Murat Ülker nasıl eserler alıyor?

Murat Ülker nasıl eserler alıyor?

Yıldız Holding’in üst düzey yöneticileri elleri kolları boya içinde yaratmanın hazzıyla bir tuval karşısına geçiyor.

Murat Ülker nasıl eserler alıyor?
16px
24px
02.03.2014 10:47
ABONE OLgoogle
Yıldız Holding’in üst düzey yöneticileri elleri kolları boya içinde yaratmanın hazzıyla bir tuval karşısına geçiyor. Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker “Çalışma arkadaşlarımın sanat ile iç içe olmasını istiyorum” diyor. "Koleksiyoner misiniz" diye soruyoruz, "Değilim" diyor ve ekliyor: O ZAMAN BEN NEYİM? SANATSEVERİM!

Yıldız Holding’in binalarından birine giriyoruz. Açık kapıdan gözüm takılıyor içeri, işte orada; ‘Mavi Senfoni’… Türk resminin en pahalı tablolarından biri… Bulunduğu salonda ise boş tuvaller, fırçalar, önlükler ve renk renk boya… Burhan Doğançay artık yok ama başyapıtı boş tuvallerle dolu bir salonda… Birazdan ise başka bir şey olacak; Hüsamettin Koçan, Yıldız Holding’in üst düzey yöneticilerine hem kendi hikâyesini, hem de resim sanatını anlatacak. Burada, yani Yıldız Holding’in Çamlıca’da bulunan binasında bazen alışılmışın dışında, harika şeyler oluyor… Jilet gibi takım elbiseleriyle holdingin üst düzey yetkilileri bazen ellerini kollarını boyaya bulaştırıyorlar… Bazen patronları Murat Ülker’le birlikte sergi geziyorlar… Geçen hafta da Hüsamettin Koçan eşliğinde 40 kadar çalışan ceketleri, kravatları çıkarıp tulumları giydi. Tuvallerin karşısına geçtiler, renklerini seçtiler, gözleri bağlandı ve başladılar çizmeye, boyamaya… İçlerinden nasıl geliyorsa gözleri bağlı resim yaptılar. Ve inanın harika işler ortaya çıktı. İşte tüm bunları ve sanata olan ilgisini Yıldız Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’le konuştuk. 

Siz her seferinde koleksiyoner değil de sanatsever olduğunuzu söylüyorsunuz. Sizce koleksiyonerle sanatsever arasında nasıl bir ayrım var?

Bu sözü, ben ne isem öyle ifade edileyim, diye söylemiştim. Kendime bakıyorum ve bir koleksiyoner görmüyorum. Koleksiyonerlik bir derleme işidir. Belli bir iddia ister. 

Nasıldır?

Belli bir döneme yönelirsin, bir seri yaparsın, bir ustaya yönelirsin. Serini tamamlamak neredeyse en önemli amacın olur. Ben eserleri belli bir seri, ressam, dönem tamamlamak amaçlı almıyorum. Benim bir eseri almam için manasını, bende uyandırdığı duyguları, altında yatan fikri sevmem lazım. Yani ne koleksiyonerim ne de koleksiyoner iddiası taşıyorum. Koleksiyonerlik bir tür sahiplenmedir. Ben eserlere karşı öyle bir sahiplenme hissi yaşamam. Eserlerin bende oluşturduğu duygu önemlidir. Eh o zaman ben neyim? Sanatseverim! Ayrıca eserler için de, "benim, bizim" gibi laflar da kullanmam. Eser kime ait? Önce sanatçısına. Sonra ona bakıp ondan esinlenen, estetik duygusundan faydalanan insanlara, yani o sanatı gören ve sevenlere. Ben onlara sanatseverler diyorum!

Çok merak ediyorum, müzayede şirketlerinde, sanatçılarda bir beklenti oluştu mu sizce?

Yani sonuçta siz o tabloyu rekor bir fiyata alarak tarihe geçtiniz ve bundan sonra değer verip aldığınız her tablonun sanatsal değeri daha da katlanacaktır. Sorumluluk hissettiriyor mu bu?

Müzayede şirketlerinde, sanatçılarda oluşan beklentiyi ben bilemem ama sanatçılarımızın eserlerinin değerine varmasını temenni edebilirim. Türkiye’de sanatçılarımızın eserlerinin bir fiyat eşiğini atlaması lazım. ‘Mavi Senfoni’ ile sanıyorum o eşiğin geçilmesine bir şekilde vesile olduk. Üstelik bunu kıymetli ustamız Burhan Doğançay yaşarken olması, kendisinin eserinin değerini bizzat görmesi benim için ayrıca sevindirici olmuştur. Dediğim gibi; buna vesile olmaktan sadece memnuniyet duyarım. Ben sanata bir yatırım olarak bakmıyorum ama ressamlarımızın eserlerinin gerçek değerlerine ulaşmasını da önemsiyorum. ‘Mavi Senfoni’yi aldığımda sanatçılarımızın, Türk eserlerinin değerini artırmak yolunda bir adım atmak bana nasip olduysa ne mutlu bana.

Bir sanat eserinde sizi çeken ne oluyor peki? 

Benim bir eseri almak için önce sevmem lazım, beni mutlu etmesi lazım. Manası, bana verdiği duygular çok önemli. Bir eseri almadan arkasında yatan fikri, sanatçının ne düşünerek yaptığını anlamaya çalışırım. Aldığım cevaplar bana uygun ise o eser da bana uygundur. Eser alırken herkesin bir kriteri vardır. Benim işi ve fikrini sevmem lazım. Altında bana bir şey öğretecek, bir şey söyleyecek, ilgimi çekecek fikirler olması lazım.

İslam eserlerine de ilgilisiniz. Peki, sizce Türkiye’de İslami eserlere, hat sanatına ilgi yeterli mi? 

İslam eserleri bakımından ülkemizin oldukça zengin olduğunu düşünüyorum. Ama maalesef bu kıymetli eserlerin çok azı toplumla buluşma imkânı buluyor. Yıldız Holding’le biz bu konuda sponsorluklar yapıyoruz. Türk İslam Eserleri Müzesi’nde el yazması Kur’an-ı Kerim’lerin onarılması ve sergilenmesine vasıta olduk. Kur’an-ı Kerim’in indirilişinin 1400. yılındaki bu sergi çok kıymetliydi. En önemlisi 250 el yazması Kur’an-ı Kerim’in ziyaret edilebilmesiydi. Keza hat eserlerinin de sergilenmesine destek olmaya çalışıyoruz. Ama yüzlerce hatta binlerce eserin gün yüzüne çıkması lazım. Bu eserlerin sergilenmesinde yeni teknolojiden de faydalanmak iyi olur. Türkiye’de bir şeyler öğrenebileceğimiz, interaktif bir İslam eserleri müzesi olmamasından dolayı üzüntü duyuyorum. Böyle bir müze kurulması, şahane eserlerin sergilenmesi ilgiyi çok artırır, diye düşünüyorum.

Yıldız Holding çalışanlarıyla sergilere gidiyorsunuz, geçen hafta da Hüsamettin Koçan’la Yıldızlı Sohbetler etkinliğinize katıldım. Orada müthiş bir enerji vardı. Bu enerji bir patron olarak size ne katıyor?

Bizim işimiz yorucudur. Sanat ise hepimizi tamir edip iyileştirir diye düşünüyorum. Mümkün olduğunca kendimin de çalışma arkadaşlarımın da sanat ile iç içe olmasını isterim. Sanat insanlara değişik bakış açıları geliştiriyor. Değişik bakış açılarının arkadaşlarımın yaptıkları işe de olumlu yansıyacağını düşünüyorum.  

Bir sanatsever olarak Türkiye sanat dünyası için hayaliniz nedir? 

Yurtdışındaki müzelerde, sanat fuarlarında bizden sanatçıları gördüğüm zaman tabii ki mutlu oluyorum. Daha önce 'Mavi Senfoni’de de konu olmuştu ya, orada da belirttiğim gibi sanatçılarımızın sadece fiyat değil ulusal eşiği de atlamasını çok isterim. Daha çok sanatçımızın yurtdışında da değer bulması sanat dünyasının gelişmesini sağlar, elbette. Ama benim asıl düşündüğüm; sanatçılarımızın eserleri ile birlikte toplumumuzun duygu dünyası, bu coğrafyanın ne hissettiği de dünya tarafından anlaşılır.

‘Mavi Senfoni’yi satın alıp karşısına geçtiğinizde ne hissetmiştiniz?

Elbette hoş hislerdi. Mavi Senfoni’nin yapılış hikâyesini, Burhan Doğançay’ın onu nasıl bir emekle, nasıl duygularla yaptığını önceden öğrenmiştim. İlk gördüğümde de çok sevmiştim. Bize geldiğinde de tabloya baktığımda da sanırım düşündüğüm; her bir kıvrımında bir mana olduğuydu. Ben bu kıvrımlardan bazıları kişisel olarak da tanıdığım bildiğim şeyler, geçmişim, yaşadığım şehir… Her köşesinde ayrı ayrı düşüncelere dalmak, etkilenmek mümkün. Uzun zaman bakabileceğiniz, her seferinde yeni ayrıntılar keşfedeceğiniz, yeni hikayeler bulabileceğiniz bir tablo. 

Sibel Oral/Akşam
E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde