50 Milyar Dolarlık ciroya kşuyor

50 Milyar Dolarlık ciroya kşuyor

43.6 milyar dolar cirolu İntel’in Ortadoğu, Afrika ve Türkiye Başkanı Ayşegül İldeniz, başarı öyküsünü anlattı...

50 Milyar Dolarlık ciroya kşuyor
16px
24px
03.12.2011 22:40
ABONE OLgoogle

50 milyar dolarlık ciroya koşan işlemci devi İntel'in Ortadoğu, Türkiye ve Afrika Bölge Başkanı Ayşegül İldeniz, hangi alanda okurlarsa okusunlar gençlere bilişimde yollarıın açık olduğunu söyledi ve "Türkiye'yi bilişim canavarı gençler dönüştürecek" diyerek başarılı şirket kurmanın sırlarını anlattı.
 
"Sosyal medyada şahaneyiz ama internet teknolojisini hala doğru kullanmayı tam bilmiyoruz" diyen İldeniz, 67 ülkede 1.2 milyar insanın sorumluluğunu taşıyor. Afrika'yı Türkiye için her alanda alternatif pazar olarak gösteren İldeniz, "Bilişimde katma değeri yüksek olan işlerle, yazılımla, altyapı entegrasyon sistemleriyle girebilirsek, kişi başı gelirimizi 50 bin dolarlara çıkarabiliriz" şeklinde konuştu.

Hayalinde uluslararası bir iş yapmak olsa da başlangıçta onun hikayesinde bilişim dünyasına girmek yoktu. 1990'larda ABD'ye gidince, birkaç yıl içinde başlayan internet devrimi, Ayşegül İldeniz'i de içine aldı. Yolculuk heyecanlıydı. Azimle devam etti ve bu yıl 40 yaşına giren işlemci devi  İntel'in Ortadoğu, Türkiye ve Afrika Bölge Başkanı oldu.
 
O, 67 ülkede yaşayan 1.2 milyar insandan sorumlu küresel bir Türk yöneticisi. İşinin zorluklarını da keyfini de yaşarken, dünyayı değiştirmeyi planlıyor.  Bir ayağı kaynayan kazan Ortadoğu'da, bir ayağı Afrika'da. Hayatının merkezinde ise Türkiye var. Bilişimle, gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkın kapatılacağına inanıyor. Afrika'ya uzanarak kişi başı gelirimizi 50 bin dolarlara çıkarabileceğimizi düşünüyor.  2010 cirosu 43.6 milyar dolar, bu yılki ciro beklentisi 50 milyar doların üzerinde olan yıllık Ar - Ge yatırımına 7 milyar dolar harcayan İntel'i temsil etmek kolay mı, zor mu?  Ayşegül İldeniz'le çıktığı yolculuğun hikayesini konuştuk. Bilişim canavarı gençlere şirket kurmanın formüllerini verip, başarının sırlarını anlattı.  

Hikayenizde sıkı bir öğrencilik, ardından da çok genç yaşta gelen iş başarıları görüyorum. Neden bu kadar büyük sorumluluğa girdiniz?
 
Aslında başarılar, çok da genç yaşta olmadı. Boğaziçi Üniversitesi İşletme bölümünden mezun olup ABD'ye master için gittiğimde San Francisco Üniversitesi'nde elektronik, iletişim ve medya okudum.  CNN'in bürosında haber muhabirliği yaptım. Sene, 1993'tü. O sıralarda bir internet devrimi, internet patlaması yaşanıyordu. Sınıf arkadaşlarımla internet şirketlerine girdik.

Hayalinizde bilişimle, internetle ilgili bir çalışma planı var mıydı?
 
Planımda, bir şekilde uluslararası bir iş yapmak vardı. İkincisi de iletişim ve medya ile ilgili, içerikle alakalı çalışmak istediğimi biliyordum. Merakım o konudaydı. İnternet patlaması olunca içerikle alakalı fazla bir şey yoktu daha. Çok doğal bir gelişim oldu. Bütün dünyanın o tarafa kayacağı aşikardı. Orada internet dünyasına girdim. Okulu bitirince bir süre çalıştım, 5 yıl sonra Türkiye'ye geri geldim.

İntel sizi, nasıl buldu?
 
Burada da bir internet şirketine girmiştim. Orada çalışırken İntel beni buldu. İnternet devrimini bütün bu bölgeye yaymak istiyordu. Bu konudaki bilgimi gördüler.  Ve bölgenin Pazarlama Müdürü olarak işe aldılar.  Ondan sonra o sorumluluğumda öğrendiğim şeylerle İntel Türkiye'ye Genel Müdür oldum. 3.5 yıl sonra da Bölge Başkanlığı'na atandım. 8 yıldır da bu işi yapıyorum. Aynı zamanda da İntel Avrupa'da yönetim kuruluna girdim. Böylece iki şapkam oldu.
 
Deniz kumu, bilgisayar beynine giriyor
 
İntel'in ne iş yaptığını, halk diliyle nasıl anlatırsınız?
 
Biz işlemci yapıyoruz. Mikro işlemcinin bütün amacı, bilgisayarın beynini çalıştırmak. Yani, verileri, içindeki bütün parçaları koordine eden, o bilgileri depolatıp, işlemenize yardım eden, bilgisayarınızın hızını, zekasını veren,  son derece küçük neredeyse tırnağımız boyutunda olan bir mekanizma. Biz, ona "çip" diyoruz . Bu silikondan yapılma aslında. Günün sonunda denizdeki kum yani. Düşünün o kumun üzerine bir 7 milyar dolar yatırıyorsunuz ve gayet zeki elektronik transistör haline getiriyorsunuz ve o bilgisayarın beyni haline geliyor.   İşlemcinin bu yıl 40'ıncı yılını kutluyoruz. Bu işi çok iyi yapıyoruz. Dünyadaki pazar payımız yüzde 90.

Doktorunuz, derinizin altındaki işlemciyle sizi izliyor
 
İşlemciler, giderek dünyaya hakim oluyor. Gelecekte hangi alanlarda yaygın kullanılacak?
 
Biz, 2020 yılında yaklaşık 20 milyar birbiriyle konuşan elektronik alet olacağını düşünüyoruz. 10 yıl sonra bilişimi nasıl tanımlayacağımı bilmiyorum ama korkunç ve harikulade bir şey olacak. Evimizde düşünebileceğimiz bütün aletlerde de olabilir, kendi vücudumuzda derimizin altında da var. Bizim  Ar- Ge çalışmalarında derinin altına yerleştirilen bir işlemciyle insanın bütün istatistikleri yani, kan şekerinden tutun da tansiyonuna kadar her verisini bu işlemciyle takip edebiliyorsunuz. Yani, hastaneye, sağlık ocağına gitmeye gerek yok. Doktorunuz ve siz uzaktan kumanda ile birbirinize erişebiliyorsunuz. Hatta, nabzınızın atışı bile tayin ediliyor.

Bu anlamda denemeler yapılıyor mu?
 
Böyle denemeler var. Güney Afrika'da oldukça yaygın. Kırsal kesimde hastanelerin, doktorların olmadığı yerlerdeki insanlara 'sensör tekniği' dediğimiz dokunarak, filmle videoyla insanların çeşitli emarelerini alarak hastaneye yollanıyor. Oradaki doktor, uzaktan bir video -kamera aracılığıyla teşhis koyabiliyor ve ciddi bir problem varsa da esas şehre çağırıyor bu insanları.

Dünya yerinde durmuyor biz daha çok koşmalıyız
 
Ülke olarak bilişimde yolculuğumuz hangi yönde ilerliyor?
 
Altyapı hazırlılığında, bilişim kullanımında 12 yıldır Türkiye'nin yerini takip ediyorum. Bir ara 50'li sıralardaydık, 40'lı sıralara sıçradık, harika memnun olduk. En son İNSEAD'ın bir raporu geldi, yine 60'lı sıralara düşmüşüz.   7 - 8 yıldır ülke olarak birçok alanlarda sıçrama yaptık. Tüketici pazarı ve bilgisayar pazarı çok arttı, internet kullanımı da yükseldi. Ama, etrafımızdaki ülkelerde de arttı.  Dünya yerinde durmuyor.  Ülke olarak bizim kümelenme denilen şeyi, teknolojik sektörleri bir araya getirip, onların birbirleriyle etkileşimine yardımcı olmamız gerekiyor.

Silikon vadilerinin modası geçti mi?
 
Ben ona inanmıyorum.  İngiliz Başbakanı David Cameron'un ABD'den getirdiği bir yardımcısı var. Tamamen bilişim dalında atanmış birisi. Londra'da 2 ay önce bizimle  yani İntel'le bir toplantı yaptı. Onun "bir numaralı hedefi" İngiltere'de kümelenmeyi oluşturmak. Londra'nın doğusunu ki oraya Olimpiyat Parkı kuruluyor. Olimpiyatlar bittikten sonra burayı özel bir bilişim konusunda bütün dünyanın şirketlerinin toplandığı bir yer haline getirecek. Bize dedi ki, "Gelin, yasaları beraber yazalım."  60'ıncı sıralara gerilediğimizi söylerken,  Doğu Avrupa ve Ortadoğu ülkelerini örnek veriyorum. Batı Avrupalılar da koşuyorlar. Hatta çok hızlı koşuyorlar.

Güney Kore'den alınan ders
 
Küresel kriz, bilişim sektörünü etkilemiyor mu?
 
Etkiliyor tabii ki. Ama ilginç bir örnek vereceğim. G- 20, B - 20 zirveleri için Kasım'ın başında TÜSİAD'la Cannes'deydik.  TÜSİAD İnovasyon  Grubunun Başkanı olarak oradaydım. Güney Kore'nin Devlet Başkanı, dünyanın en önemli CEO'larına  konuşma yaptı. Sözlerinin yüzde 80'inde, ülkesinin nasıl bir teknoloji ülkesi olduğunu ve gelecek 20 yılda bunun sürdürülmesi için neler yapacaklarını anlattı. Adam başka hiçbir şey konuşmadı. Kriz demedi, bizim şirketlerimiz krizden etkileniyor demedi.

Güney Kore ile aynı zamanda kalkınma yolculuğuna çıkmıştık. Bizi geçti, şimdi ona yetişmek için neler yapmalıyız?  

İki şey var. Bilişimi kullanan ülke olmak, bir de bilişimi üreten ülke olmak lazım. Biz daha tüketmiyoruz. Önce tüketmeyi öğrenelim, üretmeye de inşallah geçeriz.

Sosyal medyada şahaneyiz ama gençler robot da yapmalı
 
Bilişimi doğru tüketmeyi nasıl öğrenebiliriz?
 
Biz, on- line chat yapıyoruz, sosyal medyayı şahane bir şekilde kullanıyoruz. Dünyanın 3'üncü facebook kullanıcısıyız. Şahız ve de padişahız. Peki, teknolojiyi kullanarak üretim yapabiliyor muyuz? Şirketlerde hala bilişim altyapısına sahip olma oranı yüzde 20'nin altında. e-devletleşmede önemli adımlar attık, bunu kullanan vatandaşlarımızın oranı düşük. İçerik geliştirmiyoruz. Türkçemizle bol bol yazışıyoruz ama  katma değeri yüksek, eğitim ve bilgi içeriği miktarlarımız çok düşük. Onun için kullanan ülke olalım diyorum.  ABD'de 10 - 14 yaşındaki çocuklar android cep telefonları üzerinde aplikasyonlar yazıyor. Yaygın bir eğitim sistemiz var. Onun kalitesini artırabiliriz. Zeki çocuklarımız için biraz daha özelleştirilmiş eğitim lazım. Fen liselerini örneğin çağa uydurabilir miyiz? Bilişim liseleri açabilir miyiz? 14 yaşındaki çocuklara bir robot yapmayı, yazılım yazmayı öğretebilir miyiz? 

Gençler ilerlesinler bilişime gelsinler
 
Gençler, bir yarışta.  Onlara neler önerebilirsiniz?
 
Gençler olabildiğince geniş ilerlesinler. Şöyle; Kendi beyinlerine ve enetelektüel kapasitelerine ne kadar yatırım yaparlarsa, dünyayı ne kadar gezip görürlerse, ne kadar farklı kültürlerle kendi deneyimlerini artırırlarsa, ne kadar fazla kitap okuyup, tarihi, ekonomiyi, sosyolojiyi dünyayı anlamaya çabalarlarsa, hangi iş koluna girerlerse girsinler bence önemli olan, değerli bir insan olabilmek.  Ben, silikon üzerine hedeflenmiş bir şirketin yöneticisiyim. Yarın, su satıcısı da olabilirim. Önemli olan o işle ilgili ne yapabildiğim ve kendimden ne katabildiğim.  Birey olarak gelişmemiz gerekiyor ona inanıyorum. 

Farklı alanlarda okusalar da sizin yolunuzdan gelsinler mi?
 
Kesinlikle gelsinler. Ne okuduğunuzla bilişimin hiçbir ilgisi yok. Ona inanmıyorum. Bilişim, o kadar hızlı değişebilen, o kadar dinamik, yarını kendi elinizle çizebileceğiniz öyle bir şey ki. Muhteşem bir şey. Ülkemizi bilişim canavarı gençler dönüştürecek. Buna inanıyorum. 

Türkiye, gelişmiş ülkelerle farkını bilişimle kapatabilir
 
Bir gün emekli olup kendi şirketinizi kurmayı düşünüyor musunuz?
 
Emekliliği hiç düşünemiyorum. O kadar çok yapacak işimiz var ki. Ben 24 saat koşuyorum. Kalben ve cidden dünyayı da, Afrika'yı da teknoloji aracılığıyla değiştirebileceğimize inanıyorum. İkincisi de ülkemizin gelişmiş ülkelerle arasındaki boşluğu başka türlü kapatamayacağımızı düşünüyorum. Ancak bilişimle aynı noktaya gelebiliriz.
 
Çok yönlü çalışıyorsunuz.  Böyle mevki kolay bulunmaz. Arada kaoslar yaşıyor musunuz?

Sorumluluklarım fazla ama ben kendimi dünya vatandaşı gibi hissediyorum. Bir bakış açım var. Onun için buradayım. Afrika'daki o çocukların, Türkiye'nin doğusundaki o kadınların bilişime nasıl erişebileceklerini anlatmazsam görevimi iyi yapamam.
 
Afrika'da  gelirimizi 50 bin dolara çıkarabiliriz

Türkiye için Afrika, alternatif pazar olabilir mi?
 
Gerçekten olabilir. İki şey yapabiliriz. Direkt mal, markalı mal, markasız mal satabiliriz. Dümdüz ticaret veya komplike sofistike ticaret yapabiliriz. Hiçbir şeyi olmayan ülkeler var. Yasaları itibarıyla ticarete açık değiller. Oralarda ilginç açılımlar olacak.  İkincisi, katma değerli üretim diyoruz ya, kişi başına milli gelirimizi 10 bin dolarlardan 50 bin dolarlara çıkarmak yani beyin gücümüzün katma değeri. Bunlar, yazılım sektöründe olabilir. Ya da bir sistem entegrasyonu ya da bu ülkelerde altyapı sağlayacak kaliteli servis sağlayıcı şirketler olabilir. Aslında bilişim know how'una sahip Türkleri buralara ihraç edip katmadeğerli şirketlerle iş yapabiliz. Güney Afrikalı, ABD'li şirketler yerine Türkler bu işi yapabilirler.

Bilişim canavarları korkmadan şirket kursunlar
 
Bilişim canavarı gençler için şirket kurma formülünüz var mı?
 
Gençler, öncelikle dünyadaki trendleri takip etsinler. İnsanlar nerelerde alışveriş yapıyorlar? Hangi portallarda oyun oynuyorlar, hangi içeriği takip ediyorlar? Nabzı yoklasınlar.  Bunu öğrendikten sonra Türkiye'ye dair iş geliştirsinler. Geliştirdikten sonra hiçbir zaman korkmasınlar, agresif olsunlar. Türkiye'de "Melek Sermaye" veren küçük bir sürü yatırım şirketleri ortaya çıkmaya başladı. Eğer bunlarla irtibata geçemezlerse devletin de çok güzel inisyatifleri var bu alanda. Onlara başvursunlar. AB'nin fonlarına başvursunlar. O da olmazsa yurt dışındaki yatırımcılara açılsınlar ve korkmasınlar. Bir sürü irili ufaklı Türk şirketi bu açılımı yaptı ve çok başarılı oldu. Bir de iş planları yapmayı öğrenmeleri lazım. Türkiye'deki en büyük sorun bu. Birisiyle oturup konuşuyorsunuz, size bir şey söylüyor. Tamam diyorsunuz, kağıda dökmeye gelince yok, yapamıyor. Gençler iş planı yapmayı mutlaka bilmeliler.

Hafta sonlarımda iş yok eğlence ve dostlar var
 
Sizin işinizde dur durak yok. Dinlenmek için zaman buluyor musunuz?
 
Hayatımı, hafta içi ve hafta sonu olmak üzere planlıyorum.  Olabildiğince dost, arkadaş ve aileme zaman ayırırım. İşimi hafta içi çok yoğun yaparım, devamlı seyahat ederim. Ama hafta sonu hiç kimse beni tutamaz.  Özellikle İntel takımıyla birlikte yelken yapıyorum. Canavar yelkenciyiz biz. " Advanture seyahat" denilen türde pek kimsenin gitmediği yerlere gitmeyi seviyorum. Dağlara tırmanırım. Sınırlarda gezerim.  İstanbul'da olduğum zaman sinemaya gitmeyi seviyorum. İyi bir seyirciyim. Sanat filmleri, festival filmleri filan. Fransız sinemasını severim. Tiyatrolar yanında elimden geldiğince sanat galerini dolaşırım.  

Perihan Çakıroğlu/Bugün

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde