İşte Ümit Boyner’in Türkiye hayali

İşte Ümit Boyner’in Türkiye hayali

Ümit Boyner, TÜSİAD’ın 14’üncü yönetim kurulu başkanı olduğu Ocak 2010’dan bu yana inanılmaz bir tempoda çalışıyor. İşte hayali..

İşte Ümit Boyner’in Türkiye hayali
16px
24px
13.07.2011 13:47
ABONE OLgoogle

Bahar Akgün /Platin Dergisi 

Fotoğraflar: Güneş Kazdal

Hayali: Daha özgür, şeffaf ve cesur bir Türkiye

Ümit Boyner’in en büyük özelliği, zamana meydan okuyor olması… Zarifliğinden, kararlılığından ve sonuç odaklılığından asla vazgeçmeyen, her anını dakikası dakikasına programlayan Boyner, TÜSİAD’ın 14’üncü yönetim kurulu başkanı olduğu Ocak 2010’dan bu yana inanılmaz bir tempoda çalışıyor. TÜSİAD başkanlığının yanı sıra Boyner Holding’in finanstan sorumlu yönetim kurulu üyesi olan Boyner; dernek başkanlığı, holding bünyesindeki görevleri ve ev hayatı arasında mekik dokurken, tabir yerindeyse bu koşuşturmaca içinde form tutuyor.

TÜSİAD başkanlığının Ocak 2012’ye kadar devam edeceğini söyleyen Boyner, bu nöbeti devredene kadar yaptığı işin hakkını en iyi şekilde vereceğini önemle vurguluyor. Boyner Holding bünyesindeki sorumluluğu çerçevesinde sadece yönetim kurulu toplantılarına katılabilen ve tüm vaktini TÜSİAD projelerine ayıran Ümit Boyner; detaycı ve ilkeli bir çalışma vizyonuna sahip. İş hayatında 27 yılı geride bırakan Boyner, kendisini daima sorguluyor. Empati yeteneğini geliştirecek detaylara yatırım yaparak ilerleyen Boyner’in iş hayatında tahammül edemediği tek şey ise sorumluluktan kaçılması…

Değişimi yakından takip ettiğini söyleyen Ümit Boyner, “TÜSİAD olarak yapacaklarımızı adım adım planlamış durumdayız. Mesai diye bir kavramımız yok. Bu nedenle kontağı kapatmak mümkün değil. TÜSİAD, çok önemli bir okul. Geride bıraktığımız 40 yıl boyunca Türkiye’nin daha rekabetçi bir ekonomi olabilmesi, bunu derinliğe dayandırarak yapabilmesi ve sürekli istihdam yaratarak büyüyen bir ekonomiye dönüşmesine yönelik projeler geliştirdik, geliştirmeye de devam ediyoruz. Yeni dünyada kendimizi nasıl konumlandırmamız gerektiği, önümüzdeki dönemde gündemimizi epey meşgul edecek. TÜSİAD başkanlığımın sonra ereceği Ocak 2012’ye kadar olan dönemi en iyi şekilde tamamlamayı hedefliyorum” diyor.

2011 Genel Seçim’i  sonrasında görüştüğümüz Ümit Boyner; cari açıktan kayıt dışı ekonomiye, işsizlikten eğitime, AB’den anayasa çalışmalarına, yeni sanayi stratejisinden mikro reformlara kadar Türkiye’nin sürdürülebilir büyümesinde etkin rol oynayan kriterleri ve yeni döneme dair beklentilerini tek tek masaya yatırdı.

Yürüttüğünüz projeler ve istikrarlı duruşunuzla Türkiye’deki başarılı kadın yönetici imajını farklılaştıran bir rol model olarak öne çıkıyorsunuz. TÜSİAD yönetim kurulu başkanlığınızın yanı sıra Boyner Holding finanstan sorumlu yönetim kurulu üyeliğiniz de devam ediyor. Bu iki önemli görev arasında koştururken, aradaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?

Yaptığım işe göre önceliklerim değişiyor. TÜSİAD yönetim kurulu başkanı olduğumdan bu yana tüm vaktimi derneğe ayırıyorum. TÜSİAD başkanlığı, ‘full time’ bir iş. “İşyerimdeki eski tempomu devam ettireyim ama burada da başkanlık yapayım” derseniz, pek gerçekçi olamazsınız. Çünkü iki işin de hakkını tam olarak veremezsiniz. TÜSİAD olarak çok yönlü çalışan bir sivil toplum (STK) kuruluşuyuz. Konularımız oldukça geniş. Türkiye’nin sosyal, siyasi ve ekonomik gelişimi çerçevesinde yapılması gerekenlerle ilgili geniş bir perspektif doğrultusunda çalışıyoruz. Etkin ve detaylara dikkat ederek çalışan bir STK başkanıysanız, yaptığınız işin hakkını vermelisiniz. TÜSİAD başkanlığı, böyle bir nöbet gerektiriyor. İki senemi tamamen TÜSİAD ile ilgili projeksiyonlara ayırdım. Boyner Holding finanstan sorumlu yönetim kurulu üyeliğim devam ediyor. Ama günlük sorumluluklardan, TÜSİAD başkanı olacağım iki yıl boyunca affedildiğimi söyleyebilirim. Yönetim kurulu toplantılarına katılıyorum ama günlük sorumluluklar eskisi kadar gündemimde değil. TÜSİAD başkanı olan herkes, görevde olduğu iki sene boyunca iş hayatı dışında farklı bir pencere açmak zorunda kalıyor.

Zaman yönetimi açısından kendinize özel bir stratejiniz var mı?

İş hayatı ve aile hayatı arasında her zaman denge kurmaya çalıştım. Kadınlar bu durumun daha fazla bilincinde olmak zorunda kalıyor. Çünkü bu şekilde koşullandırılmışız. Ama bu durumu erkekler nasıl idare ediyorsa aslında kadınlar da aynı şekilde yapıyor. En büyük önceliğim tabii ki her zaman çocuklarımdır. Bu durumun herkes için de aynı öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Zaman yönetimi, iş hayatında ya da sorumluluk aldığınız sivil toplum kuruluşlarında kendi kendinize geliştirdiğiniz bir kavram olarak çıkıyor… Öncelik planlaması yapıp birtakım şeyleri kategorize edebilmeniz önem taşıyor. Ailenize ayırdığınız zaman diliminde, yüzde 100 ailenizle ilgilenmelisiniz. Mümkün olduğu kadar bu bilinçle hareket etmeye çalışsam da STK görevindeyken, “Ben cebimi kapatayım, iki gün bana kimse ulaşamasın” diyemiyorsunuz. Yani işi işte bırakamıyorsunuz. Ama iş hayatındayken zaman zaman böyle özgürlükleriniz olabiliyor. TÜSİAD gibi oldukça geniş bir sorumluluğa sahip bir STK, çok daha fazla özveri gerektiriyor. Daha önce de ifade ettiğim gibi bu bir nöbet ve bu nöbeti devredene kadar da bu sorumluluk doğrultusunda hareket etmeniz gerekiyor. Türkiye, çok dinamik ve değişime açık bir ülke. Koşullar bir anda değişebiliyor ve hızlı gelişmeler yaşanabiliyor. Bugün, hangi TÜSİAD başkanına sorsanız hepsinin döneminde ortaya çıkan önemli olaylar olduğu görülüyor. Aynı şekilde benim başkanlığımda da pek çok önemli olay gerçekleşti. Global krizle birlikte dünyada yaşanan değişimler, Türkiye’de yaşanan anayasa değişikliği, genel seçimler, siyasi partilerdeki değişiklikler, Türkiye politikasındaki son durum gibi kriterler, gerçekten çok vakit alan, üzerinde çalışıp kafa yormamız gereken konular olarak öne çıkıyor. Bu açıdan kontağı kapatmak gibi bir şey asla söz konusu değil.

Peki bu tempoda bir gününüz nasıl geçiyor?

Bırakın bir haftayı ya da bir ayı, neredeyse bir senelik programımızı belirlemiş durumdayız. Ama programımız günün şartlarına göre hızlı bir değişim gösterebiliyor. Genelde çok programlı çalışıyoruz. Her gün 06.30’da kalkıyorum. Bu nedenle günlerim uzun. Vaktimi  yoğunlukla TÜSİAD’da geçiriyorum. Anadolu ve yurtdışına sık sık seyahatlerimiz oluyor. 14 ayda 10’un üzerinde şehre gittim. Önümüzdeki altı ay boyunca da bu tempo devam edecek. Mesaimiz hiç bitmiyor. Eve döndükten sonra da gerektiğinde plan ve programlar devam ediyor. İşe başlangıç saati şu, bitiş saati şu diye bir şey söyleyemem.

Sizce iyi bir yöneticide ya da liderde olması gereken temel özellikler nelerdir? Başarı kriterlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Çalışkanlık, benim için en önemli kriter. Üşenmemek, detaylara girmek ve ilkeli olmak şart. Hayat, her zaman kendinizi geliştirmeniz gereken bir süreç. Eğitim hiç bitmiyor. Mutlaka her gün yeni şeyler öğrenebilirsiniz. Hem dünya değişiyor hem teknoloji gelişiyor hem de gerçekler farklılaşıyor. Bunları karşılayabilmek çok önemli. Kendinize ve gelişiminize vakit ayırmanız gerekiyor. Kendimi daima sorgularım. Özeleştiri kabiliyetinin olması da çok önemli. Bilgi, her zaman zenginleştirilecek bir dağarcık. Empati yapma yeteneğini de geliştirmeniz şart. Bilgiye ve empatiye yönelik gelişim süreçlerini takip etmeye özen gösteriyorum. Bu konudaki duruşumu daima taze tutmaya çalışıyorum. Çok okurum. Türk ve yabancı medyayı yakından takip ederim. Aslında internet, bilgiye ulaşmanın en önemli aracı… Konumla ilgili kitapları yakından takip ediyorum. Son zamanlarda fütürizme merak saldım. Genelde birkaç kitabı aynı anda okurum.

TÜSİAD’ın Türkiye’nin sürdürülebilir büyümesine yön verecek bir yapı oluşturulması sürecindeki vizyon ve misyonunu nasıl özetlersiniz?

TÜSİAD, Türkiye’nin insani gelişmişlik, ekonomik güç ve siyasi-demokratik gelişmişlik adına söz sahibi olabilmesi adına çalışan çok yönlü bir STK. Bu ihtiyaçlar çerçevesinde evrilen bir dernek. Dönemlere bakarsanız, en etkili olduğumuz konunun ağırlıklı olarak AB olduğu dikkat çekiyor. AB, her zaman TÜSİAD’ın gündeminde yer aldı. Türkiye; yaşam standartları, yaşam kalitesi ve beşeri sermaye açısından AB standartlarını hedefledi. Bu çerçevedeki çalışmalarımıza yoğun bir şekilde devam ediyoruz. Avrupa’nın kendi içinde sıkıntılar yaşıyor olduğu da önemli bir gerçek. Ama yaşam tarzına, insan hayatına, bireyin haklarına ve özgürlüklerine verilen değer açısından hâlâ önemli bir referans. TÜSİAD, bu bilinç doğrultusunda çalışıyor.

TÜSİAD 40 yılı geride bıraktı. Bu dönemi bizim için analiz eder misiniz?

TÜSİAD, evrilen bir dernek. 40 yıl ise oldukça uzun bir süre. TÜSİAD’ın bugüne kadar değişmeyen ve kendine düstur edindiği en önemli konu ise hür teşebbüs. Hür teşebbüs denildiğinde akla ilk anda müteşebbislik yani işadamları gelse de aslında biz, bunu TÜSİAD içinde sosyal girişimcilik adına da geliştirdiğimizi düşünüyoruz. Çalışma konularımız bir iş dünyası derneğinin önceliklerinden ve Türkiye’nin sosyal, siyasi ve dış politikadaki önceliklerine kadar da yaygınlaştı. Burada Türkiye’nin geçirdiği evreler de önem kazanıyor. Türkiye, geçmişte daha kapalı bir ekonomiydi. Gümrük Birliği, Türkiye için çok önemli bir dönemeç oldu. Türk iş dünyasını ciddi anlamda rekabete açtı. Şirket ve kurumlar kendilerini yenilemek, küreselleşmeye ayak uydurmak konusunda ciddi bir evrim geçirdi. AB sürecinin başlaması da oldukça önemli bir süreç olarak dikkat çekiyor. Bu süreçle paralel olarak gelişen demokratikleşme çabaları da gündeme geldi. Kapalı bir ekonomiden, daha içe dönük bir siyasi yapıdan, daha sivil bir siyasete geçilmesi gibi adımlar atılsa da demokratikleşme adına Türkiye’de yapılması gereken daha çok şey var. Bütün bu yaşadığımız gelişimler, TÜSİAD’ın çalışma programını şekillendirdi.

Peki bir özeleştiri yapmanız gerekirse, TÜSİAD başkanı olduğunuz Ocak 2010’dan bu yana geçen dönem içinde, hangi konularda somut adımlar atıldığını ve hangi konularda daha aktif olunması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Çalışma programımıza uygun bir strateji doğrultusunda ilerledik. Demokratikleşmenin devam etmesine yönelik çalışmalara da devam edeceğiz. Türkiye’nin daha rekabetçi bir ekonomi olabilmesi, bunu derinliğe dayandırarak yapabilmesi ve sürekli istihdam yaratarak büyüyen bir ekonomiye dönüşmesine yönelik projeler geliştiriyoruz. Yatırım ortamının iyileştirilmesinden, istihdamın artırılmasına kadar yapılması gereken çok ciddi bir ev ödevi listesi bulunuyor.

TÜSİAD’ın bu noktalarda daha da etkin olması gerektiğini düşünüyorum. Krizden sonra yeni pazarlar ortaya çıktı ve büyüme daha fazla doğuya kaydı. Yunanistan ve İspanya örneğinde olduğu gibi AB’nin kendi içinde yaşadığı sıkıntılar olduğunu biliyoruz. Tüm bu yeni atmosferde, Türkiye’nin kendini nasıl konumlandıracağı önem kazanıyor. Türkiye, yeni birtakım ilişkilere açık olup bu değerleri, farklı bir ifadeyle yeni pazarları ve fırsatlar denklemini iyi değerlendirmek zorunda. Stratejik anlamda da eski ittifaklarını perçinleyerek devam etmeli. Avrupa’nın içinde bulunduğu sıkıntılar ve AB sürecinin yavaşlaması, bizim tamamıyla oradaki arayışlarımızdan vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Bilakis, bence önümüzdeki dönemlerde Türkiye’ye daha fazla yatırım çekmek istiyorsak, farklı bir bilince sahip olmamız gerekiyor. Türkiye’nin esas gücü nedir?

Ortadoğu ülkeleri ve Doğu, bizi neden örnek bir ülke olarak görüyor? Çünkü biz, gelişmekte olan ve çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeyiz. Diğer tarafta ise AB’ye üye olmaya aday olmuş bir ülkeyiz. Bu güçten hiçbir şekilde ayrılmamamız gerekiyor. Yeni dünyada kendimizi nasıl konumlandırmamız gerektiği, önümüzdeki dönemde gündemimizi epey meşgul edecek. TÜSİAD başkanlığımın sonra ereceği Ocak 2012’ye kadar olan dönemi en iyi şekilde tamamlamayı hedefliyorum. TÜSİAD, çok önemli bir okul. 2004’ten bu yana yönetim kurulundayım. 27 yıldır da iş hayatının içindeyim. İş hayatıyla birlikte TÜSİAD yönetim kurulunda bulunduğum 7 yılı, kendimi geliştirmek ve daha fazla bilgiye ulaşmak adına geçirdiğim en verimli yıllar olarak görüyorum.

Yılsonuna kadar nihai hedefleriniz neler olacak?

Az önce bahsettiğim temel konular, her zaman gündemimizde olacak. Genel seçimler sonrasında yeni bir anayasa yapmak için iyi bir Meclis'in olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de 20 yılı aşkın süredir yeni anayasa konusunda çalışmış bir kurumuz. Anayasa değişiklik önerileri içeren demokratikleşme raporlarımız var. Farklı fikirlere sahip hukukçuların ve kanaat önderlerinin bir araya gelip hazırladıkları bir tartışma metnimiz de bulunuyor. Yeni anayasa yapma süreciyle ilgili ciddi bir veri hazırladık. Bu noktada artık siyasilerin ve Meclis'in ne yapacağını bekleyeceğiz. Bu konuya emek vermiş bir STK olarak, bir katkı yapmamız gerekirse, destek vermeye hazırız. Diğer tüm STK’ların da bu sürecin içinde yapıcı anlamda katkıda bulunmaları gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin rekabet gücünü artırması da çok önemli bir konu. Yatırım ortamını iyileştirecek mikro reformların devamına yönelik çalışmalarımız olacak. Bunlar; beşeri sermayenin güçlenmesi, enerji piyasalarının liberalizasyonu, altyapı yatırımlarının güçlendirilmesi gibi farklı konuları kapsıyor. Yeni sanayi strateji çerçevesinde Türkiye’nin büyüdükçe cari açık yaratan bir ülke olmasının ötesinde ticari dengesi güçlü, daha fazla katma değeri yüksek mal ve hizmet satabilen bir ülke haline gelmesine yönelik atılımlarımız olacak. Türkiye’nin sanayi stratejisini mutlaka gözden geçirmesi gerekiyor.

Uzun vadede küresel ülkelerle aynı seviyede olmak adına ne gibi adımlar atılması gerekiyor?

Hep bir yöne doğru evriliyoruz. Türkiye, dünyanın takip ettiği bir ülke haline geldi. Ciddi şekilde fon akıyor Türkiye’ye. Bu akışın portfolyo yatırımından çok istihdam yaratan, sanayi ve hizmet yatırımları olmasını arzu ediyoruz. Ama esas olan Türkiye’nin artık kendi insani gelişmişliğine yatırım yapmasıdır. Evet, büyümek çok önemli. Fonların Türkiye’ye akması da çok önemli… Ama bu fonlarla ve bu büyümeyle ne yaptığımız da çok önemli. Burada Türkiye’deki eğitim kalitesi, işgücündeki vasıf uyumsuzluğu gibi sorunlarla karşılaşılıyor. Türkiye’de ciddi bir beyaz yakalı işsizliği gündemde. Sanayi stratejimizle işgücümüz ve bu iş gücündeki yetkinlikler uyumlu mu? Bu uyumsuzluğu gidermek için ne yapmalıyız? Teknolojiye ve inovasyona ne kadar yatırım yapabiliyoruz? Bütün bunlar aslında gelişmişliğimizin bir parçası. Türkiye’nin uzun vadede erişmek istediği nokta, sadece 2023 vizyonu doğrultusunda dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasında yer almak değil… Türkiye’nin insani gelişmişliğinin de 80 küsurlu sıralardan daha yukarılara gelebilmesi gerekiyor. Bu da ancak insana yapılan yatırımlarla gelişecektir.

Küresel arenada söz sahibi olabilmemiz için sizce hangi alanlara yönelik yatırımlar artmalı? Hangi iş kollarının yıldızının yükseleceğini öngörüyorsunuz?

Türkiye’de en hızlı gelişen sektörün, hizmet sektörü olduğu görülüyor. Burada hem rekabet yaratabileceğimizi hem de önemli bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Sağlık sektörü de hızlı gelişiyor. Hatta bu alanda ufak ufak fark yaratmaya bile başladık. Türkiye’ye Avrupa’dan pek çok hasta geliyor. Tedavi olmaya gelen yabancı hasta sayısı artmaya başladı. Eğitim sektörünün de önü oldukça açık. İş dünyası ve eğitim arasındaki işbirliğinin artması, yeni projeleri de tetikliyor. Sektörleri teşviklendirmenin ötesinde Türkiye’nin teknoloji  ve inovasyonu teşvik etmesi gerekiyor. Yeni sanayi stratejisiyle ilgili verdiğimiz görüşte de en temel nokta budur. Biz yatay olarak tüm sektörlerin inovasyona, teknolojiye ve ciddi anlamda dönüşüm yaratacak altyapı yatırımlarına yönelmelerini  ve bu yatırımların teşviklendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sanayinin gelişmesi ve üretimin artmasını istiyorsak, enerjinin rekabetçi şartlarla elde edilmesi çok önemli.

Bunun için liberizasyon ciddi bir yer tutuyor. Enerji denklemi, çok zor bir denklem. Hem sanayi enerji tüketiyor hem de vatandaş. Kendi içimizde yenilenebilir enerjiyi nasıl artırabileceğimize odaklanmalıyız. HES’lerin gittiği nokta neresi? Nükleer enerji de bu çerçevede oldukça önemli. Sürdürülebilir kalkınma boyutunda enerjiye nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda dengeli kararlar verilmeli. Türkiye, kamuoyunun da kararın bir parçası olduğu şeffaf kararlar almak zorunda... Hayalimde daha özgür, daha şeffaf ve cesur bir Türkiye var. İnsanlarımızın birey olarak daha cesur, kendine güvenen, katılımcı ve demokrasiyi içine sindiren bir yapıya sahip olduklarını görmek istiyorum.

Türkiye’nin girişimcilik karnesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence Türkiye’nin en önemli gücü, girişimci gücü… Türkiye hem kendi yarattığı hem dünyadaki krizlerin etkisiyle ekonomik anlamda çok kriz yaşamış bir ülke. Ve her seferinde bu krizlerden güçlenerek ve bir şeyler öğrenerek çıkan bir iş dünyamız var. Bu nedenle girişimcilerimizin çok dayanıklı, esnek ve yaratıcı olduklarını düşünüyorum. Böyle bir genetik kabiliyete sahibiz. Yeni pazarlara kolayca girip risk alabiliyoruz. Hatalarımızdan ders çıkarıyoruz.

Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi Grant Thornton’un 39 ülkede gerçekleştirdiği ‘Kadın Yönetici’ araştırmasına göre yüzde 25’lik oranla dünya ortalamasının üzerinde kadın yönetici istihdam eden Türk şirketler, Avrupa’yı geride bıraktı. Kadın yönetici sayısı arttığı halde kadın girişimci sayısı oldukça düşük. Bu konuda ne gibi adımlar atılmalı?

Bu durumun ciddi bir sosyal sorun olduğunu düşünüyorum. Kadın girişimci sayısının azlığı sadece finansal problemlerden kaynaklanmıyor. Bu konuda düşünce yapısı da etkin bir rol oynuyor. Girişimci olan ailelerde bile mal paylaşımı yapılırken genelde şirket hisseleri erkeklere, gayrimenkul da kızlara verilir. Kadınların, müteşebbis olarak ağırlıklarını devam ettirme konusunda ikinci planda kaldıkları görülüyor. Bu geleneksel anlayışın değişmesi gerekiyor. Bu değişimin başladığına inanıyorum. Kadın girişimci dernekleri bu konuda etkin projeler geliştiriyor. Geleneksel anlayış değişmediği sürece kadının girişimci olarak nasıl ilerleyeceği kafamdaki en önemli soru işaretlerinden biri. Çünkü muhafazakarlık direkt olarak kadını etkileyen bir konu.

Peki sizce Meclis’teki milletvekili kadın sayısı yeterli mi?

78 kadın milletvekili olması ümit verici bir durum ama yeterli değil. Kadın milletvekili sayısının bir önceki döneme göre yaklaşık 3 kat arttığı görülüyor. Bundan sonra önemli kazanacak bir  konu da kadın bakış açısının Meclis’e ne kadar yansıtılabileceği. Sadece payı artırmak yeterli değil. Kadının etkinliğinin ve eşitliğinin de giderek artması gerekiyor. Bu noktada da Meclis’teki kadın milletvekillerine önemli sorumluluklar düşüyor. Kadınların siyasette de ekonomide de daha çok yer alması, daha dengeli ve sürdürülebilir politikaların hayata geçirilmesi açısından önem taşıyor. Kadınların katılımı ile arzu ettiğimiz dönüşüm ancak toplumsal cinsiyet eşitliği bilinci Meclis’e taşındığı ve tüm politikalara yerleştirildiği takdirde başarılabilir.

Yeni Türk Ticaret Kanunu tasarısının yasalaşmasının ardından kurumsal yönetim alanında ne gibi gelişmelerin yaşanacağını öngörüyorsunuz?

TÜSİAD olarak Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) ile işbirliği halinde Yeni Türk Ticaret Kanunu ve aile şirketlerinde kurumsallaşma çatısı altında toplantılar yapmaya başladık. İlk toplantıyı İstanbul’da yaptık. Bu toplantıyı Kayseri, Ankara ve Mersin’deki toplantılar takip etti. Çok sayıda aile şirketi, orta ve küçük ölçekli şirketler de bu toplantılara büyük ilgi gösteriyor. Kurumsallaşmanın devamlılık ve büyüme için ne kadar önemli olduğunu artık aile şirketleri de kavramış durumda. Hangi değerlerin süreklilik için önemli olduğu, hangi değerlerin değişime uğraması gerektiği açıkça masaya yatırılıyor. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun yapısal olarak getireceği yönetim kurulunun sorumlulukları ve şeffaflıkla ilgili değişiklikler, bu süreci hızlandıracak. Bu alandaki toplantıları Türkiye’nin her bölgesinde yapmaya özen gösteriyoruz. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve adil paylaştırma gibi konuların önemi daha da artacak. Yaptığımız seminerlerin temel hedef kitlesi aile şirketleri ve KOBİ’ler… Bugün büyük holdinglerde bile ailenin devamı, ailenin ileriki nesillerde ne ölçüde yer alacağı hâlâ önemli bir konu. KOBİ’lerin büyümenin etkin bir eklemi olması gerektiğine inandığımız için kurumsal yönetim ilkelerinden daha fazla faydalanmaları gerektiğine inanıyoruz.

TÜSİAD’ın Washington, Paris, Berlin, Brüksel ve Pekin’de temsilcilikleri ve büroları bulunuyor. Bu çerçevede önümüzdeki dönemde global kimliğinizi güçlendirmek adına odaklanmayı planladığınız yeni stratejik noktalar var mı?

Şu anda Çin’deki gücümüzü biraz daha artırmayı planlıyoruz. Çin bizim için önemli bir piyasa. Sadece ucuz mal ve hizmet bulabildiğimiz bir tedarik noktası değil. Büyüyen bir ekonomi ve önemli yatırımları bulunuyor. Çin’in Türkiye’de yatırım yapması avantajlı bir durum yaratabilir. AB ülkeleri ne olursa olsun en önemli ticari ortağımız olmaya devam edecek. Hollanda ve İtalya’da çalışmalarımız olacak. Özellikle İtalya’daki küçük ve orta ölçekli şirketlerin Türkiye’ye açılmak istediklerini gördük. Çok sayıda heyet Türkiye’ye geldi. Birçok Avrupa şirketi açılım ihtiyacı içinde. Bu dönemde bu çerçevedeki işbirliklerimizi artıracağız.

TÜSİAD’ın 14’üncü başkanısınız. Eşiniz Cem Boyner de eski TÜSİAD başkanlarından biri. Farklı konularda fikir alışverişinde bulunduğunuz anlar oluyor mu?

TÜSİAD bünyesinde eski başkanların, eski yönetim kurulu üyelerinin ve danışma kurulumuzun tecrübelerinden faydalanmaya yönelik bir geleneğimiz var. Bu kapasitede eşimden olduğu kadar diğer tüm eski başkanlardan, yönetim kurulu üyelerinden, istişare konseyinin deneyimlerinden tabii ki yararlanıyorum. Ama ne olursa olsun karı-koca ilişkimizi, ne iş hayatımıza ne de buradaki sorumluluklara karıştırmamaya çalışıyoruz. Tabii ki zaman zaman gündelik gelişmeler içinde paylaştığımız ya da birbirimizi eleştirdiğimiz konular oluyor. Ama Cem genelde ben ona sormadıkça, eleştiri yapmaz. Sorduğumda da açık açık fikrini söyler.

İş dünyasında sosyal medyayı en etkin biçimde kullanan isimlerden birisiniz. Oldukça sık twit giriyorsunuz ve duruma göre anında cevap veriyorsunuz. Sizce sosyal medya nasıl bir güce sahip Türkiye’de?

Tüm twitleri özel olarak kendim giriyorum ama bazı konularda arkadaşlarla istişarede bulunduğum konular da oluyor. Ekşi Sözlük gibi platformları yakından takip ediyorum. Sosyal medya çok önemli bir güce sahip. İnsanlar kendilerini çok daha rahat ifade edebiliyor. Türkiye’deki gençliğin sesini bu platform aracılığıyla çok daha rahat duyabiliyorsunuz.

TÜSİAD’IN YENİ DÖNEMDEN BEKLENTİLERİ

“Genel seçim sonucunda üçüncü kez iktidarını sürdüren AK Parti’yi ve TBMM’de temsil edilecek olan CHP, MHP ve bağımsız milletvekillerini kutluyoruz. Seçmenin temsili açısından iyi bir Meclis olduğuna inanıyorum. Meclis’te temsil edilen oyların toplamı yüzde 95’e ulaştı. Bu nedenle Türkiye’nin kemikleşmiş birtakım sorunlarının çözümü için doğru bir parlamentomuz var. Tabii, uyum içinde çalışırlarsa… Bu açıdan hükümet kadar aslında muhalefet partilerine de önemli görevler düşüyor. Her şeyden önce katılımcı olmaları şart. Yeni dönemde; yeni anayasayı geniş katılım ve uzlaşma ile tamamlamış, AB üyeliğine yakınlaşmış, ekonomik istikrarı güvence altına alarak istihdam kapasitesini artırmış ve işsizliği azaltmış bir Türkiye hedefliyoruz” diyen TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, hükümetten ivedi beklentilerini şu maddeler altında topladı:

Önümüzdeki dönemde iş dünyası olarak TBMM’den ve kurulacak hükümetten beklentilerimizi üç paralel süreçte toplayabiliriz:

1 Uyumlu para ve maliyet politikalarıyla finansal istikrarı ve fiyat istikrarının korunup güçlendirilmesi.

2 Verimlilik tabanlı ve sürdürülebilir büyüme için ‘yeni sanayi stratejisi’nin de vurguladığı mikro reformların hayata geçirilmesi.

3 İstihdam kapasitesinin güçlendirilmesi ve işsizliğin azaltılması…

Bu konuları geniş bir perspektifte ele almak gerekiyor.

Birleştirici bir anayasa:

Katılımcı ve uzlaşmacı bir anlayış ile bireyi merkeze alan birleştirici bir anayasa hedefliyoruz. Yeni anayasa çerçevesinde Kürt sorunu çözülmeli. Türkiye ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü gibi konularda kendini yenileyebilmeli. Yargı reformu dediğiniz zaman sadece tarafsızlığı, bağımsızlığı değil; yargının daha hızlı çalışabilmesi, vatandaşın yargıdan aldığı hizmetten daha memnun hale gelebilmesi adına yapısal birtakım reformların da yapılması gerekiyor.

Kayıt dışı ekonomi ve Yeni Türk Ticaret Kanunu:

Yatırım ortamıyla ilgili yapılacak reformların hayata geçmesi gerekiyor. Yeni Türk Ticaret Kanunu ve onun yan kanunları önemli reformlar olarak öne çıktı. Bu reformların altının doldurulması ve hızlı bir şekilde kanunlaştırılabilmesi önem taşıyor. Türkiye’ye daha fazla yabancı yatırım çekmeye çalışıldığında kayıt dışı ciddi bir problem olarak önümüze çıkıyor. TÜİK verilerine göre kayıt dışı istihdam, yüzde 45-50 civarında… Şirket ölçeğine göre dağılımı değerlendirilince istihdamın yüzde 75’inin küçük ve nispeten orta ölçekli şirketler tarafından gerçekleştirildiği biliniyor. Bu durumda basit aritmetik, küçük ve orta ölçekli firmalarımız için çalışanların çok büyük bir bölümünün kayıt dışı olmasını gerektiriyor. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun bu soruna bir çözüm getireceğine inanıyorum. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda kurumsallaşma büyük önem taşıyor. Bu konuda ciddi bir atılım da başladı. Önümüzdeki dönemde Yeni Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde aile şirketlerinin kurumsallaşmasına yönelik çalışmalar hızlandıkça, kayıt dışı ile mücadele de sürecek. Yeni ve yaygın bir vergi reformu da kayıt dışı ile mücadeleyi daha etkin bir konuma getirecek.

EĞİTİM:

İnsan sermayesine yapılacak yatırımın önemi giderek artıyor. Türkiye’nin eğitim reformu, Türkiye’nin daha nitelikli, daha teknolojiyle bütünleşmiş bir işgücü yaratabilmesinden geçiyor. Bu bağlamda eğitimle-işgücü arasındaki uyumsuzluğu da giderebilmek gerekiyor.

Cari açık:

Türkiye, uzun dönemde üretim yapısını daha rekabetçi hale getirerek, ticaret fazlası yaratma açısından kendisini geliştirmeli. Burada da uzun ve yapısal bir süreçten, kapsamlı bir dönüşümden bahsediyoruz. Cari açıkla ancak bu şekilde mücadele edebiliriz. Kısa vadede bizim için önemli olan cari açıktaki finansmanı yönetmek olacak. Bu durum, çeşitli fon girişleriyle sağlanabiliyor gibi gözüküyor. Önümüzde bu konuyla ilgili bir tehlike görmüyorum ama uzun vadede bunu bir paradigma olarak değiştirmemiz gerekiyor.

İşsizlik:

Türkiye’nin katılaşmış bir işsizlik rakamı var. Türkiye, demografik olarak işgücündeki seyrin en yukarı noktaya geldiği bir döneme giriyor. Eğitim ve iş dünyası işbirliği artmalı. Gençlerin eğitimine uygun iş ortamları ve iş dünyasına uygun bir eğitim altyapısı hazırlanmalı. En önemli konulardan biri de vasıf uyumsuzluğu... İşsizlikle ilgili en önemli mücadele, bu konuda verilmeli. Ayrıca tartışılan güvenceli esneklik gibi modeller de bulunuyor. Esneklik konusu Avrupa’da  yaygınlaşmış durumda. İşgücü piyasalarının da esneklik modellerini işsizlikle mücadelede kullanabildiğini görüyoruz. Sosyal güvence boyutu ihmal edilmemeli. İşgücü piyasalarının da işsizlikle mücadeleye uyumlu hale getirilmesi ve bazı kısıntıların giderilmesi şart.

Enerji:

Yeni düzende ekonomik büyüme, enerjide arz güvenliğinin sağlanması ve iklim değişikliği ile mücadele gibi birbiriyle iç içe geçmiş konularda küresel çözüm arayışları ön plana çıkacak. TÜSİAD olarak enerji sektöründeki öncelikli alan enerji piyasalarının serbestleştirilmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi, enerji verimliliğinin sağlanması ve bütün sürecin sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde oluşturulması olacak. Enerji denkleminin arzu edilen şekilde çözülmesi için, 2023 vizyonu ile hazırlanmış enerji ve iklim politikalarının hayata geçirilmesi yönünde gerekli ortam sağlanmalı.

‘Bu Gençlikte İş Var’ Projesine İlgi Büyük

Doğrudan üniversite gençliğine YÖNELİK olarak düzenlenen  'Bu Gençlikte İş Var' projesinde dereceye giren gruplar ve iyi iş fikirleri, 24 Mayıs’ta Ankara Hilton Oteli’nde düzenlenen ödül töreni ile kamuoyuna tanıtıldı. İşgücüne katılan genç sayısının önümüzdeki yıllarda artmaya devam edeceğini vurgulayan Ümit Boyner, bu çerçevede istihdam yaratılması gerektiğini ifade ederek, bu hedefin gerçekleşmesi yolunda gençlerin iyi bir eğitim alması, yetkinliklerini geliştirmeleri ve girişimciliğe özendirilmelerinin son derece önemli olduğunu söylüyor.

Gençlerin, geleceğe bakarken kendilerini sadece iyi bir firmada çalışanlar olarak değil, geleceğin başarılı iş insanları olarak da görebilmesini arzu ettiğini belirten Boyner, sözlerine şöyle devam ediyor: “Çok sayıda genci bu yarışmaya çekebildik. İstihdam ve teknoloji arasındaki bağlantının ne kadar önemli olduğu konusunda gençler çok yapıcı ve bilinçli projelerle geldiler. Buradan aldığımız geri dönüşlerle önümüzdeki sene bu projeyi daha da genişleteceğiz. Projenin inşaatını ODTÜ ve Bilkent üniversitesindeki öğrenci birlikleri gerçekleştirdi. Ödüllendirmeden projenin yönetimine kadar katılımcı oldular. 

ODTÜ ve Bilkent dışında farklı üniversitelerle de işbirliği yapacağız. Yarışmaya 102 proje katıldı. Öğrenci sayısı ise 500’ün üzerindeydi. Ön elemeyi geçen 15 proje yarışmaya devam etmeye hak kazandı. Diğer üniversitelerden de bu konuda talep gelmeye başladı. Önümüzdeki sene bu yapıya en aşağı 2-3 üniversite daha eklemek istiyoruz.” ‘Bu Gençlikte İş Var’ projesi kapsamında birincilik ödülünü nanoteknoloji uygulamaları yardımıyla enerji üretimine yönelik projeleriyle ODTÜ öğrencileri Serol Türkyılmaz ve Levent Beker kazandı. İkincilik ödülü ise yüksek yalıtım özelliğine sahip doğa dostu yalıtkan ürün geliştirme projesi ile Bilkent öğrencileri Mustafa Kemal İşen ve İrem Özcan’a verildi. Mansiyon ödülüne ise geri dönüşümlü asfalt üretimini artırma amaçlı projeleriyle Bilkent Üniversitesi öğrencileri Berkay Türkben ve Hesamoddin Nabavi layık görüldü. Ödül kazanan projelere ücretsiz sanal ofis hizmeti, hukuki danışmanlık, mali müşavirlik ve muhasebe desteği, reklam tasarımı hizmeti, özel sektör kuruluşlarına vizyon ziyareti ve başarı ödülü gibi iş geliştirme desteğine yönelik ödüller verildi. Projenin önümüzdeki yıllarda diğer üniversitelere ve şehirlere de yaygınlaştırılarak devam ettirilmesi hedefleniyor.

Ümit Boyner kimdir?

UnIversIty of Rochester’da ekonomi eğitimi alan Ümit Boyner, iş hayatına 1985 yılında Chemical Mitsui Bank’ta başladı. İki yıl süren bankacılık deneyiminin ardından altı yıl boyunca farklı şirketlerde finansman yöneticisi olarak görev yaptı. 1996’da Boyner Grubu’nun holdingleşme stratejisi ile birlikte finansmandan sorumlu başkan yardımcısı olarak görev aldı. 2002’deki yapılanmanın finansman ve yatırım konularından sorumlu yönetim kurulu üyesi olarak hizmet veren Boyner, 2005’te TÜSİAD Dış Tanıtım Komisyonu’ndan sorumlu yönetim kurulu üyesi oldu. Bu süreci 2007’de başkan yardımcılığı takip etti.  KAGİDER’de kurucu üye ve dört yıl başkan yardımcılığı yapan Boyner, Özel Sektör Gönüllüleri Derneği’nde de iki yıl başkanlık görevini üstlendi. Sualtı Arkeoloji Vakfı, TEGV ve Tohum Otizm Vakfı’nda mütevelli heyeti üyesi olarak faaliyet gösteren Boyner, 2008’den bu yana Carnegie Endowment for International Peace, Ortadoğu Bölümü Danışma Kurulu Üyesi olarak görev yapıyor. Ocak 2010’dan bu yana da TÜSİAD’ın yönetim kurulu başkanı...

Hobilerine eskisi kadar vakit ayıramıyor

Kick-box, dalış, kayak gibi dinamik hobileri olan Ümit Boyner, TÜSİAD başkanlığıyla birlikte bu hobilerine eskisi kadar sık vakit ayıramıyor. Ailece en büyük sığınakları olan Cunda Adası’ndaki yazlıklarına bile çok az gidebildiklerini ifade eden Boyner, “Bu tempoda hobiye vakit kalmıyor. Bütün kış boyunca yazlığımıza bir kere gidebildik” diyor. Egeli olduğu için özellikle zeytinyağlı yemeklerde hayli iddialı olan Boyner, bu koşuşturmaca içinde mutfağa girip yemek yapacak zamanının hiç kalmadığını söylüyor. Boyner, aile hayatı ve iş hayatı arasında nasıl denge kurduğunu ise şöyle anlatıyor: “En küçük oğlum Murat, 15 yaşında ve bizim yanımızda. Büyük oğlum Sinan, üniversiteyi bitirdi ve şu an Washington’da staj yapıyor. Küçük kızımız da üniversite son sınıfa geçti. Onların da gündemi yoğun olduğu için kaliteli zaman geçirmeye özen göstermeye çalışıyoruz.” Spor yapacak vakit bulamadığı için evde kendisine farklı bir alan yaratan Boyner, yürüyüş yaparak form tutuyor.

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde