Burak ARTUNER
Bu haftanın en ilginç haberlerinden biri elbette ki dikkatinizi celbetmiştir:
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın (TCMB) bastığı 200 TL'lik banknotlarda imzası olan isimlerden birinin yolsuzluk nedeniyle gözaltına alındı, hakkında soruşturma başlatıldı.
TCMB'nin kendi iç soruşturmasıyla ortaya çıkardığı bu sıcak olay, bana 18'inci yüzyılda İstanbul'da 'Paranın patronu' olarak nitelendirebileceğimiz Darphane'nin başındaki Ermeni iki kardeşin başına gelenleri hatırlattı.
Tarih 1829'du...
Osmanlı Darphanesi'nin yani Osmanlı'nın para mekanizmasının patronu 'Düzyanlar' olarak tanınan Ermeni bir aileydi.
Gelin ailenin geçmişine kısaca bakalım:
Aslen İranlı bir aile olan Düzyanlar, 16. yüzyılda Sivas'ın Divriği ilçesine göçetmiş, yüzyılın sonunda İstanbul'a yerleşmişti. Ailenin atası olarak kabul gören Artin, 1600'de Topkapı Sarayı'na yakın bir yerde bir kuyumcu dükkânı açarak sarayla iş yapmaya başlamıştı. Artin'den sonra zanaatını oğlu Sarkis, Sarkis'ten sonra ise onun oğlu Ohannes sürdürmüştü.
Ohannes'in oğlu Mikail, 1744'te henüz 20 yaşındayken saray kuyumcubaşılığına getirilmiş, 1758'de ise Yako Bonfil isimli Yahudi'nin yerine Darphane-i Amire Eminliği'ne atanmıştı. Mikail Düzyan'ın bu göreve getirilmesi, o güne kadar darphane idaresini ellerinde bulunduran Yahudiler'in bu imtiyazı tamamıyla kaybetmeleri anlamına gelmekle kalmıyor, iki cemaat arasında yıllarca sürecek gizli bir çekişmenin de işaret fişeği oluyordu.
Mikail Düzyan, darphanede geniş çaplı bir değişikliğe gidip, Yahudiler'in yerlerine Sarkis Düzyan'ı ve ailesinden kişilere getirdi.
Bu değişikliklerle Ermeniler'in darphanedeki etki ve yetkileri o derece arttı ki, bu dairedeki kayıtlar bile çok az kişinin anlayabileceği bir Türkçe olduğu gibi; çok az bir kişinin anlayabileceği Ermeni harfleriyle tutulmaya başlandı.
Düzyanlar, 17. asrın sonlarında topyekûn mezhep değiştirerek Katolikliği kabul etmişler, o dönemde Ermeni Katolikler de kendi içlerinde ikiye ayrılmışlardı. "Kolejliler" diye adlandırılan Avrupalı misyonerler Ayinlerin Latince yapılması gerektiğini savunurken, "Mikhitaristler" adıyla bilinen, ilk başta Ortodoks bir rahip iken daha iyi eğitim alabilmek için mezhep değiştiren, Beyoğlu'nda ve İtalya'da kendi ismiyle anılan kolejler kuran ve kendi cemaatini yaratan Mikhitar'in müritleri ayinlerin Ermenice yapılmasını istiyorlardı. Devamlı birbirleriyle çekişme içerisinde olan bu iki gruptan Mikhitarlar'in en büyük destekçisi ve finansörü ise, Düzyan Ailesi'ydi.
1800'lü yıllarda İstanbul Boğazı.
SERVETLERİ GİTTİKÇE BÜYÜDÜ
Ohannes Çelebi Düzyan, darphane sarraflığından başka birçok vilayetin vergi toplama imtiyazı ile ipek ve baharat ithalatı gibi büyük gelir getiren ticaretlerin de tekelini almayı başarmış ve servetini hatırı sayılır miktarda çoğaltarak sadece cemaatinin değil devletin de önde gelen isimlerinden biri olmuştu.
Ohannes Çelebi'nin bu şöhreti 1807'de Üçüncü Selim'in tahttan indirilmesiyle birlikte aleyhine dönmüştü. Ayaklanan yeniçeriler halkın gözünü korkutmak için her cemaatin önde gelen isimlerini idam etmeyi kararlaştırmışlar ve Katolik Ermeniler'den Ohannes Çelebi'yi tutuklamışlardı. Günlerce ölümü bekleyen Çelebi, müşaviri Kazaz Artin Amira Bezciyan'ın uğraşları sayesinde kurtulmuş ve eski mevkiine de tekrar kavuşmuştu.
HER ŞEYLERİNE EL KONDU
Ohannes Çelebi'nin 1812'deki vefatının ardından darphanenin idaresi oğulları Sarkis ve Kirkor Çelebiler'e verildi. Bu atamadan iki sene sonra
Darphane Nazırlığı'na Abdurrahman Feyzi Efendi'nin getirilmesi, Düzyanlar'ın sonu oldu.
Abdurrahman Efendi son derece zeki idi ve iyi eğitim almıştı ama aynı derecede kibirli ve ihmalkardı. İhmalleri yüzünden darphane hesaplarında açıklar olmuş, Kazaz Artin Amira, Düzyanlar'ı uyarmasına rağmen sözü dinlenmeyince görevinden istifa etmişti.
Abdurrahman Efendi'nin en büyük düşmanı ise, dönemin önde gelen isimlerinden İkinci Mahmud'a yakınlığıyla bilinen Halet Efendi idi. Darphane hesaplarındaki açıklardan haberdar olan Halet Efendi, hesap sormak için Abdurrahman Efendi'yi kızağa çektirmiş ve kendi adamlarından Hayrullah Efendi'yi de darphanenin başına tayin ettirmişti. 14 Ağustos 1819'da göreve başlayan Hayrullah Efendi, iki haftalık bir tetkik neticesinde darphane hesaplarında 38 bin altınlık bir açık olduğunu ispat etti. Bunun üzerine Abdurrahman Efendi ile birlikte Düzyan Ailesi'nden yedi kişi tutuklanarak darphaneye hapsedildiler, hepsinin hesaplarına el konuldu ve evleri boşaltılarak kapılarına asker dikildi.
1800'lü yıllarda Kuruçeşme manzarası.
YALININ ALTINDA GİZLİ KİLİSE BULUNDU
Düzyanlar'ın Kuruçeşme'deki yalılarında yapılan aramalar olayın boyutunu tamamıyla değiştirdi.
Aramalarda yalının altında gizli bir kilise bulundu ve burada devamlı ayinlerin yapıldığını gösteren bazı emareler tespit edildi. Değil yeni bir kilise yapmak, mevcut kiliselere çivi çakmak için bile padişah fermanı gereken bir dönemde, üstüne üstlük Katolik sorununun çözülmesi için uğraşılırken saray hizmetindeki bir görevlinin böyle bir olayın içinde yer alması büyük tepki çekti.
DARPHANEDE VE YALIDA KATLİAM GİBİ CEZA
Yargılamalar sonucu Düzyanlar'ın tüm mallarına el konularak açık arttırmayla satılmasına, ailenin önde gelenlerinin idamına, geri kalanların da dönmemek üzere Kayseri'ye ve çeşitli adalara sürgün edilmelerine karar verildi. 2 Ekim 1819 sabahı Sarkis ve Kirkor Çelebiler'in darphane kapısı önünde boyunları vuruldu, küçük kardeşleri ve kuzenleri de Kuruçeşme'deki yalılarının pencerelerine asılarak öldürüldüler.
RAKİPLERİ ZİYAFET VERDİ
Ermeni ailenin rakibi olan 'Kolejliler' grubunun önde gelen isimlerinden Andon Davidyan isimli sarrafın Düzyanlar'ın perişan edilmesinin şerefine Kandilli'deki yalısında Fransız misyonerlere ziyafet vermesi ise uzun yıllar konuşuldu.
Sarkis Çelebi Düzyan ve eşi.
YALILARI, MÜCEVHERLERİ SATILDI
Düzyanlar'a ait elmaslarla süslenmiş hamam nalınlarından birbirinden değerli elyazmalarına kadar pekçok nadide parça satışa çıkarıldı, en son olarak da pencelerinde beş kişinin asıldığı Kuruçeşme'deki yalı satıldı. Düzyan ailesinden kalanların sürgün hayatı beş yıl kadar sürdü, 1824'te İstanbul'a geri döndüklerinde, felâketlerine sebep olan Kuruçeşme'deki meşhur yalıları Kazaz Artin Amira tarafından satın alınarak aileye iade edildi.
AYNI AİLEDEN KİŞİLER YİNE DARPHANEDE YETKİLİ OLDULAR
1839'daki Tanzimat Fermanı ile birlikte Darphane'nin yetkileri ve sorumlulukları devredilerek Maliye Nezareti kurulmuş, para basma işi de nezaret bünyesindeki Meskükát Müdürlüğü'ne verilmişti. Müdürlüğe Bogos ve Mihran Düzyan kardeşler atandılar ve görevlerine 1861'de tahta çıkan Sultan Abdülaziz döneminde de devam ettiler.
Sarkis Çelebi Düzyan.
PARA DOLU ÇANTANIN SIRRI
Sultan Abdülaziz'in mabeyincilerinden Memduh Paşa'nın hatıratında Düzyanlar hakkında şunları yazmıştır:
"Abdülmecid Han devrinde Darphane-i Amire'nin para basma işi ve saray kuyumcubaşılığı Düzoğulları'ndan Mihranve Bogos Beylere havale edilmişti. Abdülaziz Han tahta çıkınca Mabeyin-i Hümayun kâtipliğine atandım. Bir sabah, Dolmabahçe Sarayı'nda katiplerle oturduğumuz odaya Bogos Bey geldi. Elindeki çantaların içinde tahminen 30-40 bin lira tutanında pirlanta, elmas ve zümrüt gibi pekçok taşlar vardı. Anlattığına göre bu taşlar küpe, yüzük ve iğne yapılmak üzere Sultan Abdülmecid devrinde kendilerine verildiği halde yapılmayıp unutulmuştu Kuyumcubaşı taşları bize teslim ederek gitti. Taşların iadesi Düzyanlar'ın dürüstlüğünü gösterse de ne zaman kim tarafından ve ne miktarda Düzyanlar'a verildiğini bilen ve arayan soran kimse yoktu."
patronlardunyasi.com