Vehbi Koç tramvayla, otobüsle gidilecek yere araba tutmazdı, lüks restoranlara gitmezdi...

Vehbi Koç tramvayla, otobüsle gidilecek yere araba tutmazdı, lüks restoranlara gitmezdi...

Ünlü işadamı Vehbi Koç’un kızı Semahat Arsel konuştu. Arsel, merhum işadamı babası Vehbi Koç’un sadece ekonomik değil, sosyal kalkınmaya da inandığını söyledi

Vehbi Koç tramvayla, otobüsle gidilecek yere araba tutmazdı, lüks restoranlara gitmezdi...
16px
24px
29.11.2018 08:29
ABONE OLgoogle

Koç Holding'in Nakkaştepe'deki merkezinde, bütün üst yöneticilerin öğlen yemeği için buluştuğu salonda bir araya geldik Semahat Arsel'le.

Vehbi Koç'un en büyük kızı Semahat Hanım bu sene 90. yaşını kutluyor.

Vehbi Bey hayattayken kendi yazmış olduğu iki kitabı var; “Hayat Hikayem” ve “Hatıralarım Görüşlerim Öğütlerim”.

Bu iki kitap birleştirilerek yeniden ele alınmış ve ortaya “Vehbi Koç Anlatıyor” çıkmış.

Gürel Tüzün o dönemin tarihsel konularının önemli boyutlarını da eklemiş, Bülent Erkmen ve ekibi de kitabın tasarımını yapmış. 

Kitapta, Avrupa Birliği konusundan ilk Türk yerli otomobil Anadol'a ya da aile şirketlerinin dördüncü nesilde nasıl yaşayabileceği ile ilgili öğütlerden, siyaset ve iş dünyasının ilişkilerindeki hassasiyete kadar birçok konu var.

Semahat hanımla da hem o günleri, hem bugünleri konuştuk.

Semahat Arsel babası Vehbi Koç'un yurtdışı gezilerine sık sık eşlik ediyordu.

“Babam, bir anlamda üçüncü sektörün, yani sivil toplumun lideridir Türkiye'de… Vakıfçılığı ile başlayan ve bugün hala devam eden bir süreç…”

‘ÖĞRENİR ARAŞTIRIRDI'

Bu kitap neden yeniden ele alındı ?

Hem babam Vehbi Bey hem annem Sadberk Hanım Birinci Dünya Savaşı'nı bizzat yaşamış insanlar. Atatürk'e ve onun önderliğinde devam eden Kurtuluş Mücadelesine bizzat tanık olmuş, o günlere nasıl gelindiğini çok iyi bilen iki yurtsever insan.

Cumhuriyet'tin ilk kuşak iş dünyasını kuran isimlerden biri Vehbi Koç, ama daha önemlisi babam ülkedeki ekonomik kalkınma ve sosyal kalkınmanın aynı önemde olduğunu ve el ele gitmesi gerektiğini kavramış bir insandı. Biraz da bunu tekrar vurgulamak istedik.

Kendine aldığı notlar var, elimizde bütün mektupları var. Bunlara baktığım zaman ülkedeki neredeyse her meseleye kafa yormuş.

Ülke için, gelecek nesiller için iyi olduğunu düşündüğü her konuda dünyadaki en iyi örnekleri araştırır, bunları Türkiye'ye getirmek isterdi. Mesela bir yerde yemek mi yiyoruz, hemen sorar “bu atıkları ne yapıyorsunuz, nasıl dönüştürüyorsunuz ?” Her şeyi merak eder ve öğrenmek isterdi. Sonra da en iyisini ülkeye getirmek için otoritelere bunlarla ilgili mektuplar yazardı.

Vehbi Bey, gerçek bir Türkiye aşığıydı, Türkiye'yi hakikaten dört bir taraftan gezmişti. Bu kadar memleketine, birbirlerine bağlı olan bir toplumun niçin daha fazla ve daha hızlı ilerleyemediğini hep sorgulardı.

Sadece babam olarak değil, gençliğinden, çocukluğundan beri öyle. Hep mantık yürüterek her şeyi yaptığı için ilköğretim okuluna gitmiş, liseye hiç gitmemiş. Kendi isteği ile ortaokulda eğitimden ayrılmış…

Evet, kitapta tasdiknameyi nasıl aldığı anlatılıyor… Niye gitmemiş ?

Eğitiminin, Ankara'daki okulun kifayetsiz olduğunu görmüş, ondan gitmemiş. Ben kendi başıma daha iyi eğitirim kendimi, daha fazla şey öğrenirim mantığıyla. Ve işe başlayıp bir devir geçirdikten, kendini kanıtladıktan sonra hep sosyal sorunlar kafasında gezmeye başlamış.

O konularda hassasiyetle durarak çözümler aramaya başlamış.

En çok üzerinde durduğu konu da “sürdürülebilirlik”

Mesela benim hatırladığım, biraz kendini tanıtıp para kazandıktan sonra,  sağdan soldan talepler geliyor. Şu parayı şuraya verir misiniz, bunu bilmem ne yapar mısınız falan…. E tamam versin de bir vermiş, iki vermiş sonra nereye gidiyor ? Hakikaten yerinde kullanılıyor mu? Devamlılığı var mı? Bütün arzusu devamlılığı olan, ülkede değişim yaratacak girişimler yapmak.

Vakıfcılığı da böyle başlıyor o zaman ?

Aynen öyle.

Bu konuda ne yapayım diye düşünürken, 1945 yılında Amerika'ya gitmişti. Orada büyük vakıfları, yaptığı eserleri görüyor. Çocuk yuvaları, okullar, hastaneler gibi kalıcı eserler; o zaman kafasına dank ediyor. Nasıl yapılıyor diye araştırıyor ve vakıflar vasıtasıyla olduğunu öğreniyor.

O günden itibaren Türkiye'de bunu nasıl yaparım diye düşünüyor. Türkiye'de o tarihte özel vakıf diye bir şey yok.

Vakıflar Yasası'nın çıkmasına da ön ayak olmuş sanırım ?

Onun için  aşağı yukarı 20 yıla yakın uğraştı.  Pes etmedi, insanları çalıştırdı, Büyük Millet Meclisine gitti. Bunu yapmasının arkasındaki tek neden gerçekten bunun bütün ülkeye faydalı olacağını düşünmesi.

Bir taraftan da hep şu var kafasında “benden sonra da buralar devam etmeli”.

Bir VEDA metni var Vehbi Bey'in. Vehbi Koç Vakfı resmi senedi imzalanırken onu okuyor sonra da karara geçsin diyor. “Koç Holding gibi hem ticari hem sınai iştirakleri olan ve gelişen koşullara kendisini adapte edebilecek olan bir müessesenin hisse senetlerini vakfetmek istedim çünkü bunlar aslında paradan da daha kıymetli” diyor o konuşmada…  

İlk başta Koç Holding'in yüzde 8'ini bağışlıyor kurarken. Sonra vasiyetiyle bir yüzde 2 daha bağışladı.

Vehbi Koç Vakfı'nın yönetiminde kimler var ?

Vakıfta bir Yönetim Kurulumuz bir de İcra Komitemiz var. Vehbi Koç'un vasiyetini en iyi şekilde yerine getirebilmek adına Yönetim Kurulumuzda alanlarında uzman isimlerin dengeli bir biçimde yer almasını çok önemsiyoruz.

Koç Ailesi'nden benim dışımda Rahmi Koç, Ömer Koç, Ali Koç ve İpek Kıraç var. Ayrıca Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Prof. Dr. Üstün Ergüder, Hukukçu Prof. Dr. Celal Erkut, İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Temel Atay ve Koç Holding CEO'su Levent Çakıroğlu da üyelerimiz arasında yer alıyor. İcra Komitesi'ne de ben başkanlık ediyorum. Temel Bey ve Levent Bey de komitemizin üyeleri. Ayrıca danışmanlarımız da var. Finansal konularda eski yöneticilerimizden Nevzat Tüfekçioğlu, kültür- sanatta Melih Fereli, eğitimde Tamer Şahinbaş ve Mesrure Tekay bilgi ve deneyimleriyle faaliyetlerimize büyük katkıda bulunuyorlar.

TÜRK EĞİTİM VAKFI

Vehbi Bey'in ilgilendiği, kurucusu olduğu diğer vakıflar da var. Ülkenin en hayati konularını ele alan…

Türk Eğitim Vakfı, Vehbi Koç Vakfı'ndan daha önce, 1967'de kuruldu. Vehbi Bey onu tamamen çoğulcu bir vakıf olarak kurdu, daha doğrusu Türkiye'deki işadamlarının bir araya gelip kurması için uğraştı. Nitekim de öyle oldu. Bir kişinin ya da kurumun vakfı değil, Türkiye'de ileri gelmiş işadamlarının bir araya gelerek kurması gereken bir vakıf olarak.

TEV'den sonra Aile Planlaması Vakfı ve TEMA var

Vehbi Bey'in çıkarttığı yasadan sonra gerçekten çok ciddi bir artış olmuş yeni vakıf sayısında. Onun için üçüncü sektörün ya da sivil toplumun bir anlamda lideri oldu babam Vehbi Koç.

“Erdek'teki evimizde tüm mülki amiri yemeğe davet eder, hepsiyle tek tek ve uzun uzun sohbetler ederdi. Her şeyi sorar, öğrenmek isterdi… ”

Hem yaptığı işler, hem kurduğu grubun genetiği, hem sosyal faaliyetler, çok yenilikçi kavramlarla hep çağdaş dünyanın bir parçası olmuş, nasıl beslenirdi ? Hangi kaynaklardan öğrenirdi dünyada ne olup ne bittiğini ?

Ben biliyorum demezdi, ben öğreneyim derdi. Ne kadar hukukçu varsa, iş adamı varsa, politikacı varsa herkese ayrı ayrı sorar, çalıştırır, bilgi alır, görüş alırdı, müthiş meraklıydı.

Çok farklı bir insandı. Hakikaten çok sevgiyle anıyorum. Yazın Erdek'e gittiğimizde ya da nereye giderse gitsin oranın mülki amirini, müdürünü, valisini, kaymakamını, öğretmenini yemeğe çağırırdı. Kendisi onlardan müthiş bilgi alırdı. Sorgu sual… Şu nasıl oluyor, bu nasıl oluyor?

Dinlemesini çok iyi bilirdi. Her türlü kademedeki çalışanın görüşünü de çok önemserdi.

‘TUTUMLUYUM' DİYE BENİ BEĞENİRDİ

Vehbi Koç ile en çok siz birlikte olmuş ve yaşamışsınız….

Vehbi Bey'in çok seyahatine beraber gittik. Gideceğimiz yere göre İngilizce konuşulan ülkelerse hemen Ünal Bey, şayet Almanya ise Adnan Berkay Bey bize eşlik ederdi ve  Vehbi Bey  sosyal konularda sualler sorar bilgiler alırdı, onların tümü kaydedilirdi..

Gayet hesaplı yaşardı seyahatlerde. En iyi otellerde kalırdık ama mesela hep tenkit ederler Vehbi Bey'i, tramvayla, otobüsle gidilecek yere araba tutmazdı. İsraf etmezdi, yurtdışına gittiğimizde de lüks lokantaları mağazaları değil, müzeleri gezerdi. İşyerlerini, üniversiteleri, okulları görmek isterdi.

Sizin orada gezilerde “şunu yapalım” deyip gönülden istediğiniz ve kabul ettirdiğiniz bir şey oldu mu Vehbi Bey'e ?

Ben çok uzun seneler hastalandım biliyorsunuz. Yurtdışında 9 defa ameliyat geçirdim. Yattığım hastanelerde yoğun bakımlardaki hemşirelerin fevkalade becerikli ve işlerine bağlı olduğunu görerek imrendim. Hayatımı kurtaran o hemşirelerdi diye düşünüyorum hala.

Ve o konuyla ilgili detaylı bilgi araştırdım. Neticede bizim hemşirelik servislerinin çok geri kaldığını öğrendik.

Hemşire okulları hastanelerden uzak. Velhasıl fevkalade kötü ve nasıl durumda olduğunu öğrendik eğitimin, topladık liderleri. Bir taraftan ABD'den bazı ana kitapları getirttik, bir taraftan buradaki hemşire öğretmenlerine destek verdik. Onlar bazı kitaplar, eserler hazırladılar. O şekilde başladığımız eğitim programlarına hala devam ediyoruz. Neticede ben bir hemşire okulu açtım, o hala devam ediyor. Hemşirelik Yüksek Okulu.

Kendiniz bilir misiniz mesela, iğne falan yapmayı ?

Ben hiçbir şey yapamam. Bana sorarlar, siz hemşire olur muydunuz diye. Katiyen olamazdım. Beceri meselesi, yani elinin yatkın olması lazım.  Ben olamazdım. Bir kere çok paniğe kapılırım.

KIZ VE ERKEK ÇOCUKLARI ARASINDA ASLA AYRIM YAPMAZDI…

Vehbi bey size tutumluluk konusunda hiç kızar mıydı?

Bana kızmazdı, ben tutumluydum.

Genelde Suna'yla Sevgi tutumlu değillerdi. İkinci nesil. Beni beğenirdi o açıdan. Kafasına uygun bulurdu. Vehbi Bey'in benim çok takdir ettiğim tarafı şuydu; mesela bazı gruplar lokantaya gidiyorlar, göstermek için kendilerini, en pahalı yemekleri ısmarlarlar onlara sinir olurdu, onlara kafası yatmazdı. Ama hiç ummadığınız bir anda, mesela doktor kanser olmuş, uzaktan tanıyordu, ona o kadar büyük paralar yatırdı, o kadar büyük yardım etti ki, ABD'ye yolladı. O tip şeylere acımadan yardım ederdi.

Kız, erkek çocukları arasında bir ayrım yapar mıydı ?

Katiyen yapmazdı.

Siz görünüm olarak çok benziyorsunuz, en çok siz mi benziyorsunuz ? Karakter olarak da benzer misiniz ?

Evet. Karakter olarak benzemiyorum. Karakter olarak keşke benzesem, en çok Suna benzer. Müthiş bir disiplini vardır Vehbi Bey'in. Hiç bıkmazdı, usanmazdı. Onun inadından ben bıkardım, aman artık bırak bunu derdim. Yılmadan aynı şeyi araştırırdı, netice alana kadar. 

Röportaj Özlem Gürses/Sözcü

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde