Prof. Dr. Osman Altuğ: Dolar yükseliyor, bunlar hikâye anlatıyor. Şarkıyla, türküyle, şiirle paranın değeri artmaz!

Prof. Dr. Osman Altuğ: Dolar yükseliyor, bunlar hikâye anlatıyor. Şarkıyla, türküyle, şiirle paranın değeri artmaz!

54. Refah-Yol Hükümeti’nde Erbakan Hocamızın ekonomi danışmanı olan Prof. Dr. Osman Altuğ’la bütçeyi, yükselen kurları, ülkemiz ekonomisini konuştuk.

Prof. Dr. Osman Altuğ: Dolar yükseliyor, bunlar hikâye anlatıyor. Şarkıyla, türküyle, şiirle paranın değeri artmaz!
16px
24px
30.10.2020 09:33
ABONE OLgoogle

“Erbakan Hocamız bilim adamıdır. Bilim adamı önce planlar, sonra uygular. Ona benzemeyenler önce uygular, sonra çare arar” diyen Prof. Dr. Osman Altuğ, “Erbakan, ‘İki yakamız denk hale gelecek’ diyordu. İki yakası bir araya gelmeyen bir devletin geleceği olamaz. Bunun için de gereken masrafları yapacağız, fazla masrafları kısacağız. Bütçenin zararını nasıl finanse edeceksiniz? Borçlanmayla. Bu durum faizi, faiz enflasyonu, enflasyon gelir dağılımındaki adaletsizliği, gelir dağılımındaki adaletsizlik ise paraya sıfırı getirecek. Altı sıfır attınız, bir sıfır koydunuz bile!” değerlendirmesinde bulundu.

Paranın değerini o ülkenin üretim gücü belirler

Paranın değerini o ülkenin üretim gücü belirler. Bunu anlamak için herhalde Erbakan Hoca olmak gerekir. Paranın değerini cumhurbaşkanı belirlemez… Makine sesi,  üretim belirler. “Beraber yürüdük biz bu yollarda”  diyerek, şarkılarla, türkülerle, şiirlerle paranın değeri artmaz. Çalışmakla, üretmekle artar. Erbakan Hocamız bunun bilincindeydi. Bu bilinçteki bir devlet adamının hazırladığı bütçe ile bu bilinci taşımayanların hazırladığı bütçe kesinlikle aynı olamaz.

Hocam, 2021 Cumhurbaşkanlığı Bütçesi Meclis’e sevk edildi, görüşmelerine başlanacak. Öngörülen açık 245 milyar TL. Ekleyeyim… Faiz hariç…

Doğru hocam... Siz, cennetmekan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın Refahyol hükümetinde ekonomi başdanışmanlığı yapmış bir ekonomistsiniz. Hocamız işçiye, memura, emekliye, Bağ-Kur’luya yüzde 100’leri aşan zamlar yapmış, “Kaynak nerede?” diyenleri susturmuş ve denk bütçe yapmayı da başarmıştı. Bu bütçeyi nasıl okuyorsunuz?

Öncelikle şunları bilmeliyiz. Bütçe bir kanundur… Bütçe kanunuyla hükümete bütçe konusu o yıl içinde elde edeceği gelirleri, vergileri, kamu gelirlerini toplayabilmesi için yetki verilir. İkincisi de o toplanan gelirleri harcayabilmesi için, giderleri yapması için yetki verilir. Bütçenin kökenine baktığınızda bu terim İngiltere’den gelir. Bütçe çanta demek, cüzdan demek, portföy demek. Hükümet başkanı parlamentoya öngördüğü gelir ve giderlerini bu çantanın içinde getirir. Önce bunun bir kanun olduğunu, ikincisi bunun parlamento tarafından çıkarılması gerektiğini bileceğiz. Geçmiş dönemlerde hükümetin öngördüğü bütçe reddedildiğinde o hükümet düşerdi. Ama mevcut Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde bütçe Meclis tarafından ister kabul edilsin ister edilmesin böyle bir durum yok… Dolayısıyla bu bütçe göstermelik bir bütçedir. Bir de bütçe uygulandıktan sonra bundan hesap soran bir mekanizma var: Sayıştay. Bizde Sayıştay raporları çok geç çıkar.

Bütçe, ekonominin kurallarına göre hazırlanır 

Dolayısıyla bütçenin Meclis’te kabul edilmesi, uygulanması yok hükmünde olan, zamanında yapılmayan bir iş hükmündedir. Bütçe nasıl hazırlanmalı? Erbakan formülüyle derseniz o zaman bütçe ekonominin kurallarına göre hazırlanır. Ekonominin kuralı, devletin gelirleri giderlerini karşılamalı. Gelir gideri karşılıyorsa buna denk bütçe denir. Ama bugünkü veya daha önceki bütçeler ekonomik kurallara göre düzenlenmiş bütçeler değil, yani öylesine kafadan her şeyi toplayan, kafasına göre harcayanların bütçesidir. Bütçenin denk filan olması gerekmez. Gelirleriniz giderlerinizden azsa, buna açık bütçe denir. Niye açık denir? Millet uyanmasın… Gelirle gider arasındaki fark açıkça zarardır. Türkiye yıllardır zarar bütçesi yapıyor. Madem bütçen açık verecek ne diye milleti meşgul ediyorsun? Gelir şu kadar, bakanlıkların şu kadar, yatırımlar, transfer harcamaları şu kadar vesaire… Bütçe açık veriyor dediğinizde bu kulağa hoş gelir. O zaman iktidarlar zarar demezler, açık derler… Bu bakımdan Erbakan Hocamız bütçenin zararda olmasına karşı çıkmış, gelirin giderinden fazla olması zihniyetini ortaya koymuştur.

Havuz sistemi devletin parasını yönetme sistemidir

Erbakan Hocamızın farkı sizin de mimarı olduğunuz havuz sisteminden mi kaynaklanmıştı? 

Bu bir anlayış ve zihniyet meselesi. Erbakan Hocamız bir bilim adamıdır. Objektif bir yöneticidir. Bir bilim adamı önce planlar, sonra uygular. Erbakan’a benzemeyen yöneticiler ise önce uygular, sonra çare arar. Erbakan diyordu ki “İki yakamız denk hale gelecek.” İki yakası bir araya gelmeyen bir devletin geleceği olamaz. Bunun için de gereken masrafları yapacağız, gerekmeyenleri yapmayacağız. Fazla masrafları kısacağız. Havuz sistemi, fazla masrafları ve devletin masraflarını azaltmak için getirilmiş bir sistemdi. Devletin parası nasıl yönetilmeli? Havuz sistemi budur. Bir iktidar çok azametliyse, her tarafından büyüklük fışkırıyorsa, onun en büyük günahı paranın yönetimindeki kusurudur. İktidara yüzde 100 oyla veya başka bir şekilde gelmiş olabilirsiniz. Ama aynı azameti ekonomi yönetiminde gösteremiyorsanız siz hiçbir şeysiniz. Bu zihniyet, bu bütçe “Altta kalanın canı çıksın” zihniyeti ve bütçesidir. Vergi toplayamıyor, verenlere de zam üstüne zam yapıyorsunuz. Bütçenin zararını nasıl finanse edeceksiniz, borçlanmayla. Bu durum faizi, faiz enflasyonu, enflasyon gelir dağılımındaki adaletsizliği, gelir dağılımındaki adaletsizlik paralardaki sıfırların artmasını getirecek. Altı sıfır attın, şimdi bir sıfır koydun bile. Erbakan’ın farkı bütçenin denk olmasıdır. O zaman da, “Bütçe denk olur mu?  dediler. “Başbakan neyi savunacak ya? Denk olmayan bir bütçeyi mi? Bütçeyi nasıl denkleştireceksin? Daha iyi yönetmekle! Bir fabrikanın patronu o fabrikanın malını mülkünü parasını pulunu iyi yönetemezse o fabrika batar. Devleti de bir fabrika gibi düşüneceksin. Diğer yandan devletin başka görevleri de var. Bütçenin sosyolojik bir boyutu olduğunu bileceksin. Sosyal transferlerin gerektiğini, bu arada işçinin, köylünün, memurun, emeklinin, Bağ-Kur’lunun gelirlerinin en az enflasyon oranında artması gerektiğini düşünerek bütçe yapacaksın. Efendim bütçe açık verdi. Kime müracaat edeceksin? Millete…  245 milyar TL açık var, 179 milyar TL de faiz var. 429 milyar TL’lik bütçe zararı var. Artık “Faiz dışı fazla da” diyemiyorlar. Faiz hariç 245 milyar TL.  Nasıl kapatacaklar bu deliği? Vergileri artıracaklar, kamu mallarına zam yapacaklar.

Hocam, hasta garantili şehir hastaneleri, otoyollar, köprüler var. Bunlara da toplam 105 milyar garanti ödeme yapılacak!

Onları da bütçenin dışına atmış. Bütçe gelirleri bütçe giderleri dediğimiz zaman, bunların nasıl finanse edileceği, ne olacağı belli değil… Bunlar için de söylenebilecek söz şu: İş bilenin, kılıç kuşananın. İşi biliyorlar… Borcu artırıyorlar. Borcu kim ödeyecek? Millet. Ama kendi maaşına zam yapıyorlar. İşçinin, köylünün, memurun, emeklinin, Bağ-Kur’lunun gelirlerini artıramıyor.  Millete diyor ki, “Siz ömrü hayatınızda böyle köprüler, duble yollar mı gördünüz?” Bunlar ithaldir, dolarla yapıyorsunuz. İthalat giderdir, ihracat gelirdir. Bu yollardan ihracatın artıyor mu? Yok. Türkiye’de 20 milyon otomobil var. Her birini 10 bin dolar olarak hesaplasanız, bu kadar kaynak lüzumsuz bir şeye yatırılmış olmuyor mu?

Dolar yükseliyor, bunlar hikâye anlatıyorlar

Dolar 8 TL’yi aştı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ise “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” diyor. Bu arada paramız pul olmuş durumda. Ne diyeceksiniz?

Dolayısıyla tabloyu şöyle okumalıyız: Senin üretimin artıyor mu artmıyor mu?  Sen tüketim ekonomisini pazarlıyorsun. Tüketim mallarının çoğu da ithal. Elindeki cep telefonu,  otomobil… Yapılan yolları sen mi yapıyorsun? Adam kendi pazarını artırmak için yapıyor bunları. Babasının hayrına yapmıyor. Kendi çıkarına olduğu için. Yabancının çıkarına olan bir iş Türkiye’nin çıkarına değildir. Aksine beyanda bulunanlar paranın değerinin üretim gücüyle belirlendiğini bilmiyorlardır. “Dolarla mı maaş alıyorsun?”… Hikâye bunlar! Sen petrolü neyle alıyorsun? Devlet adamına bunu sormalı.  Arabaları, yedek parçalarını neyle alıyorsun? Türkiye’de ihracat yapabilmek için ithalata bağımlı mısın? İthalata dayalı bir ihracat politikan var!  İthal ettiğin mallar neyle? Korona-morona, virüs aparatları filan. Bunları neyle alıyorsun? Bunların dolar olarak karşılıkları millete yük olarak dönüyor... Pulun bile bir değeri var. Bunlar tamamen hikâye. Bütçeyi konuşan bile yok! Bu bütçe onaylanmazsa bir yaptırımı var mı? Eski bütçelerin bir yaptırımı vardı, kabul edilmediğinde hükümet düşüyordu. Bir medya organı ortaya suni bir gündem atıyor. Herkes onu konuşuyor. Mili Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülecek. “Şöyle olacak, böyle olacak”… Mektepler kapalı kardeşim!  “Efendim Milli Eğitim bütçesinde yatırımlar geçen yıla göre yüzde 100’den fazla artmışmış”. Çocuklar okula gidiyorlardı daha önce, mezun oluyorlardı. Onların eline de diploma veriyordunuz. Onlar da birer işsizlik sertifikası. Dünyanın hiçbir yerinde insanlara işsizlik sertifikası vermek için yarışma düzenlenmez. Sistem üretimi mi artırıyor? Eğitim için bütçeyi görüştüğünüzde “Diploma için eğitim olmaz” diyeceksiniz. Daha önce eğitim mi veriyordunuz? Okullar kapalı, görüntülü eğitim veriyoruz… Şimdi teknik meslek liseleri filan açacaklarmış. Aklınız neredeydi? Bununla ilgili Dünya Bankası, YÖK ile benim de içinde bulunduğum teknik ve meslek liselerinin açılmasıyla ilgili bir kurum kurulmuştu, kapatıldı. Tabela var, eğitim yok. Bir ülkede yüz kişiden 95 kişi konuşacak, 5 kişi üretecek, ama 100 kişi paylaşacak. Sayın Cumhurbaşkanı güzel üslubuyla (!) bunu dile getiriyor, ama gençler karşısına geçip, “Ben işsizim” dediklerinde ise bozuluyor. Gençlerin “İşsizim” deme hakkı yok, diyemez.  “İşsizim, açım, eve ekmek götüremiyorum” diyene ise “Abartıyorsun, al keyif çayı iç” diyor.

İslam Ortak Pazarı, İslam Dinarı ve D-8 çok önemli bir idealdir

Dolar ve Euro’nun tahakkümüne karşı Erbakan Hocamızın İslam Dinarı, İslam ülkelerinin birliğini sağlamak, ticaretlerini artırmak, üretimlerini büyütmek adına ise İslam Ortak Pazarı ideali vardı. Refahyol döneminde D-8’i hayata geçirdi. Ama bu ideal geliştirilemedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erbakan Hocamızla bu konuları uzun uzadıya konuşuyorduk. Öncelikle Hocamızın bir araya getirmeye çalıştığı ülkeler bağımsız ülkeler değil. Birleşmiş Milletler’e kayıtlı bir devlet, ama Batı’ya ve ABD’ye bağlı. Bir de bunların geçmişleri sömürge ve karakterlerinde bağımsızlık yok. Bir özellikleri de birçoğu fakir. Dolayısıyla zengin bir ülke ile fakir ülke arasında ticaret köprüleri kurabilmek çok zor. Suudi Arabistan, Katar filan onlara versin. Onlar bağımsız mı?  Böyle bir projenin hayata geçirilmesi çok zor olarak görünmekteydi. Ama çok önemli bir idealdir. Erbakan Hocamız D-8’i kurarak bunların temelini atmıştı. Bu temelin üzerine çıkmak, bu ülkelerin üretimlerini, ihracat kapasitelerini artırmak gerekir. Geçmişlerinden kaynaklanan sömürge yapılarından kurtarmak, bağımsız olmalarını sağlayabilmek gerekir. Son olarak şunu söyleyeyim.“Türkiye’nin ekonomik modelini iki cümleyle nasıl anlatırsınız?” diye sormuşlardı, Dedim ki, “Götürene maşallah, götüremeyene inşallah”. Maalesef Türkiye’nin borç ödemek gibi bir sorunu yoktur. Borcu alırsınız, büyütürsünüz ve gelecek nesillere devredersiniz.  İhracat diyorsanız, öncelikle imalat sanayinde üretim yapmanız gerekir. Turizm sektörünün hali. “Göndermiyorum vatandaşlarımı” dediler.  Öylece kalakaldınız. “Domates, sebze ihracatı” diyorsunuz, “Almıyorum” diyorlar. Enerji’de, doğalgazda dışa bağımlısınız. Devlet yönetimi ise bir orkestra yönetimine benzer. Yanlış bir notaya bastığınızda tüm düzen bozulur. Öte yandan Yüce Rabbimiz ne diyor: “İşi ehline verin” (Nisa Suresi, 250’nci ayet) Ehlini bul, ehliyet ve liyakat sahibine ver işi. Yani kaliteyi ara... Hasta olduğunda en iyi doktora, başın belaya girdiğinde en iyi avukata gidersin. Ama memleketi yönetmek üzere birine vekalet verirken ehliyet ve liyakate niye bakmıyorsun? Maalesef bizim ülkemizde yepyeni bir sistem ortaya çıkmış. Demagoglar. Aklın ve bilimin yerini demagoji alırmış. Bilenler susuyor, demagoglar ise konuşuyor. Böyle garip bir düzen bu!

Paranın değerini Cumhurbaşkanı değil, makine sesi, üretim belirler

Bir ülkenin yollarında TIR’lar, kamyonlar dolaşıyorsa o ülke kalkınıyordur. Çünkü TIR’lar, kamyonlar yük taşır. Yük, üretimdir, altındır, alın terinin mala dönüşmüş halidir. Makine sesinin mala dönüşmüş halidir yük. Otomobil ithal, benzin ithal, yedek parça ithal, hatta bu otomobillerin sigorta poliçeleri bile ithal. Yani her şey dolar cinsinden. Dolar cinsinden borçlanınca da dolar başını alıp gidiyor. Faiz düşmeliymiş. Paranın değerini o ülkenin üretim gücü belirler. Bunu anlamak için herhalde Erbakan Hoca olmak gerekir. Paranın değerini Cumhurbaşkanı belirlemez… Makine sesi,  üretim belirler. “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diyerek paranın değeri artmaz. Şarkılarla, türkülerle, şiirlerle paranın değeri artmaz. Çalışmakla, üretmekle artar. Erbakan Hocamız bunun bilincindeydi işte. Bu bilinci taşıyan bir devlet adamının hazırladığı bütçe ile bu bilinci taşımayanların hazırladığı bütçe kesinlikle örtüşmez.

Dolar yükseliyor, bunlar hikâye anlatıyorlar

Cahiller kişileri konuşur, yarı cahiller olayları konuşur,  bilgi sahipleri ise fikirleri ve gerçekleri konuşur. Dolayısıyla tabloyu şöyle okumalıyız: Senin üretimin artıyor mu, artmıyor mu?  Sen tüketim ekonomisini pazarlıyorsun. Tüketim mallarının çoğu da ithal. Elindeki cep telefonu,  otomobil… Yapılan yolları sen mi yapıyorsun? Adam kendi pazarını artırmak için yapıyor bunları. Babasının hayrına yapmıyor. Kendi çıkarına olduğu için. Yabancının çıkarına olan bir iş Türkiye’nin çıkarına değildir. Aksine beyanda bulunanlar paranın değerinin üretim gücüyle belirlendiğini bilmiyorlardır. “Dolarla mı maaş alıyorsun?”… Hikâye bunlar! Sen petrolü neyle alıyorsun?

İslam Ortak Pazarı, İslam DinarI ve D-8 çok önemli bir idealdir

Erbakan Hocamızla bu konuları uzun uzadıya konuşuyorduk. Öncelikle Hocamızın bir araya getirmeye çalıştığı ülkeler bağımsız ülkeler değil. Birleşmiş Milletler’e kayıtlı bir devlet, ama Batı’ya ve ABD’ye bağlı.

* Böyle bir projenin hayata geçirilmesi çok zor olarak görünmekteydi. Ama çok önemli bir idealdir. Erbakan Hocamız D-8’i kurarak bunların temelini atmıştı. Bu temelin üzerine çıkmak, bu ülkelerin üretimlerini, ihracat kapasitelerini artırmak gerekir.

Nedim Odabaş/Milli Gazete

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde