koopman ardı ardına sıralıyor:

"Türkiye Karadeniz’de, Kafkasya’da, Orta Asya’da vazgeçilmez aktör.”

“Savunma, enerji, ticaret onsuz olmaz.”

“Ekonomilerimiz iç içe.”

Peki aynı Koopman’ın yönettiği sistem ne yapıyor?

Türk iş insanının vizesini reddediyor, TIR kapılarında kotaları dayatıyor, akademisyene randevu bile vermiyor.

Yani ortada özde değil sözde bir stratejik ortaklık var.

Toplantıya video konferans ile katılan Ticaret Bakanı Ömer Bolat’da hiç eğip bükmeden konuştu, mesajlarını net bir şekilde verdi.

 “Uzun süreli çok girişli vizeler artık bir zorunluluktur.”

Taşıma kotaları ekonomik akılla bağdaşmıyor.”

"Gümrük Birliği'nin güncellenmesi, yalnızca ekonomik bütünleşmemizi güçlendirmek için değil aynı zamanda adil, öngörülebilir ve ileriye dönük bir ticaret ortamı sağlamak için her iki taraf için de elzem hale gelmiştir." 

Bu sözler diplomatik bir metnin içine ustaca yerleştirilmiş “AB’nin vize politikası Türkiye’ye karşı ekonomik engeldir" sözlerinin tercümesiydi.

Aynı şeyi aslında saatler önce ilk yazımda ifade etmeye çalışmıştım.

Bir iş insanının Schengen almak için yaşadığı onur kırıcı sürecin, Almanya’nın mülakatlardaki tavrının, reddedilen dosyaların Türkiye’nin Avrupa’daki saygınlığına nasıl zarar verdiğini anlatmıştım.

Brüksel sahnesindeki en sahici cümle DEİK Başkanı Nail Olpak’tan geldi: “Bir konu 10 yıldır müzakere ediliyorsa orada bir yanlış vardır.”

Bu cümle bence, Türkiye–AB ilişkilerinin röntgen filmiydi.

Ama her toplantıda aynı cümle: “Stratejik ortaklık…”

Lafı uzatmayayım. Toplantıda konuşmacıların söylediklerinden bana şunlar kaldı.

Türkiye artık sadece tedarikçi değil, rotayı belirleyen ülke. Karadeniz güvenliği Türkiye’siz olmaz. Orta Koridor Türkiye olmadan çalışmaz. Kafkasya barışı Türkiye ile kurulur. Avrupa’nın enerji güvenliği Ankara’nın kapısından geçer.

Tabi satır aralarında aslında AB’nin Türkiye’yi kaybederse, Asya’ya açılan kapıyı da kaybedeceği gerçeği de vardı.

Brüksel’de sahneye çıkan üç kişi Ömer Bolat, Gert Jan Koopman ve Nail Olpak, farklı dillerde konuşuyor gibi görünseler de, “Bu ilişki de artık laf değil, adım atma zamanı” olduğunu söylüyorlardı.

Yazımın sonu gelirken tekrar başa dönüyorum.

Sahnede Türkiye stratejik ortak, gerçekte ise vize kuyruğunda bekleyen ülke. Bu çelişki ortadan kalkmadığı sürece ise hiçbir modernizasyon, ticaret diyaloğu ve yatırım platformunun gerçek anlamda ilerleyebileceğini düşünmüyorum.

patronlardunyasi.com