Demeç verince vergi memuru gelir korkum yok

Demeç verince vergi memuru gelir korkum yok

TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer'den sert açıklamalar: 17-25 Aralık ve sonrasında yaşananlar nedeniyle gerek Emniyet Teşkilatı'nda gerek yargıda görevden almalar, Türkiye'de vatandaşın yargıya güveninde ciddi erozyon oldu

Demeç verince vergi memuru gelir korkum yok
16px
24px
14.12.2014 18:47
ABONE OLgoogle
Siyaset sokakta da yapılır parkta da

Meltem Ersoy'un röportajı

Bu hafta, yaklaşık 7 aydır TÜSİAD Başkanlığını yürüten Haluk Dinçer ile biraraya geldik, gündemde ne varsa konuştuk. Dinçer, hiçbir soruya, deyim yerindeyse, 'kaçamak' cevap vermedi, fikirlerini söyledi. Ortaya ekonomi ve siyasete dair pek çok konuya dokunan bu röportaj çıktı:

*** Çözüm sürecini destekliyorsunuz ama eleştirileriniz de var, ne olup bittiğine dair yeterince bilgi sahibi hissediyor musunuz?

Çözüm sürecini başından beri destekledik. Kürt sorununa çözüm arıyoruz. Hükümet bunu demokratikleşme projesi olarak görüyor ki, bu doğru bir bakış. Zaten Türkiye bu demokratikleşmeyi gerçekleştirmiş olsaydı, bugün bunları yaşamazdık. Başbakan Yardımcımız Yalçın Akdoğan ile iletişim içerisindeyiz. Geçen hafta TÜSİAD'ı ziyaret etti ve yönetim kurulunu süreçle ilgili bilgilendirdi. Eleştirilerimiz tabii ki var, süreç yeterince şeffaf değil. Her gün konuşulanların raporlanması gibi bir durum olamaz tabii ama, bugünkü uygulamayla süper şeffaflık arasında bir denge kurulabilir. İkincisi bu süreç çok ağır ilerliyor. Bir eleştirimiz de muhalefet partilerimiz sürece dahil değil. Bu kadar köklü bir sorun yüzde 51 ile çözülemez. Meclis'te çoğunluğunuz var diye bu sorunu çözemezsiniz, ciddi kamuoyu desteği gerekir. Bugün İmralı ile konuşurken gerekmeyebilir, ama ileride 'Bu konuyu bu kadar rahat çözemezsiniz'diyoruz.

***Özerklik tartışmaları yaşanıyor yeniden, özerklik tartışılabilir mi kırmızı çizgi mi?

Benim anladığım Yalçın Akdoğan'ın anlattıklarından anladığım özerklik tam olarak masada yok. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi var. Bir bölgedeki yerel yönetimin daha güçlendirilip diğerlerinin bu gücün aşağısında kalması gibi bir durum yok. Detayları çok belli olmasa da, benim paylaşılanlardan anladığım bu. Her halükarda biz her şeyin konuşulması gerektiğini düşünüyoruz, yani özerklikse de konu, onun da konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. 

*** Son günlerin tartışmalarından biri: Sizce siyaset sokakta da yapılır mı?

Tabii ki yapılır. Demirel'in bir lafı vardır: Yollar yürümekle aşınmaz diye, o başka manada söyledi ama yürünsün demek de istedi aslında. Demokrasilerde siyaset parklarda da yapılır, Gezi Parkı'nda da yapılır, sokaklarda da yapılır. Meydanlarda da yapılır, kahvelerde de yapılır. Sokakta molotof kokteyliyle siyaset tabii ki yapılmaz. Ama sokakta, meydanlarda konuşulur, siyaset yapılır, normaldir bu.

Van'a mutlaka gideceğiz

Dinçer, "Van'a ziyaretimiz 6-7 Ekim nedeniyle ertelendi ama mutlaka gideceğiz" diyor. 

Demeç verince vergi memuru gelir korkum yok

*** Yolsuzluk Raporu açıklarken ya da 'paralel yapı' iddialarıyla ilgili değerlendi yaparken 'Tepki çekerim' diye endişe taşıyor musunuz?

Yok, böyle bir endişe taşımıyoruz biz. Yani gerek Hükümet ile gerek muhalefetle sağlıklı ilişkiler içerisinde olduğumuzu ve sağlam bir diyaloğumuz olduğunu düşünüyoruz. Üslubumuza dikkat ediyoruz, saygılı ve açık olmaya çalışıyoruz. Ama TÜSİAD herhangi bir konuda tespitini, düşüncesini söylerken 'Acaba birilerini kızdırır mıyım' diye endişe taşımıyor. Bizim ikincil bir düşüncemiz, gizli bir gündemimiz yok. Bu ülke hepimizin. Bir eleştiri getiriyorsak, bir tespit yapıyorsak, burada sorun olmaması lazım. Ben bu hafta bir toplantıda Sayın Babacan'ın karşısında konuşma yaparken 'Yapısal reformlarda geciktik' dedim, o da bana otururken 'Ağzına sağlık' dedi.

*** Ama Ali Babacan hükümetin en makul ismi olarak görülüyor zaten...

Hayır, mesela Adalet Bakanı'na da söyledim. 'Vatandaş yargıya güvenmiyor' dedim. Bu şimdi ne demek, 'Vatandaş iyi ki yargıya güvenmiyor' mu demek? Hayır. Ben diyorum ki 'Bu bizim ülkemizin ortak sorunu, vatandaş mahkemelere güvenmiyor. Bir şeyler yapalım' diyorum. Dolayısıyla burada bana kızacak bir durum yok. Ben bir tespit yapıyorum. Biri çıkıp 'Hayır arkadaş, vatandaş yargıya güveniyor' diyorsa, buyursun ispatlasın. Bence güvenmiyor. Bizim kim olduğumuz da belli. Biz bu ülkeye yatırım yapan, dış ticaretini yapan, elini taşın altına koyan, bu ülkeyi sırtlayanlarız. Hangi TÜSİAD Başkanı gelirse gelsin fikrini söylüyor. Benden önceki Başkanlar da öyle. Kızgınlıklar olabiliyor, yanlış anlaşmalar olabiliyor. Biz hep doğruları söyledik. Muharrem Bey "Bu hukuk sistemi nedeniyle yabancı yatırımcı gelmez" dediği zaman 'Vatan haini' denildi. E tabi yanlış bir tespit bu. Bir kızgınlıkla söylenmiş bir şey bu. Çünkü Muharrem Bey bunu bir temenni olarak belirtmedi. Ümit Hanım da bitaraf bertaraf tartışmasında Anayasa referandumunda sunulan paketin içinde bazı maddeleri kabul etmediğimizi, bazılarını olumlu bulduğumuzu, dolayısıyla bu paketle ilgili bir karar veremediğimizi söyledi. E yani biz bunu söyleyemez miyiz? O maddelerden bir tanesi HSYK konusunda Hükümetin başına dert oldu sonradan. Nasıl söylediğimiz tabii ki önemli, üslup önemlidir, yiğidin hakkını yiğide vermek lazım. Olumlu bulduğumuz şeyleri de tabii ki söylüyoruz.

*** Muhalif düşünce dile getirmiş TÜSİAD Başkanı ya da üyesi kişilere vergi incelemesi yapıldığı konuşuldu. Siz de bir grubun yöneticisisiniz, vergi incelemesi korkusu taşıyor musunuz?

Hayır, taşımıyorum. Böyle bir korkum yok. Bizim Sabancı olarak zaten defterlerimiz açık, 12 tane halka açık şirketimiz var. Rutin denetimler de var. Bizim Sabancı olarak böyle vergi incelemelerinden korkacak hiçbir şeyimiz yok. Ben şahsen bir demeç verdim diye vergi memuru gelecek diye bir endişem yok. Böyle dedikodular olduğunu biliyorum, gerçeklik payını bilmem mümkün değil. Bizim tüm şirketlerimizde inceleme olmuştur, dönem dönem vergi cezası da olmuştur. Ama ben Haluk olarak, Haluk Dinçer olarak böyle bir endişe taşımıyorum, Sabancı yönetimi de böyle bir endişe içerisinde değil.

Başkanlık sürecek mi? 

*** Ocak'ta Genel Kurul olacak, tekrar 2 yıl Başkan mı olacaksınız?

Tüzüğe göre yönetim 2 yıllık seçilir. Ben de son 7 aydır, 2013-2014 programını devraldım ve yerine getiriyoruz. TÜSİAD'da bir süreklilik vardır, bir başkandan bir başkana TÜSİAD yeniden kurulmaz, dünya da yeniden keşfedilmez. Bir süreklilik, devam eden projeler vardır. Benim başkanlığım devam edecek mi, Genel Kurul'un takdiri. Bu konuda bir açıklama yapmıyorum ben. 

Din dersi lise sonda bile zorunlu olamaz bu tartışmalar boş

*** Din dersinin 1,2 ve 3. sınıflarda zorunlu olması, Osmanlıca'nın zorunlu olması gibi gelişmeler eğitim sisteminde ne kadar önem taşıyor size göre? 

Dünya ülkeleriyle yarışan bir Türkiye vizyonuyla Türkiye'nin eğitim sistemi arasında uçurum var. Mevcut eğitim sistemiyle ilk 10 ekonomiye giremeyiz. Türkiye'nin analitik düşünebilen, yüksek katmadeğer katabilecek üstün nitelikle insanlara ihtiyacı var. Bu varken, Türkiye maalesef Eğitim Şurası'nda çok gereksiz konulara takılıp kalmış durumda. Yani kocaman bir eğitim sorunu var, Türkiye dönüp dolaşıp 1,2,3. sınıflarda zorunlu din dersi ve Osmanlıca'yı konuştu. Çıka çıka bu çıktı. Bizim TÜSİAD olarak öğretmenlerin eğitimiyle ilgili önerilerimiz vardı, bunlar da girdi nihai rapora. Ama tabii esas konuşulan diğer konular oldu. Türkiye önceliklerini biraz karıştırıyor, bu zorunlu din dersinin konuşulacak tarafı yok. Burası laik bir ülke. Devlet vatandaşına herhangi bir inancı empoze edemez. Bu kabul edilemez, bunun tartışılacak bir tarafı yok. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde Türkiye'nin imzası var, orada bu çok açık. Din ve vicdan özgürlüğü, inanç özgürlüğü diyor. Zorunlu din dersi diye bir şeyin mümkünatı yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bir kararı var, bu karar bizim Anayasa Mahkemesi kararı kadar Türkiye'yi bağlar. Değil ilkokul 1. sınıfta, lise son sınıfta bile zorunlu din dersi veremezsiniz bu ülkede. Olmaz. Olamaz. Bu tartışmalar boş. Osmanlıca da buna benzer bir tartışma, tabii ki kişi seçmeli isterse öğrenir. Osmanlıca niçin zorunlu olsun? Hukuk okumak, edebiyat okumak isteyen insanlar ihtiyaç duyuyordur, tabii ki öğrensinler. Osmanlıca'ya karşı değiliz ama zorunlu olması nasıl olabilir, konuşulması bile boş. Kabul edilemez.

BANA DA HEP DİNLENİYORUM GİBİ GELİYOR

*** Telefon dinlemeleri listeleri çıkıyor, sizce siz de dinleniyor musunuz?

Bu telefon dinlemelerinde kim kimi dinliyor belli değil. Hangi dinleme legal, hangisi illegal, bilinmiyor. Hangisi uyduruk bir mahkeme kararıyla yapılan bir dinleme, o da belli değil. Bir de bir kısım da devletin içindeki 'illegal yapı'nın yaptığı dinlemeler var. Tüm bu tabloya bakınca bir kaos var. Devlete karşı çok ciddi bir güven kaybı var. Bana da her zaman dinleniyormuşum gibi geliyor zaten. Türkiye'de herkes dinleniyor gibi hissediyordur herhalde, bilmiyorum ama, benim etrafımda herkes dinleniyor gibi hissediyor. Bu hiç normal bir şey değil. 

2015'TEN MUCİZE BEKLEMEYELİM

*** 2015'te nasıl bir ekonomi bekliyorsunuz, Türkiye'nin düşük büyüme bandını kırma şansı var mı?

Dünya ekonomisi uzun dönemli düşük büyüme sürecine girdi. Türkiye'de olduğu gibi dünyada da yapısal reformlara ihtiyaç var. 2015 yılının zor bir yıl olacağı belli. Bu çok açık gözüküyor. Türkiye de yapısal reformları yapmakta geç kaldı. Türkiye son 3 yılda düşük büyüme bandına girdi. Bu seneyi muhtemelen yüzde 3 büyüme ile kapatacağız. Muhtemelen yapısal reformlar seçimden sonraya kalacak. İyi haber: petrol fiyatlarının düşmesi. Bu iyi haberi dengeleyecek şekilde jeopolitik riskler 1 sene öncesine göre çok daha büyük boyutta. İyi hikayelerle kötü hikayeler birbirini dengeler ve bu seneden çok farklı olmaz muhtemelen. Dolayısıyla 2015 senesinde de Türkiye ekonomisinden bir mucize beklememek lazım. Ama yapısal reformlar için mutlaka düğmeye basılması gerekiyor. Açıklanan paketlerde doğru bir önceliklendirme yapılması gerekiyor. O zaman belki 2016 yılında Türkiye asgari seviyede kabul edebileceğimiz yüzde 5 seviyesindeki büyümeyi yeniden yakalayabilir. 2015 bir seçim yılıdır, geçiş yılıdır. 1 Mart'tan itibaren Meclis kapanacak, seçim atmosferine girilecek. Yapısal reformlar yapılmadan yeniden yüzde 5 ve üzerine çıkmak mümkün gibi gözükmüyor.

Cumhurbaşkanlığı konutunun maliyeti Sayıştay'ın işi, bizim değil

*** Cumhurbaşkanlığı konutunun 1.3 milyar TL'lik maliyeti size göre çok mu?

Biz TÜSİAD olarak Türkiye'nin gündemindeki her konuyla uğraşmıyoruz. Bizim bu konuda ancak sistemsel önerilerimiz, tespitlerimiz olabilir. Bu konu sonunda bir bütçe konusudur. Bir bütçe yapılmış. Bu iş hangi bütçe dahilinde yapılmış, Sayıştay düzgün çalışıyor mu, bunun gibi sistemsel bir bakışımız var konuya. Bize göre Türkiye'nin kontrol mekanizmalara düzgün ayarlanmış bir Anayasa'ya ihtiyacı vardır. Halk tarafından seçilmiş, yüksek yetkilerle donatılmış bir Cumhurbaşkanı bizim parlamenter sistem anlayışımıza uymamaktadır. Bu konutun maliyetini TÜSİAD sorgulayacak değildir, bu sistemin sorgulaması gerekir. Türkiye'nin 400 milyar TL düzeyinde bir bütçesi var. Bu 400 milyarın her bir milyarını doğru mu yapıyorlar yanlış mı yapıyorlar diye sorgulayamayız biz. 

Şeffaflık yalnız mevzuatla olmaz

*** Geçtiğimiz haftalarda açıkladığınız Yolsuzluk Araştırması'ndan en çok aklınızda kalan, şaşırtan sonuç ne oldu?

Raporda sürpriz yok, sadece yazılı hale gelip masanın üzerine konunca insanlar bir bakıyor tabii. Benim için en çarpıcı 2 sonuç vardı: Yüzde 37 diyor ki 'Benim sektörümde yoğun biçimde ve yüksek montanda yolsuzluk var.' Yüzde 46'sı diyor ki 'Muhtemelen önümüzdeki dönemde Türkiye'de yolsuzluk artacak.' Bu iki bulgu çok önemli. Yani deniyor ki 'Türkiye'de yolsuzluk var ve artacak.' Böyle bir resim var. Bu ve OECD ile Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün araştırmaları üzerine Sayın Ali Babacan'ın şeffaflık paketi açıklaması geldi. Yakında açıklanacak herhalde.

*** Paketten ne bekliyorsunuz?

Olumlu buluyoruz tabii, ama sadece mevzuat değiştirmek yeterli değil. Uygulanmasının iyi yapılması, takibi ve denetimi lazım. Yoksa mevzuatı değiştirelim, Türkiye'de her şey güllük gülistanlık olur diye bir durum yok tabi. 

Son 1 yılda yaşananlar çağdaş normlara uymuyor

*** 17 Aralık'tan itibaren 1 yıl geçti, Türkiye'de bu süreç iyi yönetildi mi? Türkiye iyi bir sınav verdi mi?

Çok olumsuz değerlendiriyoruz. 17-25 Aralık ve sonrasında yaşananlar nedeniyle gerek Emniyet Teşkilatı'nda gerek yargıda görevden almalar, yer değişiklikleri ve benzeri gelişmeler dolayısıyla Türkiye'de vatandaşın yargıya güveninde ciddi erozyon oldu. Tam net olarak ne olduğu da anlaşılamadı, bir şeffaflığa kavuşturulamadı. Devletin içinde bir paralel devlet iddiası var, ama bu iddia net bir şekilde ortaya konamadı. İddia edilen paralel devletle yapılan mücadelenin iletişimi düzgün bir şekilde yapılamadı. Vatandaşın bu konuda neyi anladığını bilmiyorum, ama güveninde ciddi bir erozyon olduğunu biliyorum. Fakat tabii Hükümetin gündeminde bu 'paralel devlet'le mücadele o kadar baskın ki, esas yapılması gereken, yani bu güvenin yeniden tesis edilmesi arka planda kaldı. Geçen yine yargı paketi açıklandı, yine kendine has, bir saike yönelik önlemler var pakette. Makul şüpheler vs bunlarla uğraşıyoruz, ama esas temelde vatandaşın güvenini yerine koyacak bir adım biz göremedik.

*** O adımın ne olması lazım?

Devletin içinde eğer illegal bir yapılanma varsa bununla ilgili iletişimin çok daha şeffaf ve çağdaş normlara uygun şekilde yapılması gerekir diye düşünüyoruz. Şu anda bu yok.

*** Yolsuzluk iddiası ve paralel yapı iddiaları illa birbirini dışlar mı? Birinin olması diğerinin olmadığı anlamına mı gelir?

Bu kararı yargı süreci verecek, mahkemeler verecek. TÜSİAD'ın o doğrudur, bu doğrudur diye bir yargısı olamaz. Ama tabi burada başka bir iddia var: 'Devletin içinde illegal yapılanma var' deniyor. O zaman da her şey allak bullak oluyor. Bu çok ciddi bir iddia, bunun iletişiminin çok iyi yapılması gerek. Burada sorun var daha çok. Yoksa diğeri yargıya intikal etmiş bir olay. Bakanlar Yüce Divan'da mı yargılanacak, normal mahkeme mi görecek, burası başka bir süreç. Yargı süreci. 
Habertürk
E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde