'Kaçakçılıktan başınız derde girebilir'

'Kaçakçılıktan başınız derde girebilir'

Ramsey'in sahibi Remzi Gür, Türkiye'nin en büyük padişah fermanı koleksiyonuna sahip.

'Kaçakçılıktan başınız derde girebilir'
16px
24px
26.12.2010 16:04
ABONE OLgoogle

Ramsey'in sahibi Remzi Gür, Türkiye'nin en büyük padişah fermanı koleksiyonuna sahip. Şehir şehir sergilenen koleksiyon yakında yurtdışına çıkıyor. Oradan da Gür'ün açacağı müzeyle dönüş yapacak.

Rahmetli Sakıp Sabancı'nın hat ve İslam eserlerini biriktirme konusunda açtığı yoldan giden en önemli isim olarak gösteriliyor. "Hangi koleksiyonerin yıldızı parlıyor?" diye sorsak herkes ondan bahsediyor. Bu kişi Ramsey'in sahibi Remzi Gür. Gür, 15 yıllık çalışmaları sonucu Türkiye'nin en önemli Kuran yazmaları ve ferman kolleksiyonerleri arasına girdi. Remzi Bey'in Osmanlı padişahlarının fermanlarından oluşan koleksiyonu genişledikçe sanatseverlerin ilgisi de büyüyor.

Geçtiğimiz eylül ayında İstanbul'daki sergiyle görücüye çıkan fermanlar şu an Ankara'da, 24 Ocak'ta Erzurum'a gidiyor ardından Kars'a oradan da Londra, Avusturya ve Rio'ya geçerek uluslararası arenaya çıkacak. Sanat yatırımları konusunda ilk kez Eko-Sanat'a konuşan Gür'ün sözlerinden bu işe ne kadar önem verdiğini hemen anlıyoruz. "36 padişahın 27 tanesinin fermanını biriktirdim. 100'e yakın fermanım var. Osman Bey'den Kanuni Sultan Süleyman'a kadar olan dönemdeki 9 padişahın eserlerini bulamadım. Belki siz de bunu duyurursanız bana satmak isteyenler ortaya çıkabilir" diyor Gür. Bahsettiği dönem Fatih Sultan Mehmet'ten Yavuz'a kadar Osmanlı'nın en parlak dönemlerinin padişahlarını kapsıyor.

İŞİ BÜYÜTMEK İÇİN EKİP GEREK

Remzi Gür önemli bir işadamı ve dolayısıyla paradan iyi anlıyor. Ona "Sanata para yatırmak nasıl bir iş?" diye soruyoruz. "Koleksiyonculuk biraz pahalı bir zevk. Ayrıca zaman ayırmak gerekiyor. Eğer işi büyütmek istiyorsanız profesyonel bir ekip çalıştırmanız gerekiyor" diye cevap veriyor. Gür sadece Türkiye'de değil bazen Londra'da bazen Paris'te dev müzayedelere katılarak biriktiriyor eserleri. Tabii seçtiği alan da zor. Osmanlı padişahlarının fermanları çoktan antikleştiği için az bulunuyor. Bu durumu "Bazı padişahların eserlerini bulmak özellikle çok zor olabiliyor. Mesela; Deli İbrahim. Ayrıca tahtta çok az kalan padişahlar da var. Bunların ferman sayısı çok az. Yüzlercebinlerce fermanı olan padişahların fermanını bulmak daha kolay" yanıtını veriyor.

5 PARMAĞIN 5'İ DE BİR

Gelelim kritik soruya "Onca eser arasında en çok hangisini seviyorsunuz?" Remzi Gür'ün cevabı etkileyici: "Bu bana 'parmaklarınızdan hangisini daha çok seviyorsunuz' diye sormak gibi. Beş parmağın beşi bir. Eserin güzelliği ile alakalı sevdiğim eserler var. Ama Mekke-Medine ile alakalı feraset fermanlarını çok seviyorum. O bölgeyle, idaresi ve çalışanlarıyla ilgili yazıların da manevi değeri çok fazla."

Şirketler sanat değil para peşinde

Türkiye'de hâlâ dünya çapında bir koleksiyon yok. Gür'e göre bunun nedeni şirketlerin bu işe girmekten çekinmeleri. Avrupa'da kurumların, bizde ise şahısların koleksiyon yaptığına değinen Gür bu durumu şu sözleriyle özetliyor: "Türkiye'deki şirketlerin mali yapısı Avrupa'daki şirketlerin mali yapısı kadar kuvvetli değil. Onun için şirketler böyle eserlere yatırım yapmayı kendilerine zül addediyor. Şahıs yapmak isterse de 'Ben şirketin sermayesine dokunmadan bunu kendim yapayım' diyor."

İlk özel hat ve ferman müzesini kuracak

Remzi Gür çok yönlü bir koleksiyoner. Ferman dışında berat, hat, tespih, obje ve resim de topluyor. Yaptığı işlerde ilk olmayı sevdiğini söyleyen Gür'ün sonraki hedefinin üç yıl içinde yeterli eser sayısına ulaşıp Anadolu yakasında Türkiye'nin ilk özel hat ve ferman müzesini kurmak olduğunu öğreniyorum. Gür diğer koleksiyonerlere de öneride bulunuyor: "Örnek olduğumu düşünüyorum. Bu bir teşvik. Sanat eserlerini evinde saklayanlar ya sergilesin ya da bir müzeye versin. Evinde Kanuni Sultan Süleyman'ı olanlar, yurtdışında sergilenmesine vesile olmalı. Genç kuşaklara ve yabancılara tanıtmalı."

İşadamları çağdaşlara destek vermeli

Geçtiğimiz hafta Burhan Doğançay'la yaptığımız söyleşide işadamlarının çağdaş sanata desteklerinin önemine değinmişti. İşadamı ve koleksiyoner olan Remzi Gür de bu fikri paylaşıyor. Sanatçıların işadamlarının ve devletin desteği ile yaşamak durumda olduğunun altını çiziyor ve ekliyor: "Onların eserlerini almazsak yeterli gelişme imkânları olmaz, ülkeden de sanatçı doğmaz. Koleksiyonerler genç sanatçıların eserlerini almalı, desteklemeli. Ben de gücüm yettiğince çağdaş hattatların eserlerini alıyorum."

Kaçakçılıktan başınız derde girebilir

Koleksiyoner olmak sanıldığı kadar da kolay değil. Sadece bilgi, kültür ve parar yeterli olmuyor. İzlenmesi gereken prosedürler var. Müzeye kayıtlı olmak ve belge almak gerekiyor. Gür'e göre ülkemizde koleksiyonerlere uygulanan tedbirler, eserlerin yurtdışına kaçırılmasını önlemek açısından faydalı. Ancak aynı zamanda koleksiyonerliği de zorlaştırıyor. Zorlukları Gür'ün ağzından dinleyelim istedim... "Maalesef Türkiye'de tarihi eserler, kayıt açısından gereğinden sert tedbirlerle korunuyor. Biri yanlışlıkla size eski eser getirirse ve sizin de koleksiyoner belgeniz yoksa kaçakçılıktan başınız derde girebiliyor. Diyelim ki Anadolu'da bir köylü toprağını kazarken bir şey buldu ve size getirdi. Bunu kendi koleksiyonunuza ilave etmek için önce müzeye bildirmeniz gerekiyor. Müze kendi envanterlerine de geçirmeli. Aksi durumda kaçakçı durumuna düşebilirsiniz..."

Bob Dylan Kanuni'den pahalı

İslam eserlerine olan ilgi son yıllarda Ortadoğu ülkelerinin de pazara girmesiyle büyüdü ve eserlerin fiyatları katladı. İngiltere'de düzenlenen müzayedede 400 bin sterline satılan Kuran yaprağı bu durumun en net özetçisi. Oysa aynı şeyi Osmanlı eserleri için söylemek mümkün değil. Gür de bu konuda hemfikir. Osmanlı eserlerinin dünyadaki en ucuz eserler olduğunu üzüntüyle dile getirirken bu durumu hem Ortadoğu ülkelerinin pazara girmemesine hem de yıllarca Osmanlıyı inkâr etmemize bağlıyor:

"1975'lere kadar 'Osmanlı' demeye çekiniyorduk. Sanki Osmanlı'da bir mikrop vardı. Bu belki siyasi konjonktür ya da bir hatadır bilmiyorum. Ama Osmanlı bizim için bir suçmuş gibi, o dönemle ilgili şeyleri toplamadık, konuşmadık, yazmadık. Osmanlı eserleri de gereken değeri bulamadı." Gür bu savında haksız da sayılmaz. İşte size karşılaştırmalı bir örnek: 11 Aralık'ta New York'ta Sotheby's tarafından düzenlenen açık artırmada Bob Dylan'ın kendi el yazısıyla kaleme aldığı 40 yıllık bir nüsha 422 bin 500 dolara satıldı. Oysa daha geçen hafta düzenlenen müzayedede cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın yaklaşık 450 yıllık fermanı sadece 28 bin lira etti.

Burcu Aldinç/Sabah

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde