Ekonomi


Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, 2007 yılına ilişkin ilk değerlendirmeyi VATAN"a yaptı. Babacan, seçimler öncesinde piyasaların beklentisi, dünya piyasalarının Türk ekonomisine etkisi, cari açık, doğrudan yatırımlar, banka satışları, medya sektöründeki yabancı payı tartışmaları ve IMF ile ilişkiler gibi hayati konularda kritik açıklamalarda bulundu. 2007 yılına ilişkin sokaktaki vatandaşın da en çok merak ettiği “Bu yıl kriz çıkar mı?” sorusuna da yanıt veren Babacan, 2007 için tüm hazırlıkları yaptıklarını ve rahat bir yıl geçirmeyi beklediklerini dile getirdi. Babacan, 2007 ekonomik değerlendirmesi için soruları yanıtladı:

2007"ye baktığınızda nasıl bir yıl olacağını tahmin ediyorsunuz?
2007 dış konjonktür açısından daha önceki yıllara göre bir miktar daha rahat. Petrol fiyatları yüksek ve dalgalı seyredecek ama artık bu hızlı yükseliş trendinin biraz durulacağını bekliyor herkes. Yine büyük merkez bankalarının faiz hadlerindeki artışın sona erdiği, düşebileceği beklentisi hakim. Hem enerji fiyatları hem de küresel likidite açısından 2007 yılında biraz daha rahat bir ortam bekliyoruz. Bu cari açık ve enflasyon mücadelesi açısından yardım edecek bize.

İçerde hiç mi risk görmüyorsunuz?
Dışardan görülen farklı, bizim gördüğümüz farklı. Çünkü biz ne yapacağımızı ve neyi yapmayacağımızı biliyoruz. Ekonomik programdan sapmayacağımızı biz biliyoruz. Büyük bir rahatlıkla söylüyoruz. 2007 yılı Türkiye"nin kazanacağı bir başka yıl olacak. İçerde ya da dışarda farklı gelişmeler olabilir ama buna da zaten şu anki ekonomik yapımız hazır. Ekonomik yapımız eskiye göre çok daha korunaklı. 2007 için herkesin çok daha rahat olması lazım.

CUMHURBAŞKANI RİSKİ YOK
Nasıl yapacaksınız? Diyelim, seçim öncesi milletvekilleri, bakanlar geldi “Şu bölgeye, şunu yapmazsak seçimi kaybederiz” dedi...
Genel istikrarı riske sokacak, ortamı bozacak adımları kesinlikle atmayız. Şu ürünü, şu kesimi rahatlatayım, diye büyük resme zarar verecek hiçbir şeyi yapmayız. 2004 seçiminde de yapmadık.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ekonomi için bir risk mi sizce?
Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili şunu söylüyorum: Hiçkimse demokratik takvimlerden korkmasın. Demokrasiye güvenilmiyorsa ve kararlar ona göre alınmaya başlanıyorsa orada ekonomiden de korkmak lazım. Olumsuz muhalefet yapmak sadece muhalefet yapmak için muhalefet yapmak olmuyor. Hırçın olmakla, dövecek gibi konuşmakla olmuyor. Tiyatro oyunuyla gerçeği farklı. Ekonomimiz her türlü gelişmeye karşı korunaklı ve hazır.

Bu yıl da en çok konuşacağımız konu cari açık olacak gibi. Sizce bu kadar yüksek cari açık düzeyi sürdürülebilir mi?
Rakamlara bakın, ithalatta, enerjide rakam 2002 yılındaki 9 milyar dolarlık düzeyinde, 2006 yılında 29 milyar dolara çıkmış. Makine ve teçhizat kaleminde de artış 8 milyar dolardan 24 milyar dolara... Toplam fark 36 milyar dolar. Bu zaten cari açık demek. Bunları çıkarın, Türkiye"nin ihracatındaki artış, ithalatındaki artıştan daha yüksektir. Cari açığın en önemli nedeni enerji fiyatlarındaki artıştır.

2007 için ise daha umutluyuz. Hem bizim hem piyasaların beklentisi artık cari açıktaki artış trendinin yavaşlayacağı, duracağı ve hatta 2007"de bir miktar geriye döneceği yönünde. Merkez Bankası, Hazine ve DPT tahmini bu yönde. Yatırım bankaları, uluslararası kuruluşlar, Dünya Bankası, IMF, 2007"nin artışın geriye döneceği bir yıl olacağını söylüyor.

Açığın finansman kalemlerine baktığımızda da önemli ölçüde doğrudan yatırımların artmakta olduğunu görüyoruz. Doğrudan yatırımlardaki artış çok önemli...

CARİ AÇIK AZALACAK
Ancak "Mevcut aktifleri satın almak için geliyor, yeni yatırım için değil" görüşü var. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Uluslararası iş ilişkileri önce “al-ver”le başlıyor. Uluslararası satış organizasyonunda ortaklıklar kuruluyor. Bir firma memnun kalırsa büyümesini burada ek yatırım yaparak sağlayacak. Diyorlar ki özelleştirme çoktu, özelleştirme bitince yabancı yatırımlar düşecek. Şimdi geçen yıl 9.7 milyar dolarlık doğrudan sermaye girişinin sadece 1.5 milyar doları özelleştirmeden geldi. Bu sene Ekim sonu 15.8 milyar dolardayız. Kasım"da Telekom"un taksidini aldık. 17.2 milyar dolar garanti şu anda. Bunun içinde özelleştirme 1.7 milyar dolar, TMSF 4 küsur milyar dolar. Yani en az 10 milyar dolarlık birleşme ve satın alma var.

Medyada yabancı sınırını kaldıracağız
Hükümet, bankacılık gibi kritik bir sektörü yabancı sermayeye sınırsız açıyor ama televizyon şirketlerinde tehlike görüyor? Bu çelişkili değil mi?
Türkiye"de yabancıya sınır koyan tek sektör TV kaldı. Onu da kaldırdık ama daha sonra Cumhurbaşkanı"nın vetosu sebebiyle bir şekilde kaldı. Biz hep beraber yurtdışındaydık. Yani açıkçası bir irtibatsızlık oldu. Ama ilelebet bu böyle gitmeyecek. Hiçbir sektörde yok, orada neden olsun? Kısa vadede bir şey yapacağız anlamında söylemiyorum ama AB tarama sürecinde de sermayenin serbest hareketi faslında hemen kırmızı lamba yandı. Bu muktesebata uygun değildir, ele alınmalıdır denildi.

IMF ile çalışmasaydık biz zararlı çıkardık
IMF"yle ilişkilerle ilgili nasıl bir öngörünüz var? Başbakan, borcumuz neyse öder, kapatırız demişti.
2008"in Mayıs ayına kadar bir stand-by düzenlemesine tabiyiz. Şu an baktığımızda, bu stand-by bittikten sonra, içinde kredi unsuru olan yeni bir düzenlemeye gerek olacağını öngörmüyoruz. Ama Mayıs 2008 gelince o günün şartlarına göre çok farklı formatlardan birini seçer ona göre devam ederiz. Bizim bu konuda herhangi bir kompleksimiz yok.

IMF"siz yapamayız diye bir şey yok. IMF"ye borcumuzu kapatabilecek güçteyiz. Ancak Türkiye son 4 yılda IMF anlaşmasından kâr mı etti zarar mı etti? 4 yıl önce “Biz çalışmıyoruz sonuçlarına katlanırız” deseydik ne olacaktı? Öfkeyle kalkan zararla oturacaktı. Şimdi attığımız her adımda uluslararası kuruluşların desteği var. Niye bu faydayı elimizden çıkaralım?

BDDK yabancı girişini zorlaştırırsa hesap sorarız
Satın almaların çoğu bankacılıkta. Ancak BDDK Başkanı"nın “Bankalar Birliği Başkanı"nın Mr. Bilmem kim olmasını istemem” sözleri hâlâ akıllarda. Hükümetin kafasında örtük de olsa bir sınır var mı?
Biz tamamen serbest bıraktığımızda dahi, bankacılık sektöründeki yabancı sermaye oranı o korkulan noktalara gitmeyecek. Çünkü, Türkiye özel bir piyasa. İş yapmak kolay değil. Türkiye"nin kendine has risk setini hiç tanımayan birinin burada bankacılık yapması çok zor. Bakın Citibank, dünyada ve tarihinde yapmadığı bir şey yaptı. Azınlık hissesine karşılık 3 milyar dolar gibi bir rakam ödedi. İlk defa böyle bir şey yapıyor tarihinde. Başka bir şey yapmayı bilmez miydi? Bilirdi ama böyle yaptı.

Öte yandan Finansbank örneği. Bu alışveriş Yunanistan"da çok ciddi sıkıntılara sebep oldu. Ancak bizim AB ve Yunanistan ilişkilerimiz açısından çok faydalı bir iş oldu. Türkiye"nin çok önemli bir stratejik kazanımı oldu. Yunanistan bankası Türkiye"nin geleceğine para yatırıyor. Bu ne demek, o firma sahibi AB ilişkilerinde bizim en büyük destekçimiz olmak zorunda. Niye endişe ediliyor? Neden korkuluyor, anlamak mümkün değil.

Ama otorite belli bir noktadan sonra izin vermeyi zorlaştırabilir...
Onu da sorarlar yani. Tutup da belli başlı bir banka gelmiş lisans istiyor. Hesap verilirliği var bu işin. Çok da kolay değil açıkçası bunu yapmak. Bu hükümet politikası. Üstelik hiçbir kurum hükümetin karar vereceği alanlara giremez. Biz hükümet olarak bunu görüştük. Hükümet görüşü olarak çıktı ve açıklandı. Şimdi yola devam ediyoruz. Bunun tartışılıyor olması dahi, durduk yerde insanları endişelendiriyor.

Gülümhan Gülten/Vatan