Ayasofya’nın diğer gizemleri

Ayasofya’nın diğer gizemleri

“Ayasofya'nın meleği çoktur. Yüzleri olmasa da efsaneleri vardır” İşte o efsaneler

Ayasofya’nın diğer gizemleri
16px
24px
02.08.2009 08:52
ABONE OLgoogle

Ayasofya Müzesi, Papa 16. Benediktus'un ardından ABD Başkanı Obama'nın ziyaretleri ile tüm dünyanın dikkatini çekti

Şimdi ise uzun yıllardır üstü kapalı olan melek yüzünün ortaya çıkması ile bir kez daha gündemde. Sanat ve tarih dünyasında büyük heyecan yaratan bu güzel gelişme sonrasında biz de Ayasofya Müzesi Başkanı Haluk Dursun'un kapısını çaldık ve sorduk; “Daha başka melekler var mı?” diye. O da bize “Ayasofya'nın meleği çoktur, hiç bitmez. Yüzleri olmasa da efsaneleri vardır” dedi. Ve başladı Ayasofya'nın gözümüzün önünde olup da fark etmediğimiz diğer güzelliklerini anlatmaya...

Ayasofya, Haluk Dursun'un da altını çizdiği üzere ne sırları ne de önemi bitecek bir mekan. Çünkü bugüne ulaşan binanın yapılışına kadar bile 200 yıllık bir tarih geçirmiş. 537'de Büyük Nika ayaklanmasından sonra İmparator Jüstinyen yaptırmış ve yapımında o günkü Roma coğrafyasında bulunan en güzel mimari örneklerin parçaları kullanılmış. Pagan tapınaklarından parçalar da böylece girmiş bir kiliseye... Aynı şey Osmanlı'da da sürmüş, padişahlar en güzel arkeolojik buluntuları, “Ayasofya'ya yakışır” diye buraya hediye etmiş. Tıpkı güzel bir gerdanlığın “Sevgilinin boynuna layık görülmesi” gibi... “O yüzden” diyor Haluk Dursun, “Ayasofya asla bir bina ya da büyük bir kubbe yükseltisi değildir, içinde her daim keşfedilecek bir şeyler ve hikayeler vardır.”

Ölüm Kültürü Müzesi'ndeki türbeler melekten daha önemli

Ayasofya'nın bazı bölümleri, kısa süre açık kalmış. Bunlardan biri de türbelerin yer aldığı bölüm. Yani II. Selim'in, Atik Valide Sultan'ın yani Nur Banu Sultan'ın, Safiye Sultan'ın, Handan Sultan'ın yattığı türbeler. Bu bölüm, restorasyon çalışmalarını bitirebilirsek bayramdan sonra açılacak. Buradaki türbeler sadece içinde yatanlardan ötürü değil, aynı zamanda mimari ve taşıdığı işçilik açısından da çok değerli. Ayrıca bir Mimar Sinan eseri... Türbenin girişinde iki büyük çini pano vardır ki çini sanatının en mükemmel örneklerinden... Biri de bugün Louvre'da sergileniyor.

Ayasofya'nın kapısı İsa'dan önce 2'nci yüzyıla ait

Türbenin kapısı da başlı başına bir sanat eseri... Hiç çivi kullanılmayan bir teknikle ve sedef kakma işçiliği ile yapılmış. Bu bölüm de çok kısa bir süre açık kalmış ama sonra kapanmış. Dünyanın en eski kapılarından biri olan ve artık kapatılamayan bu bronz kapı, İsa'dan önce 2. yüzyıla ait. Ayasofya'nın zemini Bizans dönemindeki bir depremden sonra bir miktar (30-35 cm.) yükseltilmek zorunda kalınmış. Bu yüzden bu kapı iptal edilmiş, yerine yenisi yapılmış, fakat başka yere götürülmeyerek orada bırakılmış. Bu sayede kapının alt kısmında Ayasofya'nın 6'ncı yüzyıla ait zemini görülüyor. Bu kapı, Ayasofya'ya Tarsus'taki bir tapınaktan getirilmiş. Çünkü Ayasofya'nın tamirinde Roma coğrafyasındaki en iyi mimari örneklerin parçaları kullanılmış.

En büyük şadırvan

Ayasofya'nın bahçesinde Osmanlı coğrafyasının en büyük şadırvanı yer alıyor. Hemen yanında da bugünkü anaokul ve ilkokul arası bir eğitim kurumu olan sübyan mektebi bulunuyor. Her ikisi de I. Mahmut dönemi mimarisi. Şadırvan çok ünlü, öyle ki hakkında şiirler bile yazılmış. Mesela bir tanesi şöyle der: “Bin konak yerden sayılır/ Her gören ona bayılır/ Böyle bir rana şadırvan/ Ne yapılmış, ne yapılır.”

Ayasofya denince akla gelen mozaik

Ünlü Deisis mozaiği... İsa'nın yüzünün iki yarısının birbirinden farklı yapıldığı bu mozaik, başlı başına bir sanat eseri ve bugün Ayasofya dendiğinde tüm dünyada ilk akla gelen simge. İsa'nın Kıyamet Günü insanlık için tanrıdan niyaz dilemesini anlatır. Ne yazık ki zaman içinde mozaikler dökülmüş. Tüm dünyada Bizans'la ilgili basılan kitapların kapağında bu mozaik yer alır. Bu mozaiğin bulunduğu yere yekpare mermer bir kapıdan geçilerek girilir, yani Saint Sinod Meclisi kapısından. Bu kapıdan küçük rütbeliler giremezdi. Tüm kutsal ayinler burada yapılır, önemli kararlar burada alınırdı. Yani Hz. İsa'nın korumasında...

Padişahların 'altın yolu'

Osmanlı padişahları Cuma namazlarını burada kılardı. Bu da bir güvenlik sorununu gündeme getirirdi. Çünkü namaz kılarken suikaste uğrayabilirlerdi. Bunun için Abdülmecit döneminde Ayasofya'ya, Topkapı Sarayı bahçesinden uzanan bir yol, onun için de arkadan özel bir giriş yapılmıştı.

Namaz kılınan bölme

Abdülmecit'ten önce padişahlar namazlarını ayrı bir bölümde kılardı. Bugün burası mihrabın hemen yanında duran küçük bir geçit. Padişah bu bölüme girince güvenlik güçleri iki tarafını kapatırdı. Padişah buradan padişahların hatlarını, mihrabı ve minberi görürdü. Burası çok güzel çinilerle süslü.

Bina içindeki bina: Kütüphane

İşte Ayasofya'nın en az fark edilen bölümlerinden biri daha. Adeta bina içinde bir bina var ve “şebeke” denilen bir maden işlemesiyle süslü. Burası Ayasofya'nın kütüphanesi... Kütüphanenin hemen karşısında tahta bölmelerle ayrılan iki bölüm yer alıyor. Bunlar da sınıf. Namaz bitince, isteyen gidip buralardaki derslere katılırdı. I. Mahmut kütüphaneye 4 bin cilt kitap getirmişti, bu kitaplar bugün Süleymaniye Kütüphanesi'nde sergileniyor. İçinde iki oda daha bulunan kütüphanenin içinde rahleler, kitap kapları, muazzam çiniler, Kur'an'dan hadisler yer alıyor. Kütüphanenin kapı tokmaklarında “Ya Fettah” yazılı. Yani Ayasofya'nın simgeleri... Çünkü bu şaheser fethin de simgesidir, ayrıca “fetih açma” anlamına da geliyor.

Mihrabın yönü, dilek taşı ve efsaneleri

Kudüs ve Mekke, İstanbul'dan bakıldığında hemen hemen aynı yönde. İşte bu, Ayasofya için kolaylık olmuş. Böylece kilisenin yönü ile mihrap aynı yöne bakabilmiş. Çok az açı farkı olduğundan mihrap biraz yan konularak sorun çözülmüş. Bu da meşhur delikli dilek taşı hikayelerine yol açmış... Yani bugün insanların bir dilek tutup, sonra parmağını içine koyarak çevirdikleri, başarırlarsa dileklerinin olacağını inandıkları sütun... Osmanlı inancına göre, Kıble'yi birkaç derece yana çevirmek gerekince Hızır (A.S)'dan yardım istenmiş ve o da gelmiş, elini koyarak binayı çevirmiş.

Üç büyük padişahın devasa hatları

Ayasofya, Osmanlı Dönemi'nde protokol olarak en üst rütbeli camiydi. Sıralama şöyle: Ayasofya, Fatih, Süleymaniye, Eyüp ve Sultanahmet. Padişah Cuma, bayram ve Kadir Gecesi namazını burada kılardı. Bu nedenle Ayasofya, Osmanlı kültür ve sanatının da en güzel örneklerini taşıyor. Mesela üç büyük padişahın kendi yaptığı dört devasa hat levhası burada. Sıralama, aşağıdan yukarıya doğru şöyle; II. Mustafa, III. Ahmet ve II. Mahmut. Mihraptaki (en solda) iki mumluk, yani şamdan Budin kalesinin fethinden sonra Budapeşte'den getirildi. Ayasofya'nın minberi ise (sağda) eşi benzeri olmayacak güzellikte...

Helen küpleri buraya yakışır

Kubbenin altındaki iki büyük, yekpare mermer küp dikkat çekici. 3'üncü Murat tarafından Bergama'dan getirilmiş ve Helenistik döneme ait. Bulunduklarında padişah “Bu küpler Ayasofya'ya yakışır” demiş. Çünkü Ayasofya'nın dekorasyonu her zaman önemsenmiş ve en güzel parçalar hep buraya layık görülmüş.

7.5 metre çapındaki hat levhalar

Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yapılan devasa boyuttaki (7.5 metre çapındaki) hat levhalar. Allah, Muhammed, dört halife, Hasan ve Hüseyin yazılı levhalar döneminin en ünlü eserleri arasında yer alıyor.

İmparatorun taç giydiği yer

Ayasofya, Bizans için hiçbir zaman sadece kilise olmadı. Burası aynı zamanda bir protokol yeriydi. İmparator burada taç giyerdi. Kapıdan yanında koro ile içeri girer, taç giyme bölümüne gelirdi. Hemen karşısında Patrik yer alırdı. Ancak bu kata hiçbir şekilde kadınlar giremezdi, İmparatoriçe de dahil.
O, taht giyme töreni de dahil olmak üzere her şeyi üst katta izlerdi. Protokol mermerleri bugün de yerli yerinde duruyor.

10'uncu yüzyıldan kalma mozaik en güzel örneklerden...

Çıkış kapısının üzerinde yer alan ve 10'uncu yüzyıldan kalma olan bu mozaik, İstanbul ve Bizans mozaiklerinin en güzel örneklerinden... Burada Meryem Ana ve çocuk İsa'yı görüyoruz. Sağ tarafta ise Konstantin var ve İsa'ya İstanbul'u sunuyor. Solunda ise bugünkü Ayasofya'yı Nika İsyanı'ndan sonra yaptıran Jüstinyen... Ayasofya, Osmanlı Dönemi'nde büyük bir tamirden geçer ve bunu Sultan Abdülmecit yaptırır. İşte bu mozaiği görünce “Ben de buraya bir şey yaptırmak isterim” der. Bunun üzerine Bizans mozaiklerinden onun tuğrasını yaparlar.

Buket Aşçı/Vatan

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde