Akbank'ta aileye ayrıcalık var mı?

Akbank'ta aileye ayrıcalık var mı?

"Aileden biri olduğunuz ve önyargılarla başladığınız için aslında ilk başta işe eksiyle başlıyorsunuz" diyen Akbank Murahhas Azası Suzan Sabancı Dinçer, şunları söylüyor...

Akbank'ta aileye ayrıcalık var mı?
16px
24px
06.12.2006 08:55
ABONE OLgoogle

 

"Aileden biri olduğunuz ve önyargılarla başladığınız için aslında ilk başta işe eksiyle başlıyorsunuz" diyen Akbank Murahhas Azası Suzan Sabancı Dinçer, "Getirdiğiniz öneri yerine oturmuyorsa, takım sizi zaten benimsemez ki. Ekip de kendi kariyeri ve başarısı için orada. Niye sineye çeksin? Akbank'ta ayrıcalıklı olmak mümkün değil" diyor.

Bankacılığın verdiği disiplinden midir bilinmez, dizi için en erken saatte, Akbank Murahhas Azası Suzan Sabancı Dinçer ile buluştum. Üstelik ben mekâna vardığımda; Suzan Hanım çoktan elektronik postasını kontrol etmiş, gerekli yerlere e-mail atmış ve işini hafifletmişti bile. Piyasa değeri en yüksek kurumun tepesinde oturan ve her geçen gün biraz daha babası, duayen bankacı Erol Sabancı'nın sorumluluklarını üstlenen Dinçer'i dinliyoruz bugün...

* Üniversiteyi İngiltere'de okuduğunuzu, işletme eğitimi aldığınızı biliyorum. Hayattaki virajlar... Siz bu virajlardan kendi isteğinizle mi dönüyordunuz?

İstediğim yönde gidiyordu. Hep yeniliklere açık oldum. Yapacağım iş de bu tarzda bir şey olmalıydı. Yani küçük bir danışmanlık şirketinde çalışamazdım. Tabii finans ağırlıklı eğitim almamda babamın büyük etkisi oldu. Çünkü bizim evde, işine severek giden, işiyle tatmin olan bir kişiydi babam. Bankacı bir çevrede büyüdüm. Yani ofis olarak bile bankacının odası bana uygun gelirdi.

* Yani bankacılık kimilerine sıkıcı gelebilir. Sizi bilakis heyecanlandırıyordu...

Bankacılığı çok seviyorum. Benim şansım şu oldu. Üniversiteyi bitirip Türkiye'ye geldiğim yıl, yabancı bankalar burada ofis açmaya başlamıştı. Ve onlar yeni bir bankacılık getirmişti ülkeye. İyi eğitim görmüş genç Türkleri de işe alıyorlardı. Bankacılık kabuk değiştiriyordu. Akbank'ın ortaklığı olan BNP Ak Dresdner'a gittim ve ilk günü tamamladığımda bankacı olmaya karar vermiştim.

* Neydi sebep?

Baktım ki çok fazla yenilikleri olan sektör. Para piyasaları yeni. Firmalara sunulan ürünler yeni. Kadrolar çok iyi. İyi eğitim görmüş insanlar vardı. Bana çok uygun geldi. 22 yaşındaydım. Tabii babamdan da etkilendim.

* Niye doğrudan Akbank'a girmediniz?

Ben patronun kızı olarak Akbank'a gitmek istememiştim ve o nedenle de önce BNP Ak Dresdner'da çalıştım. Çünkü önce Akbank'a gitseydim, bana her şeyi yaptırmayacaklardı. Bir köşede kendine has bir odanın içinde belli işleri yapacaktım belki. Oysa ben bunu istemiyordum. Akbank'ta üst kademelerde görev almak istiyordum. Dolayısıyla bir bankanın her alanını öğrenmek istedim. En önemli başarı faktörü de bu. Bir işin her tarafını bilirseniz ve sonra üst kademelere çıkarsanız, çalıştığınız ekibin size güvenmesi daha kolay olur.

* Artık bu işin piriyim, diyor musunuz?

Öyle bir şey söylemem. Sürekli öğreniyorum. Yeniliklere çok açığım. Kendimi sürekli eğitiyorum. İsviçre'de bir eğitime gidiyorum yakında.

* Bu pozisyona Erol Sabancı yüzünden değil, hak ettiğiniz için geldiğinizi örneklerle anlattınız. Ama ilk başlarda pozisyonunuzla soyadınız arasında bağlantı kuranlardan rahatsızlık duyuyor muydunuz?

Şuna inanıyorum. İlk başta hiçbir şey bilmeyen herhangi biri böyle düşünebilir. Önyargılı olabilir. Ama ciddi bir şekilde bakıldığı zaman, mesela benim şu anda bulunduğum kurum 12 milyar dolarla Türkiye'de piyasa değeri en yüksek kurum. Bu bankaya, dünyanın en büyük gruplarından biri yüzde 20 oranında ortak oldu. Bu kişiler, ortak oldukları kurumda, ciddi bir yönetim görmeseydi, ailevi ilişkilerin ön planda olduğunu düşünseydi ortak olmazdı. Aslında başka hiçbir şey söylememe gerek yok. Akbank'a yurtiçi ve dışında çok saygın kişi ve kuruluşlar hissesini alıp, ortak oluyor. Yani böyle bir kurumda ayrıcalıklı olmak mümkün değil. Herkes yerine bileğinin hakkıyla geldi bu bankada.

Yabancı yatırımcı niye hisse artırdı?    
 
* Bankacılık gibi dikkat, cesaret ve ketumluk isteyen bir alanda kendi başarınızı hiç ölçtüğünüz anlar oldu mu?
Öyle bir şey ki, sürekli toplantı yapıyorsunuz. Komitelerin üyesi oluyorsunuz. Ağzınızı açtığınızda cümleniz mantıklı değilse, öneriniz yerine oturmuyorsa, takım sizi zaten benimsemez ki. Çünkü ekip de kendi kariyeri ve başarısı için orada. Niye sineye çeksin ki? Şirketin yanlış yere gitmesi herkese zarar verir. Örneğin önemli bir randevum vardı. Çok büyük bir yatırım fonunun başındaki kişi, adını veremiyorum, benden randevu istemişti. Akbank'la ilgili görüşlerimi aldı. Sonra öğrendim ki, görüşmeden önce Akbank'taki hissesi binde yarımmış. Şimdi yüzde 1.5 olmuş. Yüzde 1 Akbank hissesi almış. Ben kendimi dünyayla ölçüyorum. Arkadaşlar diyor ki, "Suzan Hanım, o kadar etkili oldunuz ki, lütfen tekrar görüşün." Geçen hafta ikinci bir görüşme daha yaptım.

İş hayatında rehberim Erol Sabancı ve Andrew Buxton    

 * Bankacılıktaki en büyük yol göstericiniz babanız Erol Bey mi?

Evet öyle. Baba-kız süper ilişkimiz var. Ama onun dışında işle ilgili bana süper yol gösterdi. Erol Bey gerçekten işe iş olarak bakar. Özüne bakar. Hissiyatçı değildir. Doğruluğun yanındadır. Erol Bey çok sistemli ve disiplinlidir. Hepsini ondan öğrendim. "Bir konuyu bilmiyorsan sakın konuşma" demiştir bana ve bu kulağıma hep küpedir. Bana demişti ki, "Sen işe gitmek zorunda değilsin. Her türlü imkanın var. İşe gitmiş olmak için gitme. Gideceksen işin hakkını ver." Bu da kulağıma küpe oldu. Mesai 09.00'da başlar. Mutlaka on dakika önce masama otururum. Bankacılık hayatımda ikinci rehberim ise bize de danışmanlık yapan Barclays Bank'ın eski CEO'su Sir Andrew Buxton oldu. Kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü onu dünyadaki bütün bankacılar tanır.

* Bu sohbetten şunu çıkarıyorum. Dolu dolu 20 yıl geçmiş. Siz öyle kenara çekilecek tiplerden değilsiniz. Sanki bir 20 yıl daha çalışırsınız, öyle mi?

Kenara çekilmek gibi bir planım yok. Başarılı olabilmek için insanın önceliklerini çok iyi belirlemesi lazım. Kendi kendinizi motive ediyorsunuz. Profesyonel olsanız, yöneticileriniz sizi dener, beğenirse terfi ettirir, beğenmezse ettirmez. Ama şimdi aileden biri olunca ve önyargılarla başladığınız için aslında bir eksiyle başlıyorsunuz. Ben çok severek yaptığım ve kuruma da yararlı olduğumu gördüğüm için devam edeceğim. Özellikle yabancı yatırımcıların, bankacıların ve basının etkilendiğini anlatması beni motive ediyor.

* Yabancı bankacılarla dostluğunuz ne seviyede?

Özellikle Londra'da bankacılık çevresinin içindeyiz. Babamla birlikte hepsini ziyaret eder, özel hayatta da bir araya geliriz. İlişkiler önemli. Bize bu dostlukların şöyle yararı olur. Bazı konuları bizden önce uyguladıkları olur örneğin ve Akbank'ta bir yenilik yapılacaksa, onlarla istişare etmeyi severim. Üç-dört yıl önce İspanya'da Banka Santander'ın patronu Emilio Botin'in kızı Anna Botin'i aradım. "Şu konu var, ekibimi göndermek istiyorum, yardımcı olur musun" dedim. Hemen dedi. Yani ilişkiler çok önemli.

6-7 yaşlarındayken babamla fabrika dolaşmaya başladım    
 
* Nasıl bir çocuktunuz Suzan Hanım? Dışa dönük bir karakter miydiniz, okulda sürekli iyi notlar mı alırdınız örneğin?

Çok dışa dönüktüm. Çocukluğum çok keyifli geçti. Ben Adana'da doğdum. Tabii çok kalabalıktık. Ailenin apartmanı vardı ve her katta aile fertlerinden birileri otururdu. Dolayısıyla küçük bir araya gelme 17 kişinin bir araya gelmesiydi. Çok cıvıl cıvıl bir çocukluktu. İstanbul'daki gibi protokol yoktu. Herkes çat kapı evinize gelirdi. Evde her zaman bir hareket vardı. Ben hiçbir zaman küçükken tek başına odasında oturan, kitap okuyan, müzik dinleyen bir karakter olmadım. Hep arkadaşlarımla birlikte oldum.

* Çocukken babanız Erol Sabancı ile olan ilişkiniz nasıldı?

Her zaman çok mükemmeldi. Kendimi şanslı hissediyorum. Adana'da fabrikalar vardı. Babam beni kolumdan tutup, bu fabrikalara götürürdü ve "Burada çimento üretiliyor, şurada tekstil üretiliyor" diye anlatırdı. Ben daha 6-7 yaşlarındaydım. Ve öğlen yemeğini işçilerle birlikte fabrikada yediğimi hatırlıyorum. Çünkü babam da yerdi. Gerçekten çok doğal, insanlarla iç içe olmanın verdiği avantajlarım oldu. Yani işte biz zengin aileyiz, insanlarla mesafe koyalım, uzak duralım anlayışı hiçbir zaman olmadı. Sabancı kültüründe bu yoktu zaten. 

Şelale Kadak/Sabah

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde