Patronlar


Global ekonomide yaşanan sıkıntıların derin olduğunu ve bunların çözüme ulaşmasının zaman alacağını ifade eden Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, hükümetin Türkiye için belirlediği global vizyon için isabetli adımlar attığını söyledi

Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, Amerikan ekonomisinde güven, istihdam ve konut piyasası sorunlarının, Avrupa’da ise yüksek devlet borçları ve bankacılık sorunları olduğunu belirterek, “Amerika ve Avrupa’daki gelişmelerin bir an evvel normalleşmesini beklemenin hayalci olacağını düşünüyorum. Bu sorunların global konjonktürde çözümlenmesi zikzaklı olacaktır. Hemen normalleşmeyi beklememiz yanlış olur” dedi.

Türkiye’nin global ekonomideki sorunlardan etkileneceğini ifade eden Dinçer, buna karşın Türkiye’nin krize iyi bir konumda girdiğini ve hükümetin isabetli kararlar alarak ülke ekonomisini olası risklere karşı koruduğunu söyledi.

Hane halkının gelir düzeyindeki artışın Türkiye’nin global prestijini artırdığını belirten Dinçer, “Dünya ekonomisindeki bu sorunlar Türkiye’yi Avrupa’ya yaptığı ihracat nedeniyle ihracat kanalı üzerinden etkiliyor. Bunun yanında dışarıda sarsılan güven nedeniyle zaman zaman Türkiye’nin sağlayacağı finansmanlarda sorunlar olacaktır. Bunu söylemekle birlikte şunu da belirtmek isterim Türkiye bu krize çok güçlü girdi. Bugün Türkiye çok prestijli konumda. Çünkü Türkiye’nin global prestiji hane halkının gelirinin artmasıyla arttı ve artmaya devam ediyor. Türkiye’nin hane halkının geliri son 10 yılda üç kat artınca Türkiye’nin global prestiji arttı. Türkiye’nin hane halkının geliri arttıkça global prestiji de artmaya devam edecek. Benim şahsi görüşüm mevcut hükümetimiz bu vizyonda çalışıyor ve hedeflerini bu vizyona göre koyuyor. Bu çok isabetli bir yönetim olmuştur. Türkiye’nin prestiji global konjonktürde artmıştır. Türkiye bugün dış finansman sağlamada, akıllı yatırım çekmede, ekonomik gücüyle, potansiyeliyle, alınmış doğru mali kararlarıyla ve kuvvetli bankacılık politikalarıyla bu sorunlu global konjontürde yatırım çekecek cazibe merkezi olacaktır. Ben Amerika ve Avrupa’daki gelişmelerin bir an evvel normalleşmesini beklemenin hayalci olacağını düşünüyorum. Bu sorunların global konjonktürde çözümlenmesi zikzaklı olacaktır. Hemen normalleşmeyi beklememiz yanlış olur” dedi.

Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer’in diğer konulara ilişkin yanıtları şöyle:

Dünyadaki sorunlar Türkiye’yi nasıl etkiliyor?

Dünya ekenomisindeki bu sorunlar Türkiye’yi Avrupa’ya yaptığı ihracat nedeniyle ihracat kanalı üzerinden etkiliyor. Bunun yanında dışarıda sarsılan güven nedeniyle zaman zaman Türkiye’nin sağlayacağı finansmanlarda sorunlar olacaktır. Bunu söylemekle birlikte şunu da belirtmek isterim, Türkiye bu krize çok güçlü girdi. Bugün Türkiye çok prestijli bir konumda. Türkiye’nin hane halkının geliri son 10 yılda üç kat artınca Türkiye’nin global prestiji arttı. Türkiye’nin hane halkının geliri arttıkça global prestiji de artmaya devam edecek. Benim şahsi görüşüm mevcut hükümetimiz bu vizyonda çalışıyor ve hedeflerini bu vizyona göre koyuyor.

Benim şahsi algılamam bu şekilde. Bu çok isabetli bir yönetim olmuştur. Türkiye’nin prestiji global konjonktürde artmıştır. Türkiye bugün dış finansman sağlamada, akıllı yatırım çekmede, ekonomik gücüyle, potansiyeliyle, alınmış doğru mali kararlarıyla ve kuvvetli bankacılık politikalarıyla bu sorunlu global konjontürde yatırımı çekecek cazibe merkezi olacaktır.

Ücretlerde artışlar yok. Hane halkının gelirindeki artışı neye bağlıyorsunuz?

Türkiye 2001 krizi sonrasında yıllık ortalama yüzde 5 büyüme gösterdi. Dolayısıyla istihdamın artması, yurtdışından finansman girişi olması ve Türkiye’ye yatırım yapılması ve gayri safi milli hasılamızın büyümesinden dolayı bugün Türkiye’deki kişi başına milli gelir üç kat artmış durumda.
Türkiye ithalat - ihracat rakamlarında son 10 yılda kazanmış olduğu ivme ile ve hane halkının  artan geliriyle bugün gerçekten çok prestijli bir noktaya gelmiştir.

Bunu söylerken Türkiye için şu noktanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye hem mali sistemi hem de bankacılık sektörü olarak çok iyi bir konuma gemiştir. Ancak bugün geldiği bu global prestijli konumunu kalıcı kılabilmesi ve hamle yapabilmesi için ortak bir misyonunun olması lazım. Bu ortak misyon da bence Türkiye’nin rekabetçiliğnin artırılmasıdır.

Türkiye neyi iyi yapıyor, neleri daha iyi yapabilir, hangi konularda daha verimli olabilir, Türkiye’nin insan yetiştirme gücü yeterli mi, eğitime çok mu para harcıyoruz, daha mı farklı yapmalıyız, hangi konularda ve sektörlerde rekabetçilikte kendimizi analiz etmeliyiz? Bunlara bakmalıyız.

Önemli bir coğrafyadayız

Türkiye’nin rekabetçi olabileceği alanlar nedir?

Türkiye’nin dinamik ve çok genç bir nüfusu var. Ülkemiz çok önemli bir coğrafyada bulunuyor. Türkiye’nin 2015’te 26 trilyon dolar büyüklükte olacak bir ekonominin merkezinde oturduğunu görüyoruz. Bu kadar önemli bir coğrafyada oturan, demokratik, genç nüfuslu, kuvvetli hükümeti olan, girişimci yapısı olan, kuvvetli bankacılık sektörü olan bir ülkenin rekabetçiliği önemli... Türkiye’nin global krizdeki ekonomik performansı çok başarılı olmuştur. Türkiye’deki tüm kesimler olarak ortak bir misyonumuz olmalı ki ülkemizi hak ettiği yere getirebilelim.

Merkez Bankası’nın politikalarını doğru buluyor musunuz?

MB çok iyi kararlar aldı. Kararlar çok isabetli oldu. Kararların isabetli olduğunu rakamlardan da görüyoruz. MB rekabetçi bir TL istiyor. Bu çok doğru bir karar çünkü ihracatımız ve rekabetci bir ortam için Türk Lirası’nın rekabetci olması lazım. MB faizlerin düşük olmasını istiyor, bu da çok doğru. Çünkü düşük faiz sıcak parayı durduruyor. Aynı zamanda düşük faiz içerideki yatırımı teşvik ediyor. Zorunlu karşılıklarınTL’den dövize çevrilmesi yönündeki yeni kararı da çok isabetli buluyorum. Bunun iki olumlu etkisi olacak. Piyasaya TL likidite verecek, bankalar için zorunlu karşılıkları döviz olarak tutmak çok daha avantajlı. Dövizin maliyeti çok daha düşük, TL’nin maliyeti çok daha yüksek. Dolayısıyla bu bir şekilde kredilere yansıyacaktır. İkinci pozitif etkisi ise rezervlere olacaktır. Dolayısıyla böyle baktığımız zaman MB’nin aldığı kararları çok yerinde ve başarılı buluyoruz.

Kredilerin kalitesi önemli

 Bankalar nerelere dikkat etmeli?

Bilançolarımız çok sağlam, bizde türev ürünler yok. Sektörün sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 18. Borçluluk oranları 8 çarpanlı seviyelerde bulunuyor. Takipteki kredileryüzde 2.9. Dolayısıyla bugün Türk bankalarının yurtdışından para bulmalarında bir sorun yok. Ama bunu söylemekle birlikte bankacılık sektörünün önümüzdeki dönemde iki önemli konuya dikkat etmesi gerekiyor. Biri aktif kalitesi, yani sorunlu krediler. Şu anda sektörün sorunlu kredi oranı yüzde 2.9’dur. Bizim için önümüzdeki dönemlerde bu oranın hep düşük gitmesi önemli. Kredi vermek banka için gelir ifade etse de verdiğiniz kredinin kalitesi çok önemli. Eğer verdiğiniz kredide bir sorun yaşarsanız, o sorunu bertaraf etmek bu kadar düşük faiz ortamında çok zordur. Dolayısıyla sadece kredi hacmine bakmak çok doğru değil.
Kredi hacmi kadar sektörün sorunlu kredi oranı nedir?, nereye gidiyor? Ona bakmak önemli. Sektördeki ikinci önemli konu da, şu anda tam oturtamadığımız vade uyumsuzluğudur. Türk bankaları hâlâ mevduatı kısa vadede topluyor. TL mevduat bir aylık, 40 günlük. Fakat baktığımız zaman konut, taşıt, ihtiyaç kredilerinde ve hazine bonolarında vadeler uzadı. Vadelerin yapısında tam bir örtüşme yok.

‘CİTİBANK’LA ORTAKLIĞIMIZDA BİR SIKINTI YOK, İLİŞKİMİZ ÇOK İYİ’

Citibank ile ortaklığınızda bir sorun var mı?

Hayır, hiç bir sorunumuz yok. Bizim Citibank ile ilişkimiz gayet iyi gidiyor. Citibank ile ortaklığımızda bugüne değin hiç bir sorunumuz olmadı. Her zaman çok müsbet bir ilişkimiz var. Çok üst düzey bir ilişkimiz var. Citibank’la ortaklıkla ilgili bir sorunumuz olmadığı gibi ilişkilerimiz üst düzeyde çok iyidir.

Citibank dünyadaki sorunlar nedeniyle Akbank’taki hisselerini satar mı?

Hayır şu anda böyle bir şey yok. Benim bildiğim kadarıyla yok.

Akbank olarak uygun konjontür olursa dışarıda büyür müsünüz?

Şu anda böyle bir şey düşünmüyoruz. Şu anda bizim ilgi alanımız daha çok Türkiye üzerinde yoğunlaşıyor. Türkiye’deki bankacılık sektöründe çok büyük bir büyüme potansiyeli var. Türkiye’de finansal varlıkların gayri safi milli hasılaya oranı 2010 yılında yüzde 156’dır.
Almanya’da bu oran yüzde 660, Amerika’da yüzde 800’dür. Yani bugün baktığınız zaman Türkiye’deki bankacılık sisteminin 4 - 5 katı büyüme potansiyeli var. Türkiye’de bu kadar büyüme potansiyeli varken ve Türkiye hem kendi içinde hem de bölgede önemli bir büyüme merkeziyken bizim asıl odaklanmamız gereken yerin Türkiye olduğunu düşünüyoruz.

TÜRK BANKALARI AVRUPALI BANKALARDAN AYRIŞTI

Avrupa’da bankacılık krizi bekliyor musunuz? Türk bankaları daha mı iyi konumdalar?

Bankaların piyasa değerleri var. Piyasa değerlerinde fiyat defter oranlarına bakılır. Türk bankalarının fiyat defter oranları, sene başında 1.9’du. Şimdi 1.4. Yurtdışına bakarsak, HSBC 0.9 olmuş, yani piyasa değeri defter değerinin altına düşmüş. BBVA 0.7’ye düşmüş. Deutsche Bank, 0.4’e düşmüş. Barclays 0.4, Unicredit 0.2. Bu defter değerleri bankaların özkaynaklarından para kaybedeceklerini gösteriyor. Bu nedenle bu bankaların piyasa değerleri düşüyor. Burada bir çok Türk bankası bir çok Avrupa bankasından ayrışmış durumdadır. Bizim fiyat defter oranımız 1.4’tür. 1.9’u, 2.3’ü gördük. Bize göre düşüktür ama Avrupa’daki birçok dev bankaya bakarsanız fiyat defter oranları birin altındadır. Türk bankaları fiyat defter oranlarında Avrupa’dan ayrışmıştır. Piyasadaki yatıtırımcı ve analistler Türk bankalarını diğer Avrupa bankalarından ayrıştırmışlardır. Türk bankalarının bilançoları, sağlıklı yapıları uluslararası piyasalarda kabul görmüştür. Uluslararası piyasalar bu farkı görmektedirler. Bu nedenle bizim için yurtdışı piyasalarda para bulmada, borç bulmada bir sorunumuz yoktur.

YABANCI BANKALAR TÜRKİYE’DEN ÇIKMAZ

 Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı bankaların ülkelerindeki sıkıntılar nedeniyle Türkiye’den gitmesini bekler misiniz?

Bunu söylemek çok zor. Çünkü her bankanın kendi yönetimi ve stratejisi var. Türkiye çok önemli bir pazar. Türkiye bugün kolay kolay bir kenara konulacak bir pazar değildir. Herkes Türkiye’ye gelmek, Türkiye’de olmak istiyor. Çünkü Türkiye hakikaten güçlü hükümetiyle, istikrarlı politik yapısıyla, istikrarlı ekonomisiyle, kuvvetli bankacılık sektörüyle, büyüme potansiyeliyle, bulunduğu coğrafyasıyla bugün olmazsa olmaz pazarlardan biridir. Hele hele Avrupa için. Dolayısıyla buraya girmiş bir bankanın veya şirketin çıkması çok zor. Çünkü bir çok yerde büyüme sorunu yaşanırken Türkiye büyüyen bir ülke. Bir çok ülkede nüfus yaşlanırken Türkiye genç nüfusu olan bir ülke.

Böyle bakıldığı zaman sadece bankacılık için değil, diğer alanlar için de söylüyorum, herhalde Türkiye çıkılacak yer olarak herkesin ajandasında yer alan en son yer olur diye düşünüyorum. Bunu söylerken tabii müesseselerin içindeki yönetimleri, yönetim kurullarının kararlarını bilemek mümkün değil. Farklı görüşler olabilir. Ama benim görüşüm Türkiye’den çıkmanın isabetli olmayan, aşırı bir karar olacağı yönündedir.

KURDA MB’NİN GÖSTERDİĞİ SEPET HEDEFİ 1.95 - 2

Kur tahmininiz nedir?

Sermaye piyasalarının bu kadar açık olduğu serbest bir ekonomide kur tahmini yapmak çok yanlış olur diye düşünüyorum. Ama biliyorsunuz bizim kur sepetimiz 2.17 olduğu zaman Merkez Bankası’ndan “Döviz sepeti yüzde 5 ile yüzde 10 arasında olması gerekenin üzerinde” şeklinde bir açıklama geldi. MB’nin  bu görüşünü dikkate aldığımızda sepetin 1.95 - 2 mertebesinde olmasını beklemek gerekir.

Bu kriz çok derin

Dünya ekonomisinin ne kadar bir süre içinde normaleşmesini bekliyorsunuz?

Bunu kestirmek çok kolay değil. Ancak şunu söylebilirim, önümüzdeki en az bir yıl - bir buçuk yıl içinde dünyanın normalleşmesini beklemek zor gözüküyor. Buradaki en zor nokta Avrupa. Avrupa’da büyük bir uyum sorunu var. Amerika’daki sorun ise çok derin.

Kadife Şahin/Milliyet