Erdoğan'dan toplantıya gelmeyen yazarlara sitem

Erdoğan'dan toplantıya gelmeyen yazarlara sitem

Dolmabahçe'deki Çalışma Ofisinde yazarlarla bir araya gelen Erdoğan, gelmeyen yaarlara sitem etti?

Erdoğan'dan toplantıya gelmeyen yazarlara sitem
16px
24px
17.04.2010 18:06
ABONE OLgoogle

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bir kalemin sahibi 'ben AK Parti'ye kökten karşıyım, onun için bu davete katılmıyorum' derse bu bizi incitir, zaten sıkıntı burada. Burada, bu kahvaltıda bulunmak kimseye bir şey kaybettirmez" dedi.

Dolmabahçe'deki Çalışma Ofisinde yazarlarla bir araya gelen Erdoğan, Sabahattin Ali, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Abdi İpekçi, Hrant Dink, Metin Altıok, Muhlis Akarsu'nun sadece ve sadece fikirlerinden dolayı, yazılarından dolayı kurşunların ve kirli senaryoların hedefi olduklarını söyledi.

Her birinin mefkuresi, dünya görüşü, memleket meselelerine bakışı, siyaset anlayışı veya siyasi yaklaşımının farklı olduğunu vurgulayan Erdoğan, ancak bütün bu farklılıklara rağmen, onların kelimeleri, kavramları, kaderleri, en önemlisi de aşkları ve sevdalarının aynı olduğunu söyledi.

Saydığı isimlerin hepsinin karanlık odakların, karanlık senaryoların, karanlık emellerin kurbanı olduklarını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:

"Bugün görüyoruz ki, toplumumuz içindeki farklılıkları yok sayan, yadsıyan anlayışlarla, farklı düşüncelere tahammül gösteremeyen, toplumumuz arasında suni ayrışmalar üretmeye çalışan anlayış aynı kaynaktan beslenmektedir. Komplolar, insanımızı birbirine düşürmek için yapıldı ama bu aziz millet kardeşliğini her şeyin üzerinde tuttu. Karanlık senaryolar demokrasiyi, milli iradeyi vesayet altına sokmak için, milletimizin temel meselelerinin çözüm yoluna girmemesi için devreye konuldu. Cemil Meriç, 'Ağaç, kökleriyle yaşar, insanlar da' diyor. Onların kökü aslında bu topraklardaydı. Bu toprakların mayası farklılıkları yok sayan değil, zenginlik olarak gören bir anlayış üretmiş tir. Bu ülkede tek tipçilik, hoşgörüsüzlük, dayatmacılık inanıyorum ki arızidir, zorlamadır. Bu topraklarda ancak sevgi çiçekleri yeşerir.

Ancak bir kalemin sahibi, örneğin biz şu anda milletimizin takdiriyle, iradesiyle iktidardayız. 'Ben AK Parti'ye kökten karşıyım, onun için bu davete katılmıyorum' derse bu bizi incitir, zaten sıkıntı burada. Burada, bu kahvaltıda bulunmak kimseye bir şey kaybettirmez. Burada bulunuruz, konuşabildiğimiz kadar konuşuruz, buradan dönüşte hiçbir zaman kimsenin geleceğe yönelik iradesi, tavrı değişsin böyle bir şey yok. Çünkü buradan çıkışta kalınl ık makinesi, torna makinesi yok. Bunu böyle görmek durumundayız."

Başbakan Erdoğan, sanatın dili ile siyasetin dilinin elbette farklı olduğunu belirterek, "Ancak ben şunu tüm samimiyetimle söylüyorum. Bir siyasetçi olarak, bir milletvekili, bir genel başkan, bir başbakan olarak, sözün gücüne, sözün önemine, sözün ağırlığına bütün kalbimle inanıyor, sözün dilden değil, kalpten, gönülden söylenmesine çok büyük bir hassasiyet ve önem atfediyorum" diye konuştu.
"Sürç-i lisan ettiğimiz, kastı aştığımız, yanlış anlaşıldığımız, öfkelendiğimiz zamanlar olabilir" diyen Erdoğan, ancak siyasetin gündelik ve güvenilir uzak söylemini, seviyeli, ağırlığı ve inandırıcılığı olan bir üsluba dönüştürmek için arkadaşlarıyla tam bir hassasiyet içinde olduklarını söyledi.
Söze gösterdikleri hassasiyeti, Türkiye'nin meselelerinden de esirgemediklerini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ben, sürgünleri, mahpusları, mahkumları sayarken, elbette son dönemde yaşanan olumsuzlukları da unutmuyorum. Eşber Yağmurdereli'yi, Şanar Yurdatapan'ı, Fikret Başkaya'yı, Şamil Tayyar'ı, Hakan Albayrak'ı elbette unutmuyorum. Bu ülkenin Nobel ödüllü yegane yazarı Orhan Pamuk'a reva görülenleri elbette hatırımdan çıkarmıyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda devasa adımlar attık. Birçok yasalar değiştirdik, belki değiştirilmesi gerekenler var, hepsini hallettiğimizi iddia etmiyorum.

Eksiklerimiz var ama bunların da giderileceğini ve giderilemeyişi önündeki engelleri anlatmaya ne zaman yeter ne de hani 'Ağlarım, anlatamam/Hissederim, söyleyemem/Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım' ifadesi var ya bir de bu var. Ama daha alacak çok yolumuz olduğunu biliyorum.

Türkiye'de ifade özgürlüğü ne kadar daraltıldıysa, kronik meseleler o kadar ağırlaşmış, çözüm iradesi o kadar zayıflatılmıştır. Düşünce ne kadar tehlikeli görüldüyse, düşünürler ne kadar baskı altına alındıysa, Türkiye o kadar geri gitmiş, demokrasi ve milli egemenlik o kadar sıkıntı yaşamıştır. Elbette suça itilen çocuklar bizim görüş alanımızın, ilgi alanımızı n dışında değil, bunlarla ilgili çalışmalarımız var. Elbette Hakkari'de hiç onaylamadığımız muameleye maruz kalan çocuk, İstanbul'da molotofkokteyli sonucu hayatını kaybeden kız yavrumuz, Samsun'da, Van'da saldırıya uğrayan siyasetçi bizim gündemimizin uzağında değil. Atılan yumruklar nasıl bu ülkenin barışına kastediyorsa, sokakları savaş alanına çevirenler de ülkenin huzuruna kastediyor."

Başbakan Erdoğan, hükümet olarak, Türkiye'nin meselelerini çözmek i çin çıktıkları bu yolda, ne tür engellerle, engellemelerle karşılaştıklarını, statükonun her adımlarında nasıl önlerini kesmeye çalıştığını herkesin çok iyi bildiğini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ece Ayhan, 'Devlet dersinde' öldürülenlerden bahsediyor, 'her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır' diyor. 'Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük velhasıl onlar vurdu, biz büyüdük kardeşim' diyor. Evet, bu kardeşiniz, kanunları, tüzükleri yaşayarak öğrendi ve bugünlere geldi. Hakkı, hukuku savunmanın önce hukukun çağdaş standartlara kavuşmasından geçtiğini çok iyi biliyoruz.

İleri demokrasiye, güçlü bir ekonomiye kavuşmanın ancak demokratik bir anayasayla, çağdaş bir hukuk sistemiyle olduğunu artık çok daha iyi anlıyoruz. Bunu dünyayı dolaşarak bizzat yaşıyoruz. Atilla İlhan'ın dediği gibi, 'Yaraya tuz basarak', Aşık Veysel'in ifade ettiği gibi 'Uzun ince bir yoldayım/gidiyorum gündüz gece diyerek' menzile ulaşmanın mücadelesi içinde olduk. 'Dert adamı yollara düşürür' diyen Mevlana'ya, 'Derdim vardır, onun için inilerim' diyen Yunus'a kulak vererek bu uzun yolculuğa çıktık. Kitapların yakıldığı, yasaklandığı, suç sayıldığı, hatta suç delili sayıldığı, şiir okumanın mahkumiyet getirdiği günlerden bugünlere ulaştık. Elbette eksikler var, elbette ideale ulaşmış değiliz ama artık dün konuşulmayanların, konuşulamayanların serbestçe konuşulduğu, dün dokunulmayanlara dokunulduğu, Türkiye'nin her meselesinin demokratik bir olgunluk içinde tartışılabildiği bir sürecin, devam eden bir sürecin içindeyiz." 

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde