Dolar
42,5667
0,08%
Euro
49,638
-0,07%
Sterlin
56,8344
0,03%
Bitcoin
3.797.480
-3,20%
BİST-100
11.007,37
0,81%
Gram Altın
5.743,093
-0,22%
Gümüş
58,32
2,03%
Faiz
37,98
0,00%

Ekonomide yeni gündem

Önümüzdeki dönemde yeni hükümet, hem başarıları sürdürmek, hem de süregelen sorunları hafifletmek ve problemleri çözme sorumluluğuyla karşı karşıya olacak. İşte çözüm bekleyen konular...

23.07.2007 03:56
Haberi paylaşın
Ekonomide yeni gündem
16px
32px

İbrahim Ekinci'nin haberi

Geçen dönemde hükümet ekonomide birçok kritik karar aldı. Önemli adımlar atıldı. Ekonomi hızlı büyüdü, enflasyon ve faiz oranları, kamu borçlarının milli hasılaya oranı düştü.

Doğrudan yabancı sermaye girişi arttı. Bu başarılı sonuçların yanında işsizlik gibi bazı problemler aşılamadı. Başka bazı problemler ortaya çıktı. Cari açık büyüdü, düşük kur ihracatçıyı zorladı, büyümenin ithalata bağımlılığı arttı. 'YTL-düşük kur-yüksek faiz' sıcak para girişini ve yüksek kaynak transferini artırdı.

Önümüzdeki dönemde yeni hükümet, hem başarıları sürdürmek, hem de süregelen sorunları hafifletmek ve beliren problemleri çözme sorumluluğuyla karşı karşıya olacak.
Geçen dönem ekonomi yönetiminden Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Devlet Bakanı Ali Babacan'ın ekonominin patronları olmaya devam etmesi bekleniyor. Bu ikiliye (Devlet Bakanı Abdüllatif Şener'in) yerine Mehmet Şimşek'in eklenmesi muhtemel.

1 - Enerji yatırım bekliyor

Türkiye'nin enerjiyle ilgili sorunları giderek daha yakıcı bir hal alıyor. En önemli sorunlardan biri yatırımların gecikmesi. Bazı tahminlere göre Türkiye'yi 2008'de 'karanlık' günler bekliyor.
Resmi kurumların yaptığı hesaplamalara göre Türkiye en iyi olasılıkla 2009'da karanlık günler görebilir. Bu varsayım bile DSİ'nin inşa halindeki santrallarının tamamlanması, otoprodüktörlerin sisteme elektrik satışı yapması, EPDK'dan alınan lisansların öngörülen tarihlerde devreye girmesi gibi iyimser senaryolara dayanıyor.
Son 4-5 yılda özel sektör yatırımları yıllık ortalama 700 megavat düzeyinde kaldı ve toplamda 2790 megavatla Türkiye'nin toplam kurulu gücünün ancak yüzde 6.9'u düzeyinde oldu. Bu miktar çok yetersiz.

Petrol fiyatı çıkışta
Bakanlığın yüzde 6.3'lük düşük talep senaryosuna göre yıllık 2000-2500 megavat gücünde (2.5 - 3 milyar dolarlık) yatırım gerekiyor.
Özel sektörün yalnızca alım garantili rüzgâr ve hidrolik santrallara yönelmesi de arz güvenliği açısından ikincil bir tehdit oluşturuyor.
İthal doğalgaza bağımlılık yeterince önemli bir sorunken, şimdi de ithal kömür santrallarına lisans dağıtılarak ithal kömüre bağımlılığın yolu açılıyor.

Petrolde varil fiyatının 100 doları bulabileceğine ilişkin analizler var. Fatura giderek kabarabilir. Fiyat çıktıkça Türkiye'nin döviz ihtiyacı artıyor. Yakın zamanda devreye alınacak iç kaynaklar yok. Türkiye'nin elini güçlendirebilecek tek önemli politika 'enerji köprüsü' olabilir. Bu nedenle Samsun - Ceyhan ve rafineri yatırımları ile Ceyhan'ın uluslararası bir enerji piyasası haline gelmesi çok önemli.

Doğalgazda Türkiye, dünyanın en yüksek rezervlerine sahip iki ülkeyle (Rusya ve İran) komşu. Bu ülkelerle ikili düzeyde de ciddi sorunları bulunmuyor.
Ancak Rusya ve İran'ın özellikle ABD ve genel olarak Batı ile ilişkilerinde enerji varlıklarını pozisyonlarını güçlendiren ana unsur olarak kullanması, Türkiye'nin konumunu kararsızlaştırıyor. İran gazı ABD'ye rağmen, Samsun - Ceyhan ise Rusya'ya rağmen kendine şans arıyor. Petrol ve doğalgazda Türkiye'nin gündeminde hem boru hatları hem de temin güvenliğini sağlamak var.

Ani bir kararla seçim sonrasına ertelenen dağıtım özelleştirmeleri de yeni hükümetin önünde bulacağı gündemlerden birini oluşturuyor.

2 - En büyük sorun işsizlik

İşsizlik, Türkiye'nin en önemli problemlerinden biri olmaya devam ediyor. Geçen dönemde ekonomide ciddi büyüme oranları yakalandı. Beş yılın ortalaması yüzde 7'nin üzerinde. Bu yüksek büyümenin işsizlikte ciddi bir azalmaya yol açması beklenirdi. Ama böyle olmadı. Türkiye büyüdü ama 'istihdam dostu' bir şekilde değil...

Türkiye, tarihinde en yüksek doğrudan yabancı sermayeyi de bu dönemde çekti. 2006'yı 20 milyar dolarla kapadı. Bu yılın ilk yarısında 10 milyar dolar geçildi. Ancak, çok eleştirildiği gibi, yabancılar genellikle hazır tesisleri aldı. Sıfırdan yatırım çok az oldu.

Şirket satarak nakit yaratan Türk sermayedarları bu paralarla daha çok özelleştirmelere girerek kurulu tesisler aldı. Böylece yabancı kaynaklı ekonomik hareketliliğin de istihdamda ciddi azaltıcı bir etkisi olmadı.

Yüzde 19'a dayanıyor
İşsizlik rakamlarında yılbaşından bu yana (tartışmalı bir) düşüş izleniyor. Ocak - şubatta oran yüzde 11 ve üstüydü. TÜİK'in açıkladığı nisan verisine göre yüzde 9.8. Gerçekte oranın çok daha yüksek olduğu biliniyor. TÜİK, işsiz sayısına iş aramayan umutsuzları, mevsimlik çalışanları dahil etmiyor. Bunları katınca oran yüzde 19'lara dayanıyor.

ATO'nun raporuna göre, iş bulmaktan umudunu kesen gençlerin sayısı işsiz gençlere yaklaştı. Gençlerde genele göre daha yüksek olan işsizlik oranı, yüksekokul mezunlarında yüzde 35.

İstihdamda diğer en önemli sorunlardan biri de kayıtdışılık. TÜİK'in son verisine göre, kayıtdışı istihdam edilenlerin oranı nisanda yüzde 47'ydi. Bu, istihdam edilenlerin yaklaşık yarısının hiç bir sosyal güvencesi olmadığı, devletin de bu kayıtsızlık dolayısıyla büyük vergi kaybına uğradığı anlamına geliyor. Türkiye, 'kara delik' denilen sosyal güvenlik açıklarını kapatabilecek çok önemli bir kaynaktan yoksun kalıyor.

Önümüzdeki dönemde hükümeti ekonomide en çok uğraştıracak konuların başında işsizlik geliyor. Hiç kuşkusuz Türkiye'nin hızlı büyümesi gerekiyor. Bununla birlikte büyüme politikasında rota istihdama dönmek zorunda. Bu da 'teşvik' mekanizmasının (sektörel öncelikleri de dikkat alarak) 'istihdam yaratıcı' yatırımlara yönelmesi ve sulandırılarak teşvik olmaktan çıkan politikalardan uzak durulmasıyla mümkün.

3 - Cari açığa önlem

Cari açık kabaca döviz gelir - gideri arasında, gider lehine farkı ifade ediyor. Bu açığı doğrudan yabancı sermayeyle finanse edebildiğiniz sürece sorun yok.
Nihayetinde bu açığın kapanması gerekir ama doğrudan yabancı sermaye ile finanse edilmesi de borç yaratmayan bir döviz girişiyle çevrilmesi anlamına geliyor.
Türkiye'nin cari açığı 32 milyar dolar civarında. GSMH'nın yüzde 8'ine denk geliyor. Oldukça yüksek bir oran. Ekonomi açısından kritik bir rasyo oluşturuyor. Normalde yüzde 4, tehlike sınırı sayılıyor. "8'e çıktı bir şey olmadı" demek olumlu bir deneyim değil, konjonktürle mümkün olan bir durum.

Risk iştahı sürmezse...
Global likitiditedeki risk iştahı şimdilik sürüyor. Başka bir ifadeyle uluslararası fonların elindeki büyük paralar yüksek risk almak pahasına bizim gibi ülkelere akıyor. Ama bu risk iştahının bir sonu olacağını hemen herkes kabul ediyor.
Türkiye'ye giren doğrudan yabancı sermaye, açığın yüzde 70'ini karşılayabiliyor. Ancak içerde siyasal risklerin artması doğrudan yabancı sermayenin hızını kesebilir. Global likiditede, kriz algısına veya gelişmiş ülkelerdeki faiz oranlarında olası ciddi değişimlere bağlı olarak yön değişikliği olabilir.

Kaygılar dile getiriliyor
İMKB'deki hisse senetlerinin yüzde 70'i yabancıların elinde. Bu fonların bir dalga olarak çıkışa yönelmesi, bono piyasasında benzer gelişmeler sıkıntı yaratabilir. Ciddiye alınan bütün uluslararası raporlarda, analizlerde Türkiye'nin cari açığı en önemli kırılganlık olarak belirtiliyor.
Bugünkü sonuçları veren ekonomi programını hazırlayan kadro da sıcak parayla ilgili bazı tedbirlerin alınması zamanı geldiğine birçok kez işaret etti. Bu konuyla ilgili endişeler, özellikle hükümetin pek de paylaşır görünmemesi nedeniyle arttı. Önümüzdeki dönemde bu kırılganlığı azaltacak, ortadan kaldıracak tedbirlerin alınması gerekiyor.

4 - Tarımda küresel tehdit

Küresel ısınma bağlantılı mevsim değişiklikleri, yağış azalmaları Türkiye'nin tarımını tehdit ediyor. Konya Ovası gibi önemli üretim alanlarında yeraltı suyu seviyesi her yıl 2-3 metre azalıyor.
Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın raporuna göre, Akdeniz ve Türkiye'de Konya Ovası, dünya üzerinde küresel ısınmadan en fazla etkilenecek bölgelerin başında geliyor.
Türkiye'nin, tahıl konusunda şimdiden başgösteren üretim yetersizliğini, giderek ağırlaşan bir sorun olarak yaşaması olasılığı var. Bu durum, ekmeğin yanı sıra tahılı girdi olarak kullanan bütün sanayi ürünlerinin fiyatını etkileyebilir.
Akdeniz'de yıllık yağış miktarının düşmesi, kurak zamanların değişmesi tarım üretimini etkileyecek. Fasulye, soya fasulyesi ve mercimek gibi ürünlerin verimi düşecek.
Tarım politikası ve sulama tekniklerinin acilen değişmesi gerekiyor. Damla sulama gibi, gecikmeli de olsa kararlılıkla uygulanması gerekiyor.
Tarımda üretim yapısı, 'küçük aile işletmesi'nden kurtarılmadığı sürece üründe kalite ve rekabet gücü yakalanması zor gözüküyor. Bu alana büyük yatırımların önünün açılması gerekiyor. Ayrıca AB ile müzakereler kapsamında da tarım, hayli maliyetli bir yeniden yapılandırmayı bekliyor.

 5 - Yeni program gerekli

Türkiye'nin ekonomide yoluna, artık yeni bir programla devam etmesi gerektiği genel kabul görüyor. Dolayısıyla yeni hükümetin bugün ekonominin temel handikaplarını aşacak, istihdam yaratıcı, büyümeci ama aynı zamanda sıkı para ve maliye politikaları ile disipline edilen bir programı yürürlüğe koyması gerekiyor.
Bu konuda külliyatlı, sistematik ve herkese hükümetin izleyeceği yolu gösteren açık bir program henüz ortada yok.
İhracatçının rekabet gücünü zorlayan, ithalatı kolaylaştırarak cari açığı besleyen 'düşük kur' sorununda yapılacakların yeni program kapsamında ortaya konulması büyük önem taşıyor.
Bu kapsamda Türkiye'nin ithalata değil ihracata dayalı büyümeye dönmesi gerekiyor.

 6 - Kritik iki yasa bekliyor

Geçen dönem ekonomi açısından kritik önemdeki bir yasa ve bir tasarı beklemeye alındı. Sosyal Güvenlik Reformu yasası, Anayasa Mahkemesi'nin bazı maddelerini iptal etmesi sonucu yürürlüğe giremedi.
Hükümet de seçim öncesinde çıkarma konusunda süreci zorlamadı. Türkiye'nin büyük sosyal güvenlik açıklarına çare olması umulan bu yasanın, yeni dönemde iptal gerekçelerine göre yeniden düzenlenerek Meclis'ten geçirilmesi gerekiyor.
Yeni Meclis'in önünde bulacağı diğer bir önemli tasarı da Market Yasası olarak bilinen ve büyük marketlerin açılışlarını koşullarını düzenleyen tasarı. Sosyal Güvenlik Reformu'nun aksine bu tasarı hükümetin iradesiyle seçim sonrasına kalmıştı.

7 - IMF ile karar zamanı

2001 krizi sonrasında Kemal Derviş'in hazırladığı 'Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nı 10 milyar dolarlık finansmanla destekleyen IMF'nin, program ve genel ekonomiyle ilgili gözden geçirmeleri uluslararası yatırımcılar tarafından güvence olarak algılandı ve 'IMF çıpası' program açısından bir disiplin de sağladı.
Ancak yürürlükteki stand-by anlaşmasının süresi 2008'de doluyor. Yeni hükümetin bu konuda da bir karar vermesi gerekiyor. Türkiye, yeni ilişki biçimi ne olursa olsun borç ödemeye devam edecek. 4'üncü Madde kapsamında, kredisiz yeni bir anlaşma yaparak IMF yetkililerinin dönem dönem ekonomiyi gözden geçirip raporlama yapması şeklinde bir ilişkinin sürdürülmesi muhtemel gözüküyor.
Ne şekilde olursa olsun yeni hükümet, önümüzdeki yıl ilk yarıda buna karar vermek durumunda.

8 - Vergide yeni düzen

Kurumlar ve gelir vergisi oranlarının düşürülmesi, kayıtdışılığın azaltılması ve yaygın vergiden kaçınma eğilimlerinin önlenmesi yeni hükümetin önünde bulacağı gündemlerden bir diğeri. Seçim beyannamesinde vergi oranlarını düşürülmesi yönünde eğilim ifadesi var.
Kurumlar ve gelir vergisinde geçen hükümet döneminde önemli adımlar atıldı, değişiklikler yapıldı. Ancak bunlar, özellikle vergi tabanını genişletmek bakımından umulan sonuçları vermiş değil. Kayıtdışılıkta ciddi bir azalma yok. Türkiye vergi toplayamadığı için Hazine yüksek miktarlarda borçlanmak durumunda kalıyor.
Dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payı yüzde 63'tü. Şimdi yüzde 73 düzeyinde. Bu konu da yeni hükümetin vergi gündeminin temel unsurlarından biri olacak.

Milliyet