Kırmızı bültene 'Uzan''an hikaye

Kırmızı bültene 'Uzan''an hikaye

Uzan krizinde hangi siyasiler sorumlu? Hırsı aklının önünde olan Cem Uzan'ın hatası neydi?

Kırmızı bültene 'Uzan''an hikaye
16px
24px
28.10.2009 07:43
ABONE OLgoogle

Boşnak kökenli Uzanların korku imparatorluğu, ailenin son ferdinin Fransa'ya kaçmasıyla yine gündemde. Uzan sorununda hangi siyasiler sorumlu? Hırsı aklının önünde olan Cem Uzan'ın hatası neydi?   
 
Süleyman Demirel, 10 Temmuz 2003'te yanına gelen Star TV Ankara Temsilcisi Hayrullah Mahmud'a off the record şartıyla şunları söylüyordu: "Kemal Bey benim kadim dostumdur. Kendisini severim. Kazandığı her şeyi tırnaklarıyla kazıyarak elde etti. Başlarına gelen hadise tamamıyla gasptır. Bunun başka bir açıklaması olamaz."

Demirel'in bu sözleri aslında Uzan olgusunun Türkiye'yi de aşan boyutlara gelmesindeki nedenleri de açıklaması bakımından önemliydi.

Hayrullah Mahmud bu görüşmeyi, dönemin Star Yayın Yönetmeni Can Ataklı'ya, o da Hakan Uzan'a mail yoluyla ulaştırıyor. Aynı görüşmede, "Demirel'den son bir söz" denilerek şunlara da yer veriliyor: "Asker kendi üslubu içinde herkesi, her kurumu kullanmak ister. Kullanır! Ama hiçbir siyasi partiyi arkalamaz. Askeri arkasına alarak iktidara geleceğini düşünmek saflıktır!"

Bugün köşe yazılarına konu olan bilgilere göre, yakın çevresinden birileri Uzan'a istisnasız her gün 'haftaya darbe olacak' türü haberler götürüyordu. Demirel de bu açıklamayı bunun üzerine yapmıştı muhtemelen.

2009 başında Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan Star'ın eski Ankara Temsilcisi Hayrullah Mahmud, başkentte canhıraş bir çaba içindeydi o dönemde. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a gitmiş, bu görüşmeyi de sağ kolu Engin Saydam üzerinden Cem Uzan'a ulaştırmıştı. Baykal'ın, görüşmede Uzanlar için "Ya hapse girip Mandela gibi özgürlük savaşçısı olacaklar ya da yurt dışına kaçacaklar. Mutlaka bağlantılı oldukları bir ülke vardır." yorumunu yaptığı daha sonra ortaya çıkacak bilgisayar kayıtlarından anlaşılıyordu.

Baykal'ın olayı Demirel'e göre 'gasp' olarak değil, daha gerçekçi bir düzlemde yorumladığı bugün daha net ortaya çıkıyor. İşte o satırlar: "Baykal, Uzanların ÇEAŞ-Kepez'e el konulması ile başlayan süreçte yaptıkları en büyük hatanın geçmişteki ezberlerinden kaynaklandığını anlattı..."

Uzanların geçmişteki ezberleri ile Baykal ne demek istemişti? 1965'ten bu yana Türk siyasetinde en önde bulunan, cumhurbaşkanlığı ve defalarca başbakanlık yaparak Türkiye'yi idare eden Süleyman Demirel'in 'Kemal Bey benim kadim dostumdur' demesiyle Baykal'ın 'geçmişteki ezberler' ifadesi arasında bir ilinti var mıydı? Buna sonra geleceğiz.

Aslında Uzanlar'a bu tür uyarıları yapan birileri daha vardı. Siyasi Ekonomik Sosyal Araştırmalar ve Strateji Geliştirme Merkezi (SESAR) Başkanı, Ergenekon'da yargılanan İsmail Yıldız, ÇEAŞ ve Kepez Elektrik'e el konulmadan önce Hayrullah Mahmud, Can Ataklı ve Coşkun Çoroğlu'na, Uzan Grubu'na karşı başlayacak operasyon ile buna karşı yapılması gerekenleri anlatmıştı. Yıldız, önceki uyarılarının ne kadarının Cem Uzan'a ulaştırıldığından emin olmadığını vurgulayarak Uzanlara ikinci defa çok ciddi değerlendirmelerde bulunuyordu. Mahmud, 20 Temmuz 2008'de, bunları da mail yoluyla Saydam'a iletmişti:

"1- Her şeyi olduğu gibi başa döndürecek bir mucize beklemeyiniz. Hiç değilse bu aşamadan sonra gerçekçi olunuz. 2- Uzan Grubu her şeyini, hatta hürriyetini kaybedebileceği gibi, onurunu ve malvarlığının çok önemli bir kısmını kurtarabilir. Bu tamamen size bağlı... 3- Uzan Grubu ile Genç Parti'nin kaderi aynılaştı. 4- Tutumunuzu ve stratejinizi aynen devam ettirmeniz hâlinde akıbetiniz yok olmaktır. Tayyip Erdoğan'ı tanımıyor ve ciddiye almıyorsunuz. Oysa çok tehlikeli bir adam. (...) Onu kavgaya kışkırttınız ve meseleyi şahsileştirmesini sağladınız. Bu bir ABD operasyonu olarak başladı, başlatıldı. Hükûmetin meseleyi içselleştirmesini sağladınız. 5- Size destek olması beklenebilecek unsurlar, sizi korumak yerine iki gücün birbiriyle çarpışarak birlikte yara almasını tercih ettiler."
 
Yıldız, yapılan hamlenin aynı anda 'derin devlet, hükûmet ve ABD konseptlerine' yaradığını, bunlardan en azından birinin değiştirilmesi gerektiğini de söylüyor, uyarısında. Fakat Cem Uzan'ın Yıldız'ı dinlemediği anlaşılıyordu. Genç Parti lideri Uzan'ın Fransa'ya siyasi sığınma talebiyle kaçması da bunun bir göstergesiydi. Zira, Uzan ve ekibi başına gelenleri Genç Parti'nin 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 7,5 oy almasına bağlıyordu. Hâlbuki Yıldız, bu konuda da Uzan'ı uyarmıştı: "Hadiseyi Genç Parti'nin yükselişiyle irtibatlandırmak büyük hatadır... AK Parti, karşısında yükselen bir parti olacaksa, bunun Genç Parti olmasını ister."

Uzan ailesi, İmar Bankası Davası'ndan dolayı tutuklu bulunan Bahattin Uzan haricindeki son ferdi Cem Uzan da yurt dışına kaçınca tekrar gündeme oturdu. Türkiye'de yıllardır sessizce dillendirilen şantaj, korkutma tarzı iş görmeleri ile 'korku imparatorluğu' olarak da adlandırılan Uzanlar aslında kimlerden oluşuyordu? Türkiye'de nasıl gelişip serpilmişti? Uzan olayının bu noktaya ulaşmasında hangi siyasilerin payı vardı?

Uzanlar, isimleri ve işleriyle maruf bir aileydi. Fakat bugüne kadar kendilerine dair fazla bilgiye sahip değildi kamuoyu. Ailenin Bosna Hersek'ten geldiği biliniyordu. Uzanlar, Balkan Savaşı sırasında, 1910'da Saraybosna'dan Türkiye'ye gelmişti. Fakat Bosnalılara göre Uzanlar, ataları İspanya'dan gelip Osmanlı'ya sığınan ailelerdendi. İspanya'dan Bosna'ya gelen aileler hakkındaki kitapta adlarından da bahsediliyordu. Bir başka rivayete göre de Bosna'nın Foca kasabasında ikamet eden ve çiftçilik yapan aileden, etnik savaşta sadece bir kişi, ailenin büyükbabası hayatta kalmıştı. Bu olaydan sonra Balkan Savaşı başlamış, o da Türkiye'ye göç etmişti. Yani rivayetler boldu. Gerçek olan Türkiye'ye gelip Adapazarı'nda ikamet ettikleri idi. Uzanlar, Türkiye'de önce Üzüm soyadını kullanıyordu. Bunu, Kemal Uzan'ın kardeşi Bahattin Uzan'ın, İmar Bankası davasında söylediklerinden öğreniyorduk. Uzan, soyadlarının 1960'larda Üzüm'den Uzan'a değiştirildiğini kaydetmişti.

Osman-Ayşe çiftinin üç erkek çocuğu olmuştu. En büyükleri ailenin de reisi olarak bildiğimiz 1935 Adapazarı doğumlu Kemal Uzan'dı. Tıp doktoru olan Yavuz Uzan, ondan iki yıl sonra; Bahattin Uzan da 1942'de gelmişti dünyaya. Aile, Kemal Uzan'ın önderliğinde ilerledi hep. Kemal Uzan, İstanbul-Sakarya tren hattında ciklet satarak başladı çalışmaya. İTÜ İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirdi.

Adnan Menderes döneminde devlet ihaleler açıyordu. 1956'da inşaat firmasını kuran Uzan, kısa sürede devletten işler almaya başladı. Önce göçmen konutları yaptı. Ali Sami Yen Stadı, Afşin Elbistan Termik Santrali, Samsun'daki Hasan Uğurlu Barajı, Akdeniz Oyunları çerçevesinde İzmir'de Halkapınar Olimpiyat Tesisleri'nin inşaatı Uzanlar tarafından yapıldı. İşlerinde aksilikler yaşanmıyor değildi. Ali Sami Yen Stadı, Türkiye-Bulgaristan millî maçı ile açılmış, fakat tribünler aşırı yük dolayısıyla çökmüştü. İzmir Atatürk Stadı için de Mimarlar Odası 1970'te yapılan yolsuzluklarla ilgili bir rapor hazırlamıştı. Aile, Suudi Arabistan ve Libya'da da önemli işler üstlendi.

1964'te ise basını keşfetti Kemal Uzan ve kardeşleri. Yeni İstanbul gazetesini satın alan Uzan kardeşler, çok yüksek paralar vererek dönemin ünlü gazetecilerini kadrosuna kattı. Cumhuriyet'in başındaki Erol Dallı bunlardan biriydi. Gazete kuponla daire vermeye karar verir. Kuponlar toplanır. Tiraj 140 binlere kadar çıkar. Ama sıra evleri vermeye geldiğinde makine dairesindeki Salim Usta'ya verilir bir ev. Diğer evlerin de okurlara verilmediği anlatılır. Erol Dallı, o dönemi, daha sonra "Uzanlar, Bir Korku İmparatorluğu'nun Çöküşü" ismiyle kitap yapan gazeteci Nedim Şener'e "Kemal Uzan, sözünde durmayan, menfaati için her şeyi yapabilen bir adamdı." diyerek anlatacaktır.

Grup, medyayı 1964'te keşfetmiş ve bu alanda o tarihten beri hep var olmuştu. Yeni İstanbul'un yanında Ayrıntılı Haber, Aktüel Gazete ile Hayat ve Ses dergilerinin de sahibi idi. Dergilerin dışındaki gazeteler daha çok resmî ilan için çıkıyordu 80'lerde. Bilindiği gibi Magic Box, yani Star TV ile Türkiye'deki ilk özel televizyon kanalını da zamanın cumhurbaşkanının oğlu Ahmet Özal ile beraber kurmuşlardı. Dijital yayıncılık alanındaki yatırımlar ve nihayet 1999'da, başında Fatih Çekirge'nin bulunduğu Star Gazetesi'ni çıkaran Uzanlar, yazılı medyaya tekrar ağırlık verdi.

Agresif çalışma stilleri ve Türk kanunlarındaki açıkları bilmeleri nedeniyle hızlı yol alan Uzanlar, her dönemde daha da büyür. 1960, 1970 ve 12 Eylül darbesine kadar 'kadim dost'un eli yanlarında olur. Darbeden sonra Özal dönemi başlar. Uzanlar, Özal ile yakın ilişki içine girer. Özal dönemi boyunca bu ilişki hep iyidir. Anayasada yeri olmadığı hâlde ilk özel televizyonu kurma cesaretini cumhurbaşkanının oğlunu da ortak alarak yine onlar gösterir.

Ekim 1984'te Ayhan Şahenk'ten İmar Bankası'nı alarak hızla büyümeye devam eden Kemal Uzan, 21 milyon dolar ödemiştir bankaya. 1985'te ise bir bankası daha olur Uzan'ın: Adabank...

Bankanın kuruluşunda görev almış isimlerden biri olan Muhteşem Oma, daha önce bize bankayı nasıl kurduklarını şöyle anlatmıştı: "Bankanın kurulması için sermayemiz kadar bir para verdik. Aracının ismini söylemeyeyim. Bir milletvekili idi. Parayı götürmek bana düştü. Böyle bir domuz derisi çanta var, parayı onun içinde götürüyoruz. İki milyarı zor götürüyoruz. Bak, 2 milyar şey ediyoruz. İzin para ile oluyor."

Banka, Türkiye'nin ilk 500 firması ile çalışmayı hedefler. Kemal Uzan'da o tarihlerde çok nakit para olduğunu söyleyen Oma, "Öylece gün geldi Tahtakale piyasasından günde 3 milyon dolar para topladığımı bilirim." diyordu. Banka bu dönemde bir sarsıntı da geçirir. Mudiler, vadesi dolmamış paralarını almak için bankaya hücum eder. Uzan, ödemeleri karşılamak için yurt dışından çuvallarla para getirtir. Bunun üzerine ödemelerin yapıldığını gören vatandaşlar, ellerine aldıkları paraları tekrar bankaya yatırmaya başlar. Bu şekilde paranın yüzde 65-70'i geri döner. Uzan, buradan da vadeli hesapların vaktinden önce kırdırılması sebebiyle muazzam kârla çıkar.

Kemal Uzan, nakit ihtiyacını ise uluslararası petrol piyasasındaki parasından karşılamıştı. Muhteşem Oma'ya göre Kemal Uzan, spot petrol piyasasında iş yapıyordu. Büyük keş para gerektiren işlerdir bunlar: "Yani Kemal Uzan'ın Petkim'e talip olması filan tesadüf değildi."

Adabank'ta riskli işler yapıldığını görünce buradan ayrılan Oma, yanında çalıştığı Uzanlar için de şunları söyler: "Onun işini gücünü kimse pek takip edemez. Bilemez. O konuda çok konservatif bir ailedir."

İmar Bankası da, bu yıllarda vergi ve yolsuzluk olayları ile karşı karşıya kalır. Ancak siyasi irade burada da devreye girince süreç hasarsız atlatılır.

Bu yıllarda Kemal-Melahat Uzan çiftinin, Ayşegül ve 1967 doğumlu Murat Hakan'dan önceki en büyük çocukları, 26 Aralık 1960 doğumlu Cem Cengiz Uzan da Amerika'daki eğitiminin ardından Türkiye'ye dönmüş, özellikle televizyon işinde Ahmet Özal'la birlikte ortaklık kurmuştur. Alman Lisesi'nin ardından Amerika'da Pepperdine Üniversitesi'nde işletme eğitimi gören Uzan, iş alanında babasından daha agresiftir. Uzan şirketlerine TMSF'nin el koymasından sonra ortaya çıkan şantaj kasetleri, ellerindeki gücü nasıl bir 'korku imparatorluğuna' dönüştürdüklerini de ortaya koymuştu. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, 2001'den bu yana banka ve mal varlıklarına el konulan pek çok iş adamı devletle anlaşırken, Cem Uzan'ın bu yolu tercih etme yerine kavgaya yönelmesi, Başbakan Erdoğan'a 'Allahsız' ve 'kalleş'e varan hakaretler yöneltmesi, onun bu süreci iyi idare edemediğini de gösteriyordu. CHP lideri Baykal'ın 'en büyük hata geçmişteki ezberlerinden kaynaklanıyor' dediği de buydu aslında.

Biz yine 1990'lara, Turgut Özal'ın 8. Cumhurbaşkanı olarak Köşk'e çıktığı yıllara dönelim. 1991 seçimleri aslında bir anlamda Kemal Uzan'ın beklediği gibi neticelenmişti. Kadim dost, yasaklı yılların ardından Türk siyasi hayatında yine sahne almış, DYP-SHP koalisyonunda başbakandı. Bu durum Uzanlar için Özal devrinin kapandığı anlamına da geliyordu. Nitekim Cem Uzan, Ahmet Özal'la ortaklığını iş dünyasına yakışmayan yöntemlerle sona erdirdi. Demirel döneminde başlayan çimento özelleştirmeleri ile ÇEAŞ ve Kepez Elektrik ihalelerini Kemal Uzan kazandı. Tansu Çiller'in başbakan olmasıyla süreç aynen devam etti. Uzanlar, Erbakan-Çiller koalisyonu ile yollarına devam edip Yılmaz hükûmeti zamanında da Telsim Lisans Sözleşmesi'ne imza attı.

Fakat özellikle para basan ÇEAŞ ve Kepez Elektrik'le ilgili yasalara riayet etmedikleri kısa sürede anlaşıldı. SPK, hazırladığı raporlarla ÇEAŞ'ın parası ile Uzan Grubu'nun çimento şirketleri hisse senetlerinin satın alındığını ortaya çıkardı. Bu sırada Çiller, Demirel'in aksine ÇEAŞ'ı geri almak için gerekli girişimleri başlattı. Fakat Enerji Bakanı Veysel Atasoy ilgili kararnameyi yürürlüğe koymuyordu. Yeni kurulan kabinede Atasoy'un yerine Şinasi Altıner'i alan Çiller, devletin raporlarına dayanarak ÇEAŞ'ı Uzanlardan geri alacak kararnameyi cumhurbaşkanlığına sunmasına rağmen Süleyman Demirel buna onay vermemişti. Nedim Şener'in Uzanlar kitabında bunlar çok net görülüyordu. Demirel, belki de ÇEAŞ ve Kepez olaylarının bugün bu noktaya gelmesine sebep olmuştu.

Önce Tekfen'in ortaklarından Feyyaz Berker'in kızı Şebnem Hanım'la evlenen, bu evliliğinden Sinan Kemal ve Dilara Gizem adında iki çocuğu olan Cem Uzan, ikinci evliliğini de rallici Renç Koçibey'in kızı Zeynep Alara Koçibey'le gerçekleştirmişti. Uzan çiftinin bu evlilikten de biri Amerika'da biri İsviçre'de olmak üzere iki çocuğu gelmişti dünyaya: Emre Renç ve Yasemin Paris...

Cem Uzan için her zaman 'hırsı aklının önünde' yorumları yapılıyordu. Genç Uzan, bunu da kamuoyuna göstermişti aslında. Galatasaray'a başkan olmak için çok mücadele etmiş, bu uğurda kulüp başkanı Alp Yalman'a 'maymun suratlı adam' dediği için üyelikten bile atılmıştı. Sonrasında kabul edildiği kulüpte yine kendi kuralına göre oynamak isteyince bu sefer tamamen ihraç edilmişti. Söz verdiği hâlde yükümlülüklerini yerine getirmemesi camiada bilinen bir durumdu. Bu alandaki hırsını alabilmek için İstanbulspor'a büyük paralar harcayıp futbol kamuoyunda ses getirmişti.

Agresif ve kanun tanımaz tutumları 2000'li yıllara kadar sürdü. Öyle ki SPK Başkanı Ali İhsan Karacan ve ondan sonraki başkan Muhsin Mengitürk bile baş edemiyordu onlarla. Devletin memurlarını şirket binalarına sokmuyorlardı.

Uzanlar, bildik Uzanlardı. Bu arada servetlerine servet katmışlardı. Kemal Uzan, Forbes dergisinin 2002 çalışmasına göre 500 zengin listesine 1,3 milyar dolarlık şahsi serveti ile 351. sırada girmişti. Aile, Londra'da malikane, Birleşmiş Milletler Plaza'da 10 kadar daire, World Tower'da 38 milyon dolara alınan penthouse katı, İstanbul'da malikane, yat, helikopter ve uçakları ile dünyaya da açılmış, adından söz ettirmeye başlamıştı.

Bu arada kral arkadaşı sayesinde Hakan ve ağabeyi Cem Uzan, Ürdün vatandaşlığı almıştı. Fakat Uzanları dünya kamuoyuna taşıyan asıl olay Telsim'e kredi açan Amerika ve Finlandiya şirketleri Motorola ve Nokia'nın alacakları üzerindeki ihtilaftı. Bu iki şirketle restleşince Motorola, ünlü dedektiflik şirketi Kroll ile Uzanların mal varlıklarının peşine düştü. Ve Motorola 2002 başında mahkemeye başvurdu. Türkiye de bu süreçte öğrenebildi Uzanların yurt dışındaki yatırımlarını.

2000 yılında 'kadim dost' siyaseten etkisini yitirmiş, üçlü koalisyon hükûmeti de 2002 seçimlerinde sandıktan çıkamamıştı. Cem Uzan, bu şartlar altında Hasan Celal Güzel'in Yeniden Doğuş Partisi'ni elinden kaparak adını değiştirip Genç Parti ile 3 Kasım 2002 seçimlerine girdi. Yüzde 7,5 oy alan Uzan, siyasete sığınma gayreti içindeydi. Raporlar doğrultusunda Enerji Bakanlığı 12 Haziran 2003'te ÇEAŞ ve Kepez'e el koydu. Sıcak para sağlayan bu şirketin ellerinden gitmesi Uzanlar için sonun başlangıcı olmuştu. Kemal Uzan'ı 'geçmiş olsun' diye arayan ilk kişi yine 'kadim dost' Süleyman Demirel'di.

Bu olayın ardından İmar Bankası yönetim kurulu da topluca istifa etti. İlk aşamada 750 trilyonluk bir yük binmiş gözüküyordu devletin sırtına. Fakat sonradan polisiye yöntemlerle ortaya çıkan faturanın bunun en az 10 katı olduğu anlaşılacaktı. Çünkü Uzanlar, çifte kayıt sistemini uygulamışlardı bankada. Uzanların o günlere kadar sağ salim gelmesinde en önemli etkenlerden biri siyasilerdi. Gazeteci Nedim Şener'e göre Süleyman Demirel, en önemli isimdi bu konuda. Güneş Taner, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller sonra... 12 Eylül sonrası Bülent Ulusu da Uzanların yakınlaştığı isimlerdendi. Şener, "O günün iktidarı kimse onlarla dans etmeyi bildiler. Düşünün, devlet raporlar hazırlayan bürokratını harcıyor, Uzanlara bir şey olmuyor." diyordu. Uzanların böylesi koruma çemberi oluşturmasında ulusal ve uluslararası kanunları çok iyi bilen hukukçularla ve en iyi mali müşavirlerle çalışmalarının da etkisi vardı. Ama 14 Şubat 2004'te, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, İmar Bankası mudilerine yaptığı ödemelerin karşılığında Uzanların şirketlerine el koydu. Cem Uzan, daha önce Ahmet Özal ve başka ortaklarına yaptıklarıyla karşı karşıya idi. Şirketlerine sokulmuyordu. Belki de kamuoyu ilk kez Uzanların bir ferdinin ağlamaklı yüz ifadesiyle karşılaşıyordu o gün. Uzan ailesi, Deniz Baykal'ın da ifadesi ile ÇEAŞ-Kepez'e el konulması sürecinde geçmişteki ezberlerinden vazgeçmeyince Kemal, Yavuz ve Hakan Uzan kayıplara karışmak zorunda kaldı. Hakkında kırmızı bülten çıkan Cem Uzan da artık Fransa'da kaçak.

Uzanlar için son çare, Libananco davası. Tabii bir de Demirel'in tekrar siyasete girmesi!..

Cemal A. Kalyoncu/Aksiyon

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde