Damardan arabesk tartışma

Damardan arabesk tartışma

Bu kez tartışma, klasik müziğin deha çocuğu Fazıl Say'ın sözlerinden çıktı.

Damardan arabesk tartışma
16px
24px
24.07.2010 21:47
ABONE OLgoogle

Çocukken pazar sabahlarından pek hazzetmezdim. Televizyonu açtığımda karşıma şık kıyafetler içindeki Hikmet Şimşek'in çıkacağını bilirdim. Bu kötüye işaretti. Çünkü alternatifi olmayan tek kanalın o zamanlar işkence gibi gelen ve bir türlü sona ermeyen "Pazar konseri" isimli programına maruz kalmak anlamına geliyordu.

Üstelik bu sıkıntımda yalnız olduğumu da söyleyemem. Çevremdeki çocukların hemen hepsi, Pazar Konseri'nden aynı şekilde sıkılır, ailesinden izin almayı başaran soluğu sokakta alırdı.

Ne zaman bir arabesk tartışması olsa aklıma istem dışı bir şekilde bu program gelir. Merhum Hikmet Şimşek'in Türk halkına klasik müziği sevdirme uğraşlarına karşı, arabeskin gittikçe yükselen, değişen ama iktidarını asla kaybetmeyen yolculuğunda, evden kaçan çocukların etkisini düşünürüm.

Gerçi hakkını teslim etmek gerek, Hikmet Şimşek o dönemin çocuklarına işkence gibi gelen programını Danny Kaye'in şovlarıyla süsleyip eğlenceli bir hale getirmeyi ve bazı insanları klasik müziğe yönlendirmeyi de başarmıştı. Fakat, Türkiye'de devletin bir kültür politikası olarak arabeskin karşısına koyduğu klasik müzik, modernleşme çabalarının garip bir tezahürü olarak kaldı.
 
Fazıl Say'ın çıkışı

Tesadüfi bir şekilde 12 Eylül referandumuna ilişkin tartışmalar eşliğinde arabesk yine gündemde. Bu kez tartışma, Hikmet Şimşek'i rahmetle anmamızı sağlayacak biçimde klasik müziğin deha çocuğu Fazıl Say'ın sözlerinden çıktı. "Arabesk yavşaklığından utandığını" söyleyen Say'ın Facebook'ta yaptığı yorumların "seçkinciliğin" sınırlarını zorladığına şüphe yok.
Burada Say'ın haklılığı ya da haksızlığı üzerinde duracak değilim. Benim ilgimi çeken Say ile ona karşı arabeski savunanların benzer tavırları.

Arabesk, Türkiye'de sosyal bilimcilerin her zaman ilgisini çekti. Martin Stokes'tan Attila İlhan'a kadar pek çok farklı isim bu konuda eserler verdi.

Fakat ortada hâlâ üstünde mutabık kalınan bir "arabesk" tanımı yok. Kimi bu tanımı köyden kente göç ile kimi de ezilenlerin isyanı üzerinden gerçekleştirdi.
Belki de en iyi tanımlamayı modernleşme teorilerinde bulmak mümkün. Mesela Immanuel Wallerstein'ın "modernleşmesini tamamlayamayan toplumların postmodernin tuzağına düşeceği" uyarısına kulak verilebilir. Buna göre modernleşmesini tıpkı bizim gibi tepeden inme yaşayan toplumlarda ara bir kültür oluşur. Ne tam köylü ne de şehirli. Arabeski de burada konumlandırmak mümkündür.
 
Devletin arabeskle imtihanı

Kronolojik olarak bakıldığındaysa devletin arabeske yaklaşımı hayli enteresan. İlk büyük çıkışını 70'lerde yapan arabeske devlet televizyonu başlangıçta sahip çıkmadı. 1978'de kitleleri peşinden sürükleyen Orhan Gencebay'ın ekran yasağı kaldırılınca büyük furya başlamış oldu.

12 Eylül ise arabesk için tam anlamıyla dönüm noktasıydı. Politikanın sanattan itinayla sıyrıldığı dönemde arabesk, kitleler için tam anlamıyla "aranan kan" olmuştu. Arabeskin üç büyükleri Orhan Gencebay, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur ekranlarda boy gösteriyor halk konserlerinde binlerce kişiyi kendinden geçiriyordu.

Öyle ki TRT'nin hep aynı boy sıralamasıyla ekranda terennüm eden Klasik Türk Musikisi heyeti bile bir süre sonra arabeskin cezbine kapıldı. Lakin hatasız kul olmazdı.
Devlet televizyonu da hatasını fark edip arabeskin karşısına rafine bir zevk olarak klasik müziği koydu. Fakat biraz geç kalınmıştı.

TRT, 2002'de arabeski yasakladığını ilan etti. Yüzlerce özel kanal varken bu karar komik olsa da devletin arabeske ilişkin tavrı açısından önemliydi.
Tüm bu süreçte, elitist bir bakış açısıyla arabeski tu-kaka ilan edenlere karşı özellikle sol kesimden onu kollayanlar da oldu.

Bugünse ortada tam bir karmaşa var. Arabeski savunanlar, faşizanlıkla itham ettikleri Fazıl Say'ı benzer bir tavırla ülkeden postalama çabasında. Öte yandan arabesk kültüre dokundurarak ülkeden ayrılma tehditlerine girişenler de en az onun kadar arabesk bir tavra imza atıyor.
Belki de arabeski yüceltmek ya da yerin dibine sokmak yerine Türkiye'de onun siyasetten müziğe kadar etkili bir gerçek olduğu kabul edilmeli.


Son günlerin başka bir tartışmasından bir örnekle bitirelim. Erdoğan'ın 12 Eylül mağdurları için gözyaşı dökmesinin arabesk olduğunu söylemek haksızlık olur. Ama onu savunmak isteyenlerin "O acıları anlamayan vicdansızlar ağlayamaz" demesi dibine kadar arabesktir. İnsana bir kilo üzüm yedirir.

Gökçe Aytulu/Referans

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde