Boydak'ı en çok etkileyen yer!

Boydak'ı en çok etkileyen yer!

Mustafa Boydak, en çok nerede huzur buluyor? Özel merakları ne? Nerden giyiniyor? En son hangi kitabı okudu?

Boydak'ı en çok etkileyen yer!
16px
24px
14.01.2009 14:43
ABONE OLgoogle

Feyzan E. Top/Emel Yiğit Kara Fotoğraf: Coşkun
Çeler/Gentleman

Biraz kendinizi anlatır mısınız?

Altı kardeşiz; dört erkek iki kız. Ben dördüncüyüm. 1963 doğumluyum. Babam rahmetli ailesine çok düşkün bir insandı. İşi gereği çok seyahat ederdi. Ama seyahatlerini çok kısa tutardı. Hemen eve dönmek isterdi. Gündüz iş görür, gece yol çekerdi. Bizim küçüklüğümüzde babamın bu seyahatleri bizim için bayram havası olurdu. Babam eli boş gelmezdi çeşitli hediyeler getirirdi. Çocuklarına çok düşkündü en büyük zevki ailesiyle birlikte olmaktı. Ayrıca mülayim bir insandı. Annem daha otoriterdi babama göre. Biz, amca çocukları hep bir arada büyüdük. O yıllarda yazları bağ evine göçülürdü. Aynı geleneğimiz devam ediyor.

Okul hayatınız boyunca çalıştınız mı?

Babamın çalıştığı yere uzaktaydık ama amcamın çalıştığı yere yakındık. İlkokul yıllarında sabahçı olurdum genellikle. Öğleden sonra kardeşimle beraber atölyeye giderdik. Demir sandalye falan da yapardık. Montajını yapardık. Daha çocukluk dönemimizde birçok insanın yaptığı gibi ciklet, soğuk meşrubat sattık.

Nasıl bir çocuktunuz?

Çok yaramaz bir çocuk değildim. Uyumluydum. Ama aktif bir çocuktum. Ama zaman zaman çaktırmadan kabahat işlediğim olurdu. Mahallede falan bana ya da kardeşlerime dokunan olduğunda korurdum. İlkokulda başarılıydım. Orta ve lisede orta halliydim. Lisede ekabir takımındaydım. Kendime güvenim yüksekti. Hocalarla ilişkilerimde seviyeliydik. Sınıfta sözü geçen biriydim. Bir taraftan da çalışıyordum. O zaman bizim sadece İstikbal Çelik Eşya ve Mobilya diye bir şirketimiz vardı.

Liseden sonra bir yıl boşluğum var. Eğitim fakültesini kazandım. Gitmedim. Çünkü idealim işletmeydi. İkinci yıl Muğla'yı kazandım.

Amcanız ve babanız ne iş yapıyordu?

Amcam ve babam ortaktı. Bizim evin alt katı amcamın çelik eşya, mobilya imalat ve satış yeriydi. Babam koltuk ve vitrin takımları üzerine çalışırdı. Biz hem amcamlara hem babamın işyerine giderdik. Babam daha çok Kayseri ve çevresindeki illere ve Doğu ve Orta Anadolu illerine satış yapardı. Babamın işe başlangıcı mobilyacılıktan ziyade doğramacılık, ahşap kapı ve pencere üzerineydi. Doğramacılık yaparken kışları boş kalıyorlarmış, kış aylarını da doldurmak istemişler. O zamanlar yavaş yavaş Türkiye'de mobilya yapılmaya başlanmış. Hatta yonga levha ilk defa o yıllarda üretilmiş Türkiye'de. Birkaç yıl sonra da doğramacılığı tamamen bırakmışlar ve mobilyacılıkta yürümeye başlamışlar.

Ortaklıklar da kurulmuş herhalde…

O yıllarda malzeme kısıtlı. İstanbul'dan alınacak. Malzeme şirketleri kuruyor babam. Hem kendileri kullanmak hem de satış yapmak için. O zaman çeşitli kişilerle ortaklık yapıyor. Yine mobilya sektörünün çelik eşya bölümünde, mobilya imalatında ortaklıklar kurmuşlar. Babamın da hataları vardır ama genel olarak ortak olan şahıslardan kaynaklanan sorunlar nedeniyle ayrılmışlar.

Bu süreçte babam ve amcam beraber yol almaya devam ediyorlar. Bir yandan da yanlarında uzun yıllardır çalışan kişilere pay veriyorlar. Bunların hissedarlıkları devam ediyor. Mehmet amcam daha sonra katılmış. Biz aile şirketiyiz ama 40 yıldır beraber çalıştığımız hissedarlar mevcut. Babam en son 70'li yıllarda son ortaklıklarını bitiriyor. Bu ekiple ve ağbilerimin de büyümesiyle iş hayatı kendi içimizde devam ediyor.

Sonra dükkan sayınız arttı…

80'li yıllarda ağabeylerimin gelmesiyle işler daha da büyümeye başladı. Tabii yeni yeni girişimlerimiz oldu. Malzeme sattığımız yerdeki işleri genişlettik. HES Kablo'ya ciddi bir sermaye aktardık. O yıllarda bizi sarsmıştı. İstanbul'daki bina da o yıllarda alınmıştı.

1982'den itibaren mobilyacılığın daha manuel gideceğini amcam da anlamıştı. Denk geldi o zamanlar Mahrumlar'da bizim bir arazimiz vardı. Oraya fabrika binası yaptık. 4-5 küçük dükkanın verimsizlik olduğu düşünüldü. Bu arada amcam da Hes'in yönetimindeydi.

Fabrikanız nasıl büyüdü?

Fabrikaya geçince o dört beş atölyedeki makineler fabrikada kayboldu. Amcam Avrupa'ya gidince makineler görmüş. Bu fabrikamıza beş ayrı makine satın alındı. 2 bin metrekareyi çok kısa bir zamanda doldurduğumuz gibi kapasitemiz iki üç katına çıktı. Ben o dönemde üniversite gidiyorum.

Muğla İşletme Yüksek Okulu'nda işletme yönetimi branşında lisans eğitimi aldım. O yıllarda biz bir taraftan okurken bir yandan da yazları çalışıyoruz. Bir dönem bizim mobilya hammaddesi sattığımız şirkette amcamın oğlu Yusuf Boydak'la birlikte çalıştık. O dönemde benim küçüklerim de liseyi bitirdi üniversiteye başladılar. Memduh da Muğla'ya geldi. Ben mezun olunca Marmara üniversitesine girdi.

Kızkardeşim de Marmara Üniversitesi İşletme bölümünü kazandı. Ailemizde üniversiteye gitme trendini ben başlattım. Benden önce üniversite mezunu yoktu. Benim için de zor bir karardı. Bir taraftan askerliğim gelmişti. Yaşımı bir yaş büyütmüştüm ehliyet almak için. Benim için üniversite dönüm noktası oldu. Bana anlatamayacağım kadar çok şey kazandırdı. Evden uzak olmak korkunçtu. Efkarlanırdım. Bir dönem ev sorunum oldu. İlk zaman hayat konforumun 100'den 20'ye düştüğünü düşünün. Ama sonra düzeldi.

Muğla'da o zaman Akyol diye bir bölge var. Bir bodrum katında dört arkadaş kalıyorduk. Ama iyiki onları yaşamışız. O zor şartlara uyum sağlayınca insan güçleniyor. Üniversite insanlarla iletişim kurmamı sağladı. Üniversiteden önce çok açık bir insan değildim. Ege Bölgesi'nin belki yapısal özelliğinden kaynaklanıyor. Çok sosyal bir insan haline geldim. İş hayatına yansıması da önemli oldu.

Kayseri'den Muğla'ya gittiniz. İki bölge arasındaki farklar neydi? Neler gözlemlediniz?

Bir ara Hürriyet gazetesine manşet yaptılar. Biz öyle bir çevrede yetişmişiz ki o yıllarda Kayseri'de bayanların çalışmasına hiç sıcak bakılmazdı. Çok nadir bankada falan çalışırdı bayanlar. Babamın şirketlerinde ilk defa 1981 yılında Manisa'dan müdür gelmişti. O 'benim sekreter almam lazım' demişti. İlk defa bayan çalışmaya başladı. Bir de aşçımız vardı ama memur olarak yoktu. Ben Muğla'ya geldim Tamamen farklı bir dünya. 'Ayrı bir ülkeye mi geldik' dedim. Benim açımdan inanılmaz bir değişim oldu. Bayanların sosyal hayata o derece katılıyor olması ilginç geldi. Ve dünya görüşüm değişti. Ne yanlış düşünüyormuşuz, nasıl yanlış öğrenmişiz dedim. Tutuculuk var açıkçası. Bayanlar çalışmaz evinde yemek yapar. Ama Muğla'da bayanların her platformda olduklarını gördük. Bu noktada modern düşünce tarzıma çok katkısı olmuştur.

İş dışında neler yaparsınız, nelerden hoşlanırsınız?

Öncelikle ailem ve çocuklarımla zaman geçirmek benim için keyifli. Bunun ölçüsü yok. İkincisi değişik yerler görmek. Uzun seyahatleri değil de kısa olanları seviyorum. En fazla 3-4 günlük. Elimden geldiğince açık havada olmayı ve salon sporlarını seviyorum. Haftada altı gün muhakkak yapmayı seviyorum.

Sizi en çok etkileyen yer neresi oldu?

Beni etkileyen yerlerin başında Medine geliyor. Medine'nin insana huzur veren bir havası var. Rahat bir yaşam standardı olduğu, en fakir insanın bile rahat yaşadığını görüyor insan. Bir de tabii insanlık için çok önemli olan ve bizim inancımız olan peygamberimizin arkadaşlarının orada olması da manevi olarak ayrı bir güzellik katıyor. Türkiye içinde iki şehrim var benim; İzmir ve İstanbul. Ankara üç numarada. Bir de Ege bölgesini Aydın Muğla'yı çok severim adım adım bilirim.

İstanbul'da Çamlıca'da oturuyorsunuz. Neden bu semti seçtiniz?

Eşim ve çocuklarım yazları İstanbul'da kalıyorlar. Ben daha sık gidiyorum. 3-4 yıl öncesine kadar evimiz yoktu. Otellerde kalıyordum. Bankanın da misafirhanesi var. Beş yıl da orada kaldım. Orada da daha verimli çalışıyordum. Ama bir noktadan sonra aynı mekanda gündüz çalış gece kal olmuyordu. Ev aldık.

Tatillerinizi nerede geçiriyorsunuz?

Genellikle daha küçük çocuklarımız var. Altı ve dokuz yaşlarındalar. Onlar biraz daha deniz ve havuza meraklılar. Ege sahillerine gidiyoruz. Geçen yaz Çeşme'de tatil yaptık. Geçmişte bir teknemiz vardı. Ama beceremedik. Alışmadığımız için herhalde. Şimdi kiralıyoruz. Özellikle Göcek koylarını tercih ediyoruz.

Alışverişlerinizde tercih ettiğiniz markalar neler

Takım elbisede Mithat'ı Vakko'yu kullanıyorum. Gömlek'te Bisse'yi kullanırım. Ayakkabıda Divarese ve Vakko… Özellikle kravatı yurtdışından alırım. Bazen Müjgan hanım da benim için alışveriş yapar. Ben yabancı markaları pek takip etmiyorum ama hanımlar bu konuda daha özgürler...  Kravata çok meraklıyım. 600 tane falan vardır. Sürekli yeniliyorum. Benimle yakın temasta olan insanlar muhakkak kravat hediyesi almıştır. Ayrıca oğlum Samiyle birlikte kol düğmesi biriktiriyoruz.

Otomobil merakınız

Mercedes kullanıyorum. İstanbul'da da Kayseri'de de. Beğenerek ve güvenerek kullandığım marka.

Başka nelerle ilgilenirsiniz

Kitaba çok büyük merakım var. Tarihi kitaplar ve roman özellikle. Birkaç kitap birden okuyorum. Son Masumiyet Müzesi'ni okudum. Bazı noktalarını abartılı buldum. Ama akıcı bir roman. Orhan Pamuk'u beğenirim. Benim adım Kırmızı mesela… Ahmet altan'ın Can Dündar'ın kitaplarını okurum. Her kesimden her görüşten yazarın kitaplarını severek okurum. Beni dinlendiriyor. Okuyup bilgi sahibi olmak hoşuma gidiyor. Yatmadan önce en az bir saat kitap okurum.

Sinamaya da merakım var. Haftasonları çocuklarla birlikte olurum. Pazar günleri iş seyahatlerini sevmem. Sinemaya ailecek gidiyoruz. Çocuklardan dersanede olmayanları toparlıyoruz. Genellikle Kayseri'de sabah seanslarına gidiyoruz. Daha çok çocukların sözü geçiyor tabii. Ayrıca yetişemediğim filmleri de Ankara'da Sami'nin koleksiyonu çok iyi. Ankara Kayseri arasında bir film seyrediyorum.

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde