TÜSİAD: Hesap soracağız

TÜSİAD: Hesap soracağız

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, verginin yüzde 90'ını üyelerinin ödediklerini söyleyerek, hükümete, "Hesap soracağız" dedi..

TÜSİAD: Hesap soracağız
16px
24px
24.06.2010 07:35
ABONE OLgoogle

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, ''Açılımın kötü yönetilmesi, içeriğinin tanımlanmaması, hayal kırıklığı yaratmış olması ve hatta son dönemde tutuklamalar, üzücüdür, moral bozucudur. Ancak bu unsurların hiçbiri şiddete başvurmayı haklı çıkarmaz'' dedi.
     Boyner, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında, bir noktayı tüm açıklığıyla hiçbir yanlış anlaşılmaya yol açmayacak şekilde vurgulamak istediğini belirterek, ''Açılımın kötü yönetilmesi, içeriğinin tanımlanmaması, hayal kırıklığı yaratmış olması ve hatta son dönemde tutuklamalar, üzücüdür, moral bozucudur'' dedi. 

     Ancak bu unsurların hiçbirinin şiddete başvurmayı, terör yoluyla toplumu bölmeyi, gencecik masum insanların öldürülmesini meşru kılmayacağını, haklı çıkarmayacağını ifade eden Boyner, şöyle devam etti: 

     ''Şiddet siyasetin inkarıdır. Siyaseti yok eder ve herkesi terörün düşmanlaştırıcı, nefret yayıcı mantığına teslim eder, buna izin veremeyiz. Türk siyasetinin en büyük zaaflarından birisi kritik dönemlerde diyalog kapılarının kapalı tutulmasıdır. Bugünkü konjonktürde eski alışkanlıklara, sıfır toplamlı oyun mantığına teslim olmadan mutabakat zemini hazırlanması şarttır. Terörle mücadele kararlılıkla sürmelidir ancak bu mücadele tüm vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin korunacağı tehlikeli fay hatlarının harekete geçmemesi için azami dikkatin gösterildiği bir ortamda yapılmalıdır. Bunları talep ediyoruz. Zira Türkiye'nin giderek zihinlerde etnik temelde bölündüğünü, böyle bir ruh halinin sinsice toplumun kılcal damarlarına nüfuz etmeye başladığı kaygısını yüreğimizde taşıyoruz.'' 

     Boyner, Türkiye'nin nasıl olup da terör örgütünün kontrol ettiği bir eylem planına uymak zorunda kaldığının, İmralı'nın ya da Kandil Dağı'nda oturan ve varlık sebeplerini savaşı sürdürmekte bulanların ne olup da terörün ritmini tayin edebildiğinin anlatılması gerektiğine işaret ederek, ''Gencecik çocukların neden öldürüldüklerinin muhasebesinin şeffaf bir şekilde yapılmasını talep ediyoruz. Ölenler bizim canlarımızdır'' dedi. 

KÜRT AÇILIMI DESTEK DÜZEYİNİ KAYBETTİ

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, ''Geçen yıl büyük umutlarla ortaya atılan Kürt açılımının neden kamuoyundaki ilk destek düzeyini kaybettiğini, giderek ülkedeki kutuplaşmayı arttırıcı bir nitelik kazandığını da iyice düşünmek zorundayız'' dedi. 

     Boyner, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında, ''Maalesef bu toplantımızı içimizi dağlayan haberler ve görüntülerin gölgesi altında yapıyoruz'' sözleriyle başladı. 

     Geçen yıl bu aylarda sona erdirileceğine dair büyük umutlar beslenen terör eylemlerinin yeniden tırmanmasıyla ulusça zor ve acılı günlerden geçildiğini ifade eden Boyner, terör saldırılarında hayatlarını yitirenlere tanrıdan rahmet dilerken, ailelerine taziyelerini sundu. 

     Boyner, terör konusuna tekrar döneceğini ancak daha önce farklı bir noktaya, gelecek vizyonunun yitirilmesinin yarattığı boşluğa değinmek istediğini dile getirerek, şöyle devam etti:
     ''Çok değil, bundan dört yıl, hatta üç yıl önce gerek bu toplantılarda, gerek başka platformlarda Türkiye gelecek vizyonunu tartışırdı. Bu vizyon yalnızca Türkiye'nin bir bölgesel güç olması, etkisini artırması çerçevesine sıkıştırılmazdı. İçeride nasıl bir düzen kurmak istediğimiz sorgulanırdı. Asıl soru AB üyeliği bağlamında daha iyi bir gelecek inşa etmek için neler yapılması gerektiğiyle ilgiliydi. Refah açısından Avrupa standartlarına ulaşmak, hukukun üstünlüğünün getirdiği bireysel hak ve özgürlüklerden yararlanmak, bu özgürlüğün getireceği ferahlıkla yaratıcılığımızı şaha kaldırmaktan bahsediyorduk. Toplumsal barışı ve huzuru sağlayarak tüm bunları gerçekleştirmenin heyecanı ülkemize hakimdi.
     Ne oldu da bu vizyonu, heyecanı daha iyi bir gelecek kurmak için gerekli disiplini tükettik? Burada AB'yi bir eşik, bir hedef, bir standartlar kümesi olarak değerlendiriyorum. Hangi yönetim zaafı, hatta körlüğü bizi kazandıklarımızın gerisine düşürdü bunu sorgulamamız gerektiğine inanıyorum. Sorgulayalım ki önümüzdeki fırsatları doğru değerlendirip kaçırmayalım.'' 

     Boyner, dünyanın bilinen tüm parametrelerini büyük bir hızla değiştirdiğini, olayların akış hızına yetişmenin kolay olmadığını, yaşananlara ne anlam yüklenebileceği konusunda ciddi görüş ayrılıkları bulunduğunu anlattı. 

     Hemen tüm ülkelerin hızla değişen bu şartlarda kendi konumlarını belirlemeye çalıştıklarına işaret eden Boyner, dünya düzeni hem ekonomik hem siyasal anlamda yeniden kurgulanırken, atılacak yanlış adımların geleceğe ipotek koyma ihtimalinin hayli yüksek olduğunu, bu nedenle çizilecek rota konusunda ülkelerin içinde sağlıklı bir tartışma ortamının varlığının büyük önem taşıdığını kaydetti.
     Yalnızca fikirlerin özgürce tartışıldığı ortamlarda sağlıklı değerlendirmeler yapmak, gerekli siyasetleri kurgulamak, sentezleri hayata geçirmenin mümkün olabileceğini ifade eden Boyner, ''Bu tespiti yaptığımız zaman ülkemizin, hala Cumhuriyet'in kuruluş döneminden kalma bir sorunu çözememesinin yansıttığı tablo üzücüdür. Neredeyse 30 yıllık tarihi olan terörle mücadeleyi sonuca bağlayamamanın bedellerinin ne denli ağır olduğu da ortadadır'' dedi. 
     
    ''AÇILIMIN İÇERİĞİNİN TANIMLANMAMASI SÜRECE SEKTE VURDU''
     
     Ümit Boyner, Türkiye'nin enerjisini geleceği kurgulamaya, gençlerine umutlu bir gelecek hazırlamaya harcamalıyken, hala geçmişten taşıdığı ve ''siyaset kurumunun çözemediği ya da çözmediği'' sorunlarla uğraşmak zorunda kalmaması gerektiğini görüşünü ifade ederek, şöyle devam etti: 

    ''Çeyrek asrı aşan bir zamandan bu yana ülkemizi sarsan bu eylemlerin ve şiddetin bizi bir kez daha pençesine almasına tahammül edemeyiz. Bugünkü tablo karşısında geçmişte çok duyduğumuz ve kamuoyu nezdinde inandırıcılığını çoktan kaybetmiş söylemlerle işin özünü kaçırdığımızı düşünüyoruz. Bunca yıldır daha çok öldürerek ve daha çok çocuğumuzun ölümünü kabul ederek terör meselesini çözemedik. Siyaset alanında ise yükselen terör karşısında sonuç getirmediği tecrübeyle sabit otoriter yöntemler arayışına girmenin çıkmaz yol olduğunu tekrarlama gereği duyuyoruz. Hukuk ve demokrasi çerçevesinin dışına çıkmanın ülkemize yarardan çok zarar getireceğinden eminiz. Geçen yıl büyük umutlarla ortaya atılan Kürt açılımının neden kamuoyundaki ilk destek düzeyini kaybettiğini, giderek ülkedeki kutuplaşmayı arttırıcı bir nitelik kazandığını da iyice düşünmek zorundayız. Bir yanıyla, açılımın içeriğinin bir türlü tanımlanmaması sürece sekte vurdu. Diğer yandan, geriye dönüp baktığımızda körü körüne desteğin de inadına ret cephesi mantığıyla hareket etmenin de açılıma, dolayısıyla topluma verdiği zararları görüyoruz.'' 

     Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, geçen yıl TÜSİAD'ın da katıldığı bir tespitte bulunduğunu anımsatan Boyner, ''Kürt sorununu Türkiye'nin en önemli ve mutlaka çözülmesi gereken meselesi diye takdim etti. Böyle önemli bir konunun neden hala demokratik bir çözüme kavuşmadığını bilmek istiyoruz. Tersine bu konu üzerinden toplumsal kutuplaşmanın arttığına, giderek toplumsal ilişkilerin zehirlendiğine tanık oluyoruz'' diye konuştu. 
     
    ''TÜRKİYE'DE BUGÜN SUSMASI GEREKEN YEGANE UNSUR SİLAHLARDIR''
     
     Siyaset sınıfının kendi işini yaparken kendilerinin de boş durmaması gerektiğini belirten Boyner, bu zamanda sivil toplumun tüm barışçı unsurlarının bir araya gelmesinin artık elzem olduğunun altını çizdi.
     Toplumsal birliği sağlayacak adımların sivil inisiyatif harekete geçirilerek, her kesimden sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte şiddeti kesinkes reddeden bir platformda ortak çözümler aramaya başlanması gerektiğini söyleyen Boyner, ''Şiddete karşı, terörün mantığına karşı yek vücut direnmeliyiz. Bu direnci duru, net söylemlerimizle, barışçıl duruşlarla pekiştirmeliyiz. Kısacası hayatlarımızı, geleceğimizi, dirliğimizi şiddet severlerin eline rehin vermemeliyiz'' dedi. 

     TÜSİAD olarak görevlerinin, sorumluluklarının bu tartışmalarda ön açıcı, çerçeveyi belirleyecek ilkeleri ortaya koymak olduğunu vurgulayan Boyner, şunları kaydetti: 

     ''Siyaset önerilerini gündeme taşımaktır. Nitekim daha önceki çalışmalarımızda o günün ortamına göre temel önerilerde bulunmuştuk. O müktesebat üzerinden çalışmalarımızı sürdüreceğiz. İnancımız odur ki bugünkü gibi zor zamanlarda bizim konuşmamız önem taşır. Konuşmayı sürdürmeliyiz. Konuşmak için gerekli zeminin hep müsait olmasını sağlamalıyız. Herhangi bir şekilde söz söyleme özgürlüğünün kısıtlandığı, insanların düşüncelerini dile getirdikleri için korktukları bir ortamın şekillenmesine göz yummamalıyız. Türkiye'de bugün susması gereken yegane unsur silahlardır. Bunun yolunu bulmak zorundayız.'' 

  ''TÜRK DIŞ POLİTİKASININ ÖNCELİKLERİ KONUSUNDA TEREDDÜTE YOL AÇACAK BİR DURUŞ SERGİLEMEMELİYİZ.

     Boyner, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısında, TÜSİAD'ın, geçmişte bir işveren derneğinden beklenmeyecek tartışmaları başlattığını, raporlar yayınladığını, ülke çıkarına olduğuna inandığı davaların savunuculuğunu, yanında kimseyi bulmadığı zamanlarda da sürdürdüğünü söyledi.
     TÜSİAD'ın inatla ve ısrarla bunları yapmasının en önemli nedeninin kendisini yalnızca bir cemaatin, sınıfın, çıkar grubunun gündemini değil, tüm toplumun çıkarlarını savunmakla yükümlü hissetmesi olduğunu anlatan Boyner, şöyle devam etti: 

TÜSİAD: HESAP SORACAĞIZ

     ''Varlığımızın da buna bağlı olduğunu biliyoruz. Kısacası bizim cemaatimiz, toplumun tümüdür. 'Peki toplumun tümü için konuşma hakkını nereden buluyorsunuz?' diyenler de oluyor. Rakamlar, bu sorunun cevabını gayet açık şekilde veriyor. Türkiye'de kamu dışı üretimin yüzde 65'i bizim üyelerimiz tarafından gerçekleştirilir. Kayıtlı istihdamın yüzde 50'si TÜSİAD üyesi şirketlerdedir. Bunlar sigorta primlerini öder, çoğunlukla ISO standartlarında çalışır. Enerji dışındaki ithalat ve ihracat hacminde üyelerimizin payı yüzde 85'tir. Devletin en önemli gelir kaynaklarından kurumlar vergisinin yüzde 90'ını üyelerimiz ödüyor. Yalnız biz değil, dünyanın en yüksek dolaylı vergi yükünü taşıyan bu toplum da parasının hesabını sormak, kaynakların doğru hedeflere, etkili şekilde ve adilce dağıtıldığından emin olmak hakkına sahiptir. O zaman hepimiz kaynağın nereye gittiğini, refahımızı artırmaya, haklarımızı ve özgürlüklerimizi korumaya, çocuklarımızın geleceğini kuracak nitelikte bir eğitim sistemini kurmaya harcanıp harcanmadığını soracağız. Bu hedeflere ulaşılması için ne yapılması gerektiği konusunda düşüncelerimizi söyleyeceğiz.'' 
     
     ''YARGIDAKİ İÇ SAVAŞ''
     
     Ümit Boyner, AB üyeliğinin bugünlerde gündemden düşmüş gibi gözükse de o hedefin varlığının önemini koruduğunu vurgulayarak, ''Hepimiz açısından yegane güvence olan hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir rejimin kurulması açısından bu hedefi korumak zorundayız. Şu sırada yargı erki içindeki iç savaş manzaralarının açıkça ortaya koyduğu gibi, hukukun siyasetin bir uzantısı olarak görülmesi artık kabul edilebilecek, sürdürülebilecek bir durum değildir. Artık hukuku, kendi başına bir değer olarak ele alıp ona uygun davranan, etkin ve hızlı işleyen, temel hak ve özgürlükleri rehber alarak adalet dağıtan bir yargı erki oluşturmak zorundayız'' şeklinde konuştu. 

     Vatandaşın hukukunu devletin imtiyazlarının önüne koyan bir anlayışı yerleştirmek, adalet kavramını şu veya bu ideolojik filtreden geçirmeden uygulamaya koymanın demokratik bir yapıya kavuşulmasının olmazsa olmaz koşulu olduğunu ifade eden Boyner, ''Böylesi köklü bir dönüşüm, toplumun çeşitli kesimlerini birbirlerine düşman edici bir söylem ve yaklaşımla, toplumsal ve siyasal mutabakat aranmadan hayata geçirilemez. Geçirilirse yüce amaç hasıl olmaz'' dedi. 

     TÜSİAD'ın bir işveren derneği olduğunu unutmadığının altını çizen Boyner, ''Siyasi konulara bu denli odaklanmamın basit bir nedeni var; hukuk üstünlüğüne dayalı bir demokratik yapının kökleşmesi konusundaki ısrarımız, özlediğimiz ekonomik atılımları ancak bu şekilde yapabileceğimize inanmamızdan kaynaklanıyor. Bu koşullar yerine geldiğinde ekonomimizin istikrarlı büyümesi, işlerimizin gelişmesi, küresel rekabet içinde kendimize yer bulabilmemiz de daha kolaylaşacak'' dedi. 
     
    ''OTORİTER VE DEMOKRATİK KAPİTALİST ÜLKELERİN REKABETİ...''
     
     Özellikle Batı dünyasının derin krizi sürdükçe, dünyada 1930'lardaki gibi otoriter kapitalist ülkeler ile demokratik kapitalist ülkelerin ideolojik rekabetine de tanık olunacağını, o dönemden farklı olarak dünya egemenliğine yönelik bir savaş tehlikesi olmadığını ancak, ülke ve toplumların, otoriter kapitalizmlerin cazibesine de kapılabildiklerini belirten Boyner, ''Türkiye açısından tercih açıktır. Biz, bu kampların ikincisine yani demokratik olanına dahiliz ve orada kalmalıyız. Türkiye, istikrarını otoriterlikle değil katılımcı unsurları öne çıkmış, laik ve demokratik bir düzenle sağlayabilir. Zaten bugün Türkiye'nin yumuşak gücü diye tanımlanan şey de Osmanlı modernleşmesinden başlayıp Cumhuriyetle süren dönemden kalma bu tarihsel mirasın sonucudur'' dedi. 

     Boyner, krizin bu evresindeki Türkiye tablosunun iyimser olmaya imkan tanıdığını, geçen seneki sert daralmanın ardından Türkiye'nin bu yıl dünyadaki en yüksek büyüme hızlarından birini yakalayacağını tahmin ettiklerini vurgulayarak, şöyle devam etti: 

     ''Yeniden tehlikeli düzeylere çıkma sinyalleri veren cari açık dışında ekonomimizdeki göstergeler bir hayli olumlu. İşsizlikte beklenen ölçüde iyileşme olmamakla birlikte, krizden çıkmaya başladığımızı söyleyebiliriz. Ekonomide yapısal reformların sürdürülmesi konusunda kaygı verici bir irade eksikliği olduğu ortada. Başladığımız noktadan bile geriye düştüğümüz kamu ihale düzenlemeleri bu bakımdan vahim bir örnek teşkil ediyor. Her ne kadar mali kurala geçilmesini memnuniyetle karşılıyorsak da kayıt dışı ekonominin kontrol altına alınmasından, vergi politikalarına, bir türlü çıkarılamayan yeni Türk Ticaret Kanunundan rasyonel bir teşvik politikasına kadar hem makro hem mikro düzeyde atılması gerekli pek çok adım var.'' 
     
     ''DIŞ POLİTİKANIN STERİL DİLİNDEN UZAKLAŞMAMA...''
     
     Son dönemlerde Türk dış politikasının bölgesel ölçekteki başarıları ve küresel konulara duyduğu ilginin toplumu heyecanlandırdığı kadar, dünyanın da dikkatini Türkiye üzerine çektiğine işaret eden Boyner, çevre bölgelerde yapılan açılımları, bunların barış ve refaha katkı yapacakları öngörülerek desteklendiğini söyledi. 

     Ancak sürekli hareket halindeki bir dış politikanın kazanımlarını konsolide etme vaktini bulamamasından, taşıyabileceğinden ağır bir yük üstleniyor olmasından da çekindiklerini, komşu ülke ve bölgelerle ekonomik bütünleşmenin önünün açılması, imzalanan anlaşmalarla ticaret, yatırım, iletişim alanlarında hamleler yapılmasını çok olumlu bulduklarını, bu açılımlar neticesinde Türkiye'nin etrafında daha fazla refah ve istikrar yaratmasının önemini de anladıklarını dile getiren Boyner, şöyle devam etti: 

     ''Turgut Özal döneminden bu yana arzulanan bu adımları artık atabilecek, yeni bir bölgesel düzenin mimarı olmayı becerecek derecede güçlüyüz. Ancak bunları yaparken iki önemli faktörü gözden uzak tutmamalıyız; birincisi Türk dış politikasının öncelikleri konusunda tereddüte yol açacak bir duruş sergilememeliyiz. Malum eksen kayması tartışmalarının önünü kesmenin en kestirme yolu da budur. İkincisi izlenen dış politikanın iletişimini de doğru yapmak zorundayız. Zira bugünün dünyasında yaptığınız işler kadar bunları yaparken kullandığınız yöntem ve tercih etiğiniz dil de dikkate alınıyor.
     Dış politikanızdaki dil aynı zamanda değerler tercihinize de ayna tutuyor. Bu bağlamda dış politikanın daha steril sayılabilecek dilinden fazla uzaklaşmayı, ideolojik dayanışma duygusu veren söylemleri kullanmayı çok sağlıklı bulmuyoruz.'' 

     Küresel düzenle uyumlu bir Türkiye'den yana olduklarını anlatan Boyner, siyaseten Türkiye'nin otoriter/demokratik kapitalizmler ayrımında mutlaka demokratik kampta yer alması gerektiğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı: 

     ''Gene bu tercihleri yaptığımızda dış politikamızda da jeopolitik ve jeoekonomik imkanların yanı sıra değerler düzleminde de daha tutarlı olma imkanına kavuşuruz. Ancak o zaman tarihsel ve kültürel mirasımızla 21. yüzyılın insani ve siyasi değerlerini harmanlamayı ve demokratik kimliğimizi bunların hepsinden yoğurmayı becerebiliriz. Biz geçmişte olduğu gibi bu hedeflere ulaşılması için üzerimize düşenleri yapmayı sürdüreceğiz. TÜSİAD üyelerinin de bu mücadelede yanımızda olduğunu bilerek doğru bildiklerimizi söyleyeceğiz, yanlışları gördüğümüzde de uyarı görevimizi yapacağız. Hem kurumsal tarihimiz hem de sorumluluk duygumuz zaten başka türlü davranmamıza da imkan tanımaz.'' 
   

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde