Türkiye’nin en küçük ili Bayburt’un kaderini değiştiren müze

Türkiye’nin en küçük ili Bayburt’un kaderini değiştiren müze

“Baksı Müzesi”nin kurulması ile Türkiye’nin iki ilçeli en küçük ili Bayburt’ta artık turizm sektörü konuşuluyor.

Türkiye’nin en küçük ili Bayburt’un kaderini değiştiren müze
16px
24px
14.06.2016 11:51
ABONE OLgoogle
İdil taraklı'nın röportajı

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yıllarca dekanlık yapan Bayburtlu Hüsamettin Koçan, kente vefa borcunu kurduğu Baksı Müzesi ile ödemeye çalışıyor. Geçen yıl 15 bin ziyaretçisi olan müze bu yıl 20 bin ziyaretçi ağırlamayı bekliyor…

BUNDAN 10 yıl öncesine kadar ekonomisi yalnızca hayvancılık ve madencilikle anılan Türkiye’nin 73’üncü ili Kuzey Doğu Anadolu’nun “unutulan” köşesi Bayburt. Türkiye’nin köyleriyle birlikte nüfusu 80 bin civarında olan en küçük kenti. Bayburt çok ciddi anlamda göç veren kentlerin başında geliyor. Ancak “Baksı Müzesi”nin kurulması ile Türkiye’nin iki ilçeli en küçük ili Bayburt’ta artık turizm sektörü konuşuluyor. Çünkü 2015’te yüzde 25’i yurtdışından olmak üzere 15 bin ziyaretçinin geldiği Baksı Müzesi artık Bayburt’u yurtdışına taşıyor. Bu sene ziyaretçi sayısının 20 bini bulması hedefleniyor.

Bayburt’u Türkiye’nin belki de diğer tüm kentlerinden ayrıştıran, özel bir konuma getiren ise tüm sıra dışılığı, çılgınlığı, sanat aşkı ve vatan sevgisi ile bir hayali gerçekleştiren Prof. Dr. Hüsamettin Koçan. 

Müze, Bayburt’un merkezine 45 km uzakta yer alan Bayraktar Köyü’nde yer alıyor. Köyün eski adı Baksı; Kazak ve Kırgızlar baksı’yı şaman yerine, Türkmenler ise toplanma noktası, şair ve hekimlerin yer aldığı bölge olarak kullanıyor.

Bayburt’ta havalimanı olmaması nedeniyle Baksı’yı görmek isterseniz, Erzurum’da uçaktan indikten sonra üç saat yol gitmeniz gerekiyor. Muhteşem bir doğa ve tek şeritli bozuk köy yollarında giderken, “Birileri bize şaka mı yapıyor, ne müzesi” diyorsunuz? Sanırım yol boyunca gelenlerin hepsi bu düşünceye kapılmasın diye belli aralıklarla ‘Baksı Müzesi’ levhasını görüyorsunuz. Ve nihayet bir yanda dağ, bir yanda Çoruh Nehri ve arada müzenin sergi binaları, interaktif atölye ve tasarım çalışmaları alanları ile konukevine ulaşıyorsunuz.

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yıllarca öğretim üyeliği ve dekanlık yapan Hüsamettin Koçan ile 16 yıl önce doğduğu köyde başlayan Baksı Müzesi serüvenini ve gelecek hayallerini konuştuk… 

Neden Bayburt, neden böyle bir müze?

Bu müzenin iki anlamı var. Birincisi doğduğu toprakla, kendi öyküsü ile yeniden kucaklaşmak. Buna kimileri vefa duygusu diyor. Ama aslında kendi hikayeme dönmekti amacım. İkicisi, entelektüel bir gerekçe. Öğrencilik yıllarımdan beri ‘sanat, sadece merkezlerde insanlarla buluşur’ görüşü beni rahatsız etmiştir. Halbuki sanat, merkezin dışına gidip oradaki insanlarla buluşmalı. Bundan önce de bu kapsamda birçok çalışmam oldu. Örneğin, 1997 yılında gerçekleştirdiğim ‘Sanat TIR’ projesi. Ezcacıbaşı Vitra bize bir tır verdi. Ve biz onu sanat müzesi haline getirip Diyarbakır, Van, Erzurum ve Bayburt’u gezdik. Tırın adı ‘Sanat’, serginin adı ‘Müzesini Düşleyen Sergi’ idi. En son depremde de sponsorlarımız ile İzmit’te ‘Sanat Çadırı’ yaptık. Terapi anlamında sanat ve tasarım eğitimi verdik. İzmit’teki ‘Mehmetçik Çadır Kenti’nde bu çalışmalarımız altı ay sürdü. Bunun gibi çalışmaların içinde olup sanatı hep merkezin dışına çıkarmaya çalıştım.

Müze köyünüze bile uzak, buranın özel bir anlamı var mı?

Yok canım… Köyüme sadece 800 metre uzakta. Bulunduğumuz tepenin arkasından iki senede bir rahmetli gurbetçi babam gelirdi. Biz burada onu beklerdik. Gurbete gider çalışır iki yılda bir dönerdi. Annem de her geldiğinde kucağına yeni bir kardeşimizi verirdi. Biz sekiz kardeşiz. Çocuk aklımızla iki yıl kavramını bilmez, bu tepeden hep onu beklerdik.

Buraya ne kadar yatırım yaptınız ve bunu nasıl karşıladınız?

Bugüne kadar müze ve diğer binalar için Hazine’den 68 dönüm arazi satın aldık. Tam bilmiyoruz ama bugünkü reel değeri 10 milyon doların üzerinde. Kaynak sorunuza gelince; öncelikle sanatçılar desteklediler. Bir krize girdiğimizde yapıtlarını verdiler. Onların da olurunu alarak satmak zorunda kaldık. Zaten inşaatı desteklemek üzere bir sergi düzenlediler ve gelirini tamamen Baksı’ya bağışladılar. Ben hayat birikimimin tamamını buraya verdim. Mimarlık, mühendislik gibi konularda ise her şeyi maliyetinin altında ve gönüllü katkı olarak kullandım.

Buradan halen kaç kişi ekmek yiyor?

İnşaatları da katarsak 50’ye çıkıyor. Onun dışında 20. Ama hedef Bayburt merkezde yapacağımız ‘Kadın İstihdam Merkezi’ ile 100 kadına ulaşmak.

Müzeyi neden vakfa çevirdiniz?

Bizim bu yapıyı sürdürebilmemizdeki en önemli unsurlardan bir tanesi, arkamızda bir sermaye kuruluşu yok. Burada bize en çok destek veren sanatçılar ve gönüllüler oldu. Bayburtlu gurbetçiler bize çok destek verdi. Gençler bu müzeye büyük bir sevgi ve sempati duyuyor. Ancak ben Baksı’nın sivil, gönüllüğe dayalı, kendisini sürdürebilecek bir yapısının olması gerektiğine inanıyorum. Benim mirasçılarım ile müze arasında bir bağlantı kurulsun istemedim. Bu sanatçıların desteği ile kurulmuş bir müze. Bunun benim mirasçılarıma kalması doğru olmazdı. Sanatın üretilmesi ve sanatın kitlelerle buluşmasının planlanması ticari kafa ile yapılmaz. O zaman anlamını yitirir. Burada bilgi ve değeri biriktiriyoruz. Bu müze, herkesin malı olursa anlamlı olur. Bu yüzden ‘Baksı Kültür Sanat Vakfı’ müzesi olmalı diye düşündüm.

Vakfın sponsorları kimler, sponsor bulmakta zorlanıyor musunuz?

Hayır sponsor bulmakta zorlanmıyoruz. Son yıllarda en büyük desteği veren ‘Polimeks’ ana sponsorumuz. Salı günleri serbest girişimiz var, onun sponsoru ‘Ülker’. Çocuk etkinlikleri sponsorumuz ‘Petkim’. Sigortamızı ‘Öz Sigorta’ yapıyor. Onun dışında 50’ye yakın hizmet sponsorumuz var. Etkinlik sponsorlarımız yıllık, diğerlerinin zamanlaması değişebiliyor.



Şu ana kadar kaç eser sergilendi?

Sanırım 400 eser sergilendi. Ama biz burada sergilenen her şeye el koyarız. Dolayısıyla bir bu kadar eserimiz var. Ama koleksiyondakilerle birlikte 700 dolayında olduğunu düşünüyorum. Sayı her gün artıyor.

Bugüne kadar kaç ödül aldınız?

Baksı Kültür Sanat Vakfı ile tasarım, sanat ve yerelliği bir araya getirdik. Müzemiz bugüne kadar 40 kadar ödül aldı. Ama en önemlisi 2014’te Avrupa Konseyi Parlamento üyeleri tarafından ‘Yılın En İyi Müzesi’ seçilmesi. Çünkü bu ödüle layık olabilmek için merkezin dışında, göç veren bir kentte, sanat ve tasarımla bölge insanını buluşturuyor olması, herhangi bir konsepte bağlı olmaması ve bağımsız bir vizyonunun bulunması şartları aranıyordu. Ve biz bu kriterlerin hepsini sağlıyorduk. Yani kolay bir ödül değildi. Ayrıca bu ödül dolayısıyla TBMM bana ‘Kültür Sanat Büyük Ödülü’nü verdi.

İlk açıldığında köylülerin yaklaşımı nasıldı, şimdi nasıl?

Köylüler ve burada yaşayan akrabalarım önce anlamadı. Hatta rahmetli teyzem ‘Buna ne gerek vardı buraya bir gölet yapsaydın’ dedi. Kimi bu adam deli dedi; bir grup siyasetle ilgili adımlar attığımı söyledi; kimi uluslararası kuruluşlarla ideolojik ilişkilerimin olabileceğini, kimi de bir takım arazileri kendime mal etmeye çalıştığımı, binanın şeklini görenler de Rusya’nın İngiltere’yi gözetleme merkezini kurabileceğimi düşündü. Ama zaman içinde bu görüşlerin hepsi değişti.

Bir de geleceğin sanatçılarının “Baksı Müzesi”nden yetişmesine yönelik hedefiniz vardı…

Evet, Baksı Kültür ve Sanat Vakfı tarafından, sanata yeteneği olan öğrencileri keşfetmek ve eğitimlerine destek vermek amacıyla her sene organize ettiğimiz ‘Baksı Müzesi Bayburt Öğrenci Sanat’ şenliklerimiz var. Bu sene dördüncüsünü yapıyoruz. Başvuru sayısı her geçen gün artıyor. Bayburt’tan önce 600, sonra bin ve nihayet bu sene bin 800 başvuru oldu. Orta eğitim düzeyinde her öğrenci başvurabiliyor. Jürimiz içinden 30 öğrenci seçiyor. Sonra onları beş gün süren workshop’lara davet ediyoruz. Bunların içinden 15 tanesine burs veriyoruz. Bizden burs alan birisi eğer gelişim gösteriyorsa her yıl bursunu yeniliyoruz. Geçen sene beş öğrencimizin bursu yenilenmişti. Burs konusunda bakanlığın tespit ettiği rakamlar var, eğitim düzeyine göre o bedel ödeniyor. 

Kadın İstihdam Merkezi ile amaçlanan nedir?

‘Kadın İstihdam Merkezi’ bizim ikinci büyük projemiz. Bayburt’un merkezinde olacak ve bu inşaat için 2.5 milyon TL harcanacak. Bu demektir ki Bayburt ekonomisine inşaat süresince böyle bir katkı sağlanacak. Bu yatırımımızı da bir an önce gerçekleştirmek için destek arayışlarımız sürüyor. Kadın istihdam merkezimizde ‘yeni şehirli kadın’ modelimiz var. O kadınların istihdam edilmesi için bir alan açmaya, orada üretim oluşturmaya ve bunu uluslararası pazara sunmaya çalışacağız. İlkemiz şu, el emeğini mutlaka koruyacağız. Fabrikasyon yapmayacağız. Doğal malzeme kullanacağız. Ayrıca kadınların ürettikleri, çağdaş tasarımcılar tarafından tasarlanacak. Farklı teknikleri bir arada kullanarak ehram, kilim, kök boya üretimi gibi tamamen doğal el sanatlarını gündemde tutan bir üretim portföyüne sahip olacağız. Uluslararası pazarlama ağı içine gireceğiz. Geçen sene Bayburt’ta Aykom Uluslararası Müzeciler Konseyi toplantısı yapıldı. Onlar da son derece açık davrandılar. Dünyadaki bütün müzelerin içinde dükkanları var. Önce onlara dağıtılacak.

Modacılardan kimler ilgi gösteriyor?

Arzu Kaprol ve Özlem Süer.

16 yılın sonunda beklentilerinize ulaşabildiniz mi?

Benim buradan çok büyük bir beklentim yoktu. Ancak beklentilerimizin çok daha ilerisinde hayal bile edemediğimiz gerçeklerle karşı karşıyayım.

Şu anda ne kadarlık bir geliriniz var?

Benim ve eşimin birer arabası, bir evimiz ve benim maaşım var. Yine eşimin bir sağlık sorunumuz olursa bir şeye ihtiyacımız olursa diye ayırdığı bizi iki sene geçindirecek kadar ufak bir tasarrufumuz var. Ve tabii ki ideallerimiz...

“Burada insanı bir başka seviyorlar”

Bu müzeyi yaparken zaman zaman çok hayal kırıklığı yaşadığını anlatan Koçan, “Ama burada insanı bir başka seviyorlar” diyor. Bu konuya örnek olarak şunları anlatıyor:

“Müzenin bahçesine çim ekmiştim. Büyük bir merakla hemen her gün muhtarı arayıp bizim çimler çıktı mı diye soruyordum. Muhtar da ‘hayır’ diyordu. Dayanamadım bir bilet buldum akşama doğru geldim. Arabanın farlarını yakarak çimlere baktım, birde ne göreyim? Benim çim ektiğim yerlerde traktör ile gezilmiş. Çok üzüldüm ve ben bu işin içinden nasıl çıkacağım diye düşünüp durdum. Kendimi çok çaresiz hissettiğim için babamın mezarına gittim ve “baba bana hiç yardımcı olmuyorsun” diye sitem etti. Sabah olunca akrabalarımın evine gittim. Çocuklar dayım gelmiş diye çırpındı. Elimden tutup balkona çıkardılar. Eş dost geldi kahvaltımızı ettik. Kucaklaştık. O sevgi bana o kadar iyi ve samimi geldi ki. Oradan çıkışta tekrar babamın mezarını ziyaret ettim. “Baba burada çimlerin üzerinde traktör ile geziyorlar ama bir başka seviyorlar” dedim. Ve müzenin bahçesine dönüp o gün yeniden çim ektim. Gerçekten burada insanı bir başka seviyorlar.” 

“Marmara Üniversitesi’nde dekanlık yaptı”

1946 yılında Bayburt’ta doğan Hüsamettin Koçan, Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Resim Bölümü’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde uzun yıllar öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1997-2005 yılları arasında fakültenin dekanlığını üstlendi. Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. 1990-95 yılları arasında derneği yönetti. 1991’de İstanbul Sanat Fuarı’nı kurdu. Aynı yıl ikinci Asya-Avrupa Bienali’nde Türkiye Komiseri oldu. Avusturya Salzburg Şehri Onur Ödülü ve Asya Sanat Bienali, Resim Büyük Ödülü’ne sahip oldu. Çeşitli resmi davetlerle İngiltere, Fransa ve Avusturalya’da araştırmalar yaptı. Pek çok yarışmanın seçici kurulunda yer aldı. Sayısız kişisel sergi gerçekleştirdi ve karma sergilere katıldı. 2005 yılında kurduğu vakıfla Baksı Müzesi’ne hayat verdi. Kişisel sanat çalışmalarının yanı sıra halen müze çalışmalarını yürütüyor. Halen Okan Üniversitesi’nde ders veriyor.



Eşi Oya Hanım ile birlikte bütün birikimlerini bu müzeye aktardıklarını belirten Hüsamettin Koçan, “Şu anda en büyük servetimiz ‘ideallerimiz” diyor. 

Para Dergisi
E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde