44 çocuğu olan Osmanlı padişahı

44 çocuğu olan Osmanlı padişahı

O nun için “Zoraki padişah” deniliyor. Kadınlara ve içkiye düşkünlüğüyle biliniyor

44 çocuğu olan Osmanlı padişahı
16px
24px
30.08.2009 12:12
ABONE OLgoogle

“İmparatorluk Çökerken” alt başlığını taşıyan roman, son dört Osmanlı padişahının da babası olan Abdülmecit'in kadınlara, içkiye olan zaafını da ele alıyor; devlet adamı olarak yetersiz kaldığı durumları da... Hatta onun için “Zoraki padişah” diyor, “Çünkü padişah olmasa belki iyi bir ressam ya da şair olabilirdi.”

Neden Abdülmecit'in hayatını romanlaştırdınız? Çünkü Abdülmecit Fatih, Kanuni ya da Abdülhamit gibi ünlü bir padişah değil...

Dediğiniz doğru... Türk okurunun bildiği padişahlar Fatih, Kanuni, Yavuz Selim, Abdülhamit'tir. Vahdettin'e hor gözle bakılır. Ama Abdülmecit bilinmez, gölgede kalır. Ama tam da bu yüzden bakir bir alan olarak gördüm hikâyesini. Bir de büyük dedem Şerif Paşa, Abdülmecit'in yaveriydi. Aynı yaştalardı ve beraber dolaşırlardı. Bu yüzden çocukluğumda, evde hep Şerif Paşa'nın hikâyelerini dinledim. Birkaç sene evvel Cevdet Paşa'nın kitaplarına bakarken fark ettim ki bu dinlediklerim doğru. Yani bunlar önemli belgelerdi. Bunun üzerine bol bol okumaya, araştırma yapmaya başladım ve okudukça Abdülmecit'in yaşamı bana ilginç görünmeye başladı. Tabii onun padişahlık yaptığı dönem de çok ilginç bir dönem. Tanzimat ilan ediliyor, sonra devlet gırtlağa kadar borç içinde, hazinenin büyük bölümü harem masraflarına, saraya ayrılıyor, devlet borç almaya başlıyor... Böylece Osmanlı Devleti'nin mali ve ekonomik bağımsızlığı yok oluyor. Bence yarı-sömürge devrine geçişin başlangıcıdır Abdülmecit dönemi.

Bugünlerde sarayda içki içilir mi içilmez mi diye çok tartışılıyor. Sizce Abdülmecit'in bu tartışmalardaki tavrı ne oldu?

Ne diyecek... Padişahın içki merakını bilmeyen yok ki! Öyle ki içki içtikten sonra yıkılıyor, yani o hâle geliyor, o kadar çok içiyor.

Şampanya ve şarap seviyor...

Evet, köpüklü şerbet falan diyorlar. Yani şarap içtiklerini itiraf etmiyorlar birbirlerine. Çünkü gerici çevrelerden çekiniyorlar. Düşün, nasıl güçlülerse padişah bile çekiniyor. Halife yani...

Yani mahalle baskısı padişah bile tanımıyor...

Evet. Adam padişah, içki içtiğini söylememiyor. Mahalle baskısı, saray baskısı, ulemanın baskısı...

Abdülmecit kadınlara karşı da çok hassas...

Bence o çok iyi niyetli biri. Kadınlara karşı çok zayıf... Yedi kadınefendisi var, 6-7 ikbali, gözdeler, cariyeler var. Ama âşık olan biri, seviyor bu kadınları hatta onların esiri oluyor.

Mesela?

Mesela Serfiraz diye bir kadın var. O öyle bir şımarıyor ki saraya gelen genç Ermeni delikanlıyla takılıyor. Ona Küçük Fesli adını takıyorlar. Serfiraz ondan çok hoşlanıyor. Onunla bir gün Beyoğlu'nda buluşuyor. Onu Göksu'ya davet ediyor, orada ilişki kuruyor. Yani padişaha taktırıyor. Kendinden şüphelenilmesin diye saraydan ayrılıp Yıldız Köşkü'nde yaşamaya başlıyor. Ermeni delikanlıyı oraya kapatıyor. Bir gün Abdülmecit, büyük dedemle beraber ellerinde fenerle arka yollardan saraydan çıkıp Yıldız'a geliyorlar. Kapıyı vuruyorlar, ama kapıyı açmıyor Serfiraz. Padişaha içeriden “Beni takip mi ettiriyorsun. Demek ki bana hiç güvenin yok. O yüzden buraya da giremezsin” diye bağırıyor. Israr... Kıyamet... Ama içeri giremiyor. Padişah bunun üzerine büyük dedeme “Aman, kimseye söyleme kovulduğumuzu” diyor ve kös kös geri dönüyorlar. Bunları hep ailemden dinledim.

Bu Serfiraz'ın kudretinden mi yoksa Abdülmecit'in karakterinden mi kaynaklanıyor?

Abdülmecit'ten. İyi bir adam o. Kendisine suikast hazırlayanları bile affediyor. “Beni öldürmediler ki neden idamını isteyeyim bunların” diyor. Böyle bir adamcağız yani...

Çocuklarını tanımıyordu bile...

Peki nasıl bir baba? Çünkü Abdülmecit, hiçbir Osmanlı padişahının sahip olmadığı bir özelliğe sahip; son dört padişahın babası...

Evet. Büyük bir haremi var Abdülmecit'in. Zaten o dönem haremin harcamaları çok yüksek. Sürekli büyüyen bir haremi var. Mesela annesi Bezm-i Alem Sultan “Oğlum, aslanım; sana iki cariye hazırladım. Hangisine karar verirsen...” diye cariye hediye ediyor. Aynı şekilde Esma Sultan da “Sana kız yetiştirdim” diyor. Tam 44 çocuğu oluyor. Son dört padişah yani Abdülhamit, Murat, Reşat, Vahdettin onun oğulları. Nasıl bir baba? Çocuklarını tanımıyor bile... Mesela Abdülhamit yıllar sonra “Babamla hiç ilişkimiz olmadı. Benimle hiç meşgul olmadı. Baba olarak bir şey görmedik” diyor.

Keşke hükümdar değil, şair ya da ressam olsaydı

Bu çizdiğiniz portreye göre Abdülmecit bildiğimiz, klasik padişahlardan değil... Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bence bu bir dram. Devlet reformları falan yapıyor ama Abdülmecit bir devlet adamı değil. O zoraki bir padişah. Padişah olmasaydı belki iyi bir şair, iyi bir ressam olurdu. Hangi padişah kendine suikast düzenleyeni, kendine taktıran karısını affeder? Devlet adamlığı da yapıyor, ama o zaman da duygusal davranıyor. Mesela gezilere çıkıyor, “Halkımı tanıyacağım” diyor. Herkes kerli ferli bir padişah beklerken bir anda karşılarına çiçek bozuğu yüzlü bir adamcağız çıkıyor. “Aaa bu muydu padişah” diyorlar, ama çok da seviyorlar. Çünkü Abdülmecit gittiği yerden ayrılmak bilmeyen biri. Bir gece diye gidiyor, üç gece kalıyor.

Evlat olarak nasıl biri? Ya da bugün İstanbul'un pek çok yerinde eserleri olan Bezm-i Alem Valide Sultan'la yani annesiyle ilişkisi nasıl?

Mektupları var, onları okudum, çok tatlı mektuplar bunlar... Bezm-i Alem Sultan adeta oğluna âşık! “Aslanım” diyor sürekli. Bursa'ya Yalova'ya gidiyor; her gün mektup yazıyor. Orada “Poğaça bulamazsın” diyor, poğaça gönderiyor. “Kayısı bulmazsın” diyor, kayısı... “Gece sokağa çıkma”, “Denize açılma, üşütürsün” diyor.

Kadınlara ilk kez özgürlük veren padişah; Abdülmecit

Tanzimat Abdülmecit döneminde ilan ediliyor... Batılılaşmaya ağırlık veriyor. Peki bunları sizce ne yaptığının çok farkında olarak mı gerçekleştiriyor?
Abdülmecit, Batı hayranı. Ama bu duygusal bir hayranlık... Fransızca dergileri falan takip ediyor ama o kadar. Mesela aydınlanma devrini bilmiyor. Yani Batılılaşmanın kökünün Paris'e değil, Yunan medeniyetine dayandığını... Avrupa'daki gelişmeleri, sanayi devrimini anlayamıyor. Çünkü bunu kavrayacak kapasitede değil. Bu iş gazete kültürüyle olmuyor. Hele sarayda binbir işin arasında, kadınlar ve kızlar arasında bu iş kavranmaz. Tanzimat'ın devlete neler sağlayacağını da ona Reşit Paşa anlatıyor. Zaten Fransa, İngiltere “Osmanlı İmparatorluğu'nun kurtulması için köklü bir reform lazım” diyor. Onlar Osmanlı'nın çökmesini istemiyor çünkü o zaman Ruslar aşağı inecek ve Hindistan yolları kapanacak. Ama yine de Batılışma yolunda çok önemli adımların atıldığını da unutmayalım.

Bu Batılılaşma ya da onun Batı hayranlığı da galiba o dönem en çok kadınların işine yaramış...

Kesinlikle. Bu konuda çok ilerici bir hamle yapmış. Kadınlara yaklaşımı çok uygar. Hiç tutucu bir tarafı yok. Mesela kadınlar ilk kez onun döneminde saraydan çıkıyor, dolaşmaya başlıyorlar; mesire yerlerine, Kapalıçarşı'ya gidiyorlar. Bu kadınlar için büyük bir özgürlük. Tabii bunlar tepki de görüyor, özellikle gerici çevrelerden. Mesela Cevdet Paşa bile hoşlanmıyor onun Batı'ya dönük olmasından. Hele kadınlara özgürlük tanımasından... İçtenlikle “Karılar tek başlarına sokağa çıkıyor. Sokaklarda, çarşı pazarda dolaşıyorlar” diyere yazıyor. Ama yine de Abdülmecit öldüğünde de ağlıyor.

Dediniz ki, “Abdülmecit bizim kuşaktan olsa, arkadaş olurduk.” Peki arkadaşınıza ne tavsiye ederdiniz?

Aydınlanmayı öğrenmesini... Çünkü bunları bilseydi çok daha farklı davranırdı. Gerçi kendisine akıl veren birkaç kişi varmış çevresinde. Tabii hükümdar da bu kadarını yapabilirmiş. Çünkü hükümdar demokrasi kuramıyor, aydın bir monarşi kuruyor. Çünkü o bir hükümdar, demokrasiyi halk kurar. Ama Abdülmecit de hiç olmazsa aydın bir hükümdarmış, sağlam insanları iş başına getirmiş.

Buket Aşçı/Vatan

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde