Ekonomi Yönetimi’nin tek çatı altında toplanmasının avantajını yaşadık

Ekonomi Yönetimi’nin tek çatı altında toplanmasının avantajını yaşadık

Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil: Geçtiğimiz Pazar akşamı dolar kurunun 7,20’li düzeylere gelmesinin ardından son derece önemli ve etkili birçok tedbir arka arkaya geldi.

Ekonomi Yönetimi’nin tek çatı altında toplanmasının avantajını yaşadık
16px
24px
15.08.2018 18:19
ABONE OLgoogle

Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, son dönemde dolar kurunda yaşanan gelişmelere ilişkin açıklama yaptı...

Hazine ve Maliye Bakanlığı, BDDK, TCMB, SPK ve Hazine, piyasalarda yaşanan hareketlilik karşısında aksiyonlarını çok hızlı ve seri bir biçimde aldı. Yüksek koordinasyon gerektiren bu aksiyonlar ekonomi yönetiminin tek bir çatı altında toplanmasının önemini ispatladı. İleriye yönelik yapısal tedbirler de böyle bir yapıda daha hızlı ve etkin gerçekleşecektir.

Ekonomi yönetimi ile bankalar arasında son derece açık ve etkin bir iletişim söz konusu. Geçtiğimiz birkaç haftalık süre içinde bunu hep birlikte yaşadık. Sorunlarımız, yapılması gerekenler açık ve gerçekçi bir yaklaşımla karşılıklı olarak paylaşıldı.

Şu anki öncelik yaşamakta olduğumuz piyasalardaki hareketliliğin bir an önce önlenmesidir. Bu konuda bir seri önemli aksiyonlar alındı ve bunların sonuçlarını görmeye başladık. Önümüzdeki dönemde eminim sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için gerekli aksiyonlar da gelecektir.

Piyasalarda yaşanan hareketliliğin sadece makro veriler ile açıklanması mümkün değildir

Piyasalarda yaşanan bu hareketliliğin sadece ekonomik makro verilerle açıklanması mümkün değil. Ülkemizin bankacılık sektörü sağlam ve likit, ekonomimizin güçlü tarafları çok.

USD/TL kurunda Ağustos’un ilk haftasında olağanüstü bir hareketlilik yaşandı. Döviz opsiyon piyasalarında dolar/tl volatilitesi %60 seviyelerine kadar çıktı. Alınan önlemlerle bir miktar gerilese de halen %50’li seviyelerde. Bu belirtilen oranlar 2008’de, küresel ölçekte tüm ülkeleri etkileyen küresel finansal kriz döneminde görülen en yüksek seviyelerin bile üzerinde. TL’nin dolar karşısında son 10 yıldaki volatilite ortalamasının %10’lar mertebesinde olduğunu göz önüne alırsak, bunun ekonomik temellerle bağdaşmadığı çok açık.

Alınan tedbirler ardışık bir biçimde geldi ve piyasalarda etkisi görülmeye başlandı

Geçtiğimiz Pazar akşamı dolar kurunun 7,20’li düzeylere gelmesinin ardından son derece önemli ve etkili birçok tedbir arka arkaya geldi.

İlk olarak BDDK yurt iç bankaların TL verip döviz aldıkları swap ve benzeri işlemler toplamının öz kaynaklarının yüzde 50'sini geçemeyeceğini duyurdu. Bugün de bu oran %25’e indi. Türk Lirası yurtdışı piyasalarda daha az bulunur ve daha pahalı hale geldi, ek döviz talebi yaratılmasının da önüne geçildi. Bunun yansıması olarak spot döviz piyasası sakinleşti ve geriledi.

Ardından TCMB iki dizi önlem aldı:

TL zorunlu karşılık oranları tüm vadelerde 250 baz puan indirildi. Yabancı para yükümlülükler için de belli vadelerde zorunlu karşılık oranları 400 baz puan indirildi. Bu değişiklikle finansal sisteme 10 milyar TL ve 6 milyar USD ile 3 milyar USD tutarında altın cinsinden likidite sağlandı.

TCMB bankaların döviz depo limitlerindeki teminat ve vadelerde esnekliğe gitti ve kullanabilecekleri tutarı 50 milyar USD’ye çıkardı.

Tüm bunlara ilaveten TCMB’nin son birkaç gündür 1 haftalık repo ihalesi açmamasının da 150 bps’lik bir sıkılaştırma etkisi oldu.

Bilgi kirliliğine karşı hepimize önemli sorumluluklar düşüyor

Maalesef bu süreçte önemli bilgi kirliliği yaşandı. Ortalıkta gerçeği yansıtmayan birçok söylenti dolaştı. Bu tür hassas durumları daha soğukkanlı yönetmemiz gerekir. Güven unsuru ekonomide önemlidir. Güven ortamını sarsıcı söylentilere itibar etmememiz ülkemizin menfaatinedir.

Sonuçta sistemde mevduatta önemli bir çıkış olmadı, panik yaşanmadı. Halkımız sağduyulu davrandı, Bankalarımız da hazırlıklı ve likitti.

Sonuçta sistemde mevduatta önemli bir çıkış olmadı, panik yaşanmadı. Halkımız sağduyulu davrandı. Bankalarımız olası talebe karşı oldukça hazırlıklı ve likitti. Ayrıca bankalarımız, geçmiş yıllardan gelen önemli bir kriz yönetimi tecrübesine sahipti. Bu da önemli bir avantaj oldu.

Örnek vermek gerekirse dün Akbank müşterileri yaygın bir şekilde döviz satışı yapmaya başladı ve Türk Lirası’na olan güvenini gösterdi. Bankamızda dün müşterilerimizin döviz satışları alışların 3 katı oldu.  Bizdeki verilerden hareketle, piyasada dünkü döviz satışlarının 1,5 milyar USD civarında olduğunu tahmin ediyoruz.  Bunun etkilerini kurlardaki iyileşmeden de hissedebiliriz. Ayrıca efektif hareketlerinin de artık piyasada normal seyrine döndüğünü söyleyebiliriz.

“Serbest Piyasa Ekonomisi kurallarından asla taviz vermeyeceğiz” mesajı önemlidir

Gerek Cumhurbaşkanımız gerekse Hazine ve Maliye Bakanımız tarafından vurgulanan “serbest piyasa ekonomisi kurallarından asla taviz vermeyeceğiz” mesajı önemlidir. Ülkemizin yılda yaklaşık 165 milyar USD ihracat ve 250 milyar USD ithalat hacmi vardır. Türkiye küresel ticarete entegre bir ekonomidir. Bu dış ticaret yapısıyla örtüşmeyen bir anlayışı piyasada speküle etmenin bir anlamı da, faydası da yoktur.

Ekonomizin güçlü yanları çok. Karamsarlığa kapılmaya gerek yok.

Türkiye genç, dinamik, girişimci ruha sahip, altyapısı kuvvetli bir ülke. Ekonomimiz zaman zaman volatil ortamlardan geçse de, karamsarlığa kapılmaya gerek yok. Türkiye’nin demografik yapısı son derece kuvvetli. Bulunduğumuz coğrafyanın kendine göre bir takım zorlukları olsa da, uzun vadede sağlayabileceği avantajlar çok.

Harcamalarımızdaki bir takım artışlara rağmen bütçe açığımız %2 seviyelerinde ve de birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkenin altında. Kamu borcumuzun milli gelire oranı oldukça düşük.

Cari açık ve yüksek enflasyon gelişim alanlarımız. Bunları yapısal tedbirlerle iyileştirmek durumundayız. Alınacak aksiyonların ana hatlarını geçtiğimiz hafta Hazine ve Maliye Bakanımızdan dinledik. Eylül ayı gibi bu program rakamsal veriler ve aksiyon planı ile daha da somut hale gelecektir. Ülkemizin sürdürülebilir büyümeyi sağlayabilmesi için yapısal reform yapmasına ihtiyaç var. Seçimlerin geride kalması ile birlikte bunu gerçekleştirebilecek yeterince süremiz var. Bu önemli bir şans. Bu süreyi ülkemizin iyi değerlendirmesi ve reformların artan hızla devam etmesi gerekir.

Dünyada da daha zor ve belirsiz bir döneme giriyoruz. Artan korumacı politikalar, ticaret anlaşmazlıkları, FED başta olmak üzere olası faiz artışları ve eskisine oranla giderek azalacak likidite gelişmekte olan ülkeleri zaman içinde daha da zorlayacak. Yapısal tedbirleri, ülkemizden bağımsız bu nedenlerden dolayı da hızlandırmamız gerekir.

İlgili Bakanlığımızı yapısal tedbirler konusunda çok kararlı görüyoruz.

Bankacılık sektörü, Türkiye ekonomisinin en kuvvetli unsurlarından bir tanesi.

Güçlü bir bankacılık sektörümüz var. Sektör şokları karşılayabilecek yükseklikte bir sermaye yeterlilik rasyosuna sahip. Türk bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik rasyosu yasal limitlerin çok üzerinde. Haziran 2018 itibariyla %16,3 olan bu rasyonun BDDK’nın yeni düzenlemeleri ile birlikte bugünlerde de benzer seviyelerde olduğunu düşünebiliriz.

Bankacılık sektörü oldukça likit. Bankalarımızın yurtdışı muhabirlerde yaklaşık 24 milyar USD parası var. Buna ilaveten TCMB nezdinde rezerv opsiyon mekanizması kapsamında bulundurdukları döviz miktarı 28 milyar USD.  Ayrıca bankaların TCMB’de bulundurduğu YP zorunlu karşılık tutarı 41 milyar USD. İhtiyaç duyulması halinde YP zorunlu karşılıklara indirim gelebilir.

TCMB ayrıca bankalara döviz depo piyasasında 50 milyar USD tutarında imkân sağlamıştır.

Büyümenin sürdürülebilir olması için gerekli olan adımlar gelecektir.

Cari açık ve enflasyonu düşürmeye yönelik politikalar önümüzdeki günlerde öncelikli hale gelecek. Spot piyasada gözlenen kur düşüşünü kalıcı kılabilmek, Türkiye için geçerli risk priminin gerilemesi ile sağlanabilecek. Bu da başta cari açık ve enflasyon olmak üzere,  yapısal reformlara yönelik kararlı adımların devamı etmesiyle mümkün olacak.

Ekonomimizin temel sorunlarından biri yatırım ihtiyacının yurtiçi tasarrufların üzerinde seyretmesi.  Sadece bu yatırım talebi bile ülkemizin büyüme potansiyelinin ne kadar yüksek olduğuna işaret ediyor. Ancak bu yatırım talebinin sonucunda dış kaynak ihtiyacı ve bunun yansıması olarak da cari açığı gözlemliyoruz. Büyümeyle cari açığın arasındaki bu ilişkinin azaltılması için tasarruf oranlarının artırılması amaçlı makro-ihtiyati tedbirler ve verimlilik artışının sağlanması gerekir.

Bu bağlamda halihazırda sinyali verilen kamu maliyesinde tasarrufları artırıcı tedbirler, hem cari açığı hem de enflasyonu olumlu etkileyecek ve Türkiye’nin risk primini düşürecektir. Mevcut kamu borç yükü/milli gelir oranımız %28 gibi, göreli olarak oldukça düşük diyebileceğimiz bir seviyede. Bütçe açığı/milli gelir oranımızın kalıcı olarak %2’nin altında seyretmesi ve bu yönde verilecek hedefler, piyasa dengeleri açısından da çok destekleyici olacaktır.

Bir başka önemli konu da dış kaynak kullanımında uzun vadeli finansman sağlanmasıdır. Bankacılık sistemimiz bu konuda iyi bir performans gösterdi. Her zaman olduğu gibi ekonomimizin gelişmesi için kaynak tedarik etmeye devam edecek.

Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler bizi çok daha yenilikçi, dinamik bir makro ekosisteme götürüyor. Dolayısıyla teknolojik gelişmeleri ön plana alan, bilgi temelli, kapsayıcı politikalar Türkiye’nin büyüme potansiyelini yukarıya çekecek ana faktörlerdir. Türkiye, gelişmekte olan ülkeler içinde, dünyada takip edilen en önemli piyasalardan biri. Önümüzdeki dönemde de doğru politikalarla ekonomik atılımlarına ve refah artışına devam edeceğine inanıyoruz.

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde