'Anadolu tacirleri anasını ağlatıyor!'

'Anadolu tacirleri anasını ağlatıyor!'

"Bu tip adamlar, Anadolu'dan geldiğim için onları yakından tanıyorum, bir şey satmaya görsün. Anasını ağlatıyorlar"

'Anadolu tacirleri anasını ağlatıyor!'
16px
24px
03.07.2011 16:06
ABONE OLgoogle

Kimine göre limanların efendisi kimine göre özelleştirme kralı. Mersin Limanı ile denize, İstanbul Atatürk, Ankara, İzmir ve Antalya Gazipaşa havalimanları ile havaya yatırım yaptı. Bir ara Araç Muayene İstasyonları'nda da payı vardı, sattı.

 "Ortağı Tepe grubu ile kurduğu TAV'ı havalimanı inşası ve işletmeciliğinde Türkiye sınırlarının dışına taşıdı" diyorduk ki İstanbul Deniz Otobüsleri (İDO) özelleştirmesinde Koç Grubu'nu bile geride bıraktığında herkesi yine şaşırttı. 860 milyon doları Büyükşehir Belediyesi'ne peşin ödemesi özelleştirmelerde ek sürelerin alındığı bir dönemde ilaç gibi geldi Kadir Topbaş ve ekibine. Yıllar önce, "Havada, karada ve denizde bizi daha çok göreceksiniz." demişti, öyle de yapıyor. Ankara'da ikamet ediyor olmanın avantajı ile rakiplerinden bir adım önde gidiyor. Çizdiği rota Türkiye'nin değişen yüzü ile çok uyumlu. İstanbul'a taşınmayı düşünmüyor. Havalimanından Levent'teki ofisine geçerken kamyonların peşine takılıp kalmaktan bunaldığını söylerken çözümü de bizimle paylaşıyor. TEM'i tıkayan kamyonları Avcılar'dan feribota bindirip Gemlik, Bandırma limanlarına indirecek. İDO üzerinden tabii asfalt çözümü diyor buna. TÜSİAD'ın özeleştiride geç bile kaldığı kanaatinde. F.Bahçe'de asbaşkanlık yaptığı iki yılın özeti olarak "iflasın eşiğinden döndüm" ifadelerini kullanıyor. Renkli, cıvıl cıvıl bir işadamı portresi sizleri bekliyor. Huzurlarınızda Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın.
 
***

Holdingin Levent Loft'taki ofisinde Ekrem Dumanlı ve Turhan Bozkurt'un sorularını cevaplandıran Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, Büyükdere Caddesi'nin çehresini değiştirecek projeyi gösterirken, "Bankacılar karşıda. AVM'ler bizim yakada. Ama buraya geçemiyorlar. Parayla markaları buluşturacak bir adım." dedi.

TÜSİAD, KAPATMA DAVASINA KADAR HÜKÜMETİ DESTEKLEDİ

Bir röportajınızda "İstikrarı kim sağlarsa ona destek veririz. İş dünyası aşk dünyasıdır. İş çevresi AK Parti hükümetine değil istikrara destek veriyor." demişsiniz. İş dünyası beni bu sebeple dışlar diye çekin miyor musunuz?
 
O röportajı verdiğim sırada kapatma davası daha açılmamıştı. 2007 öncesindeydi. TÜSİAD karşı duruş sergilemeye sonra başladı. Çünkü 2007 öncesinde Türkiye'nin geldiği yer belliydi. Dolayısıyla sanayi odaları AK Partiyi destekledi. İstikrarın olduğu yerde Türkiye Komünist Partisi de olsa iş dünyası orayı destekler. Altında yatan oportünizm değil. İstikrarın olduğu yerde huzur var. İş dünyası da buna destek veriyor. Huzuru tarif ediyorum. İş ortamı bu ortamda olur. Huzurlu ortam bulunduysa zaten kamuoyunun istediği tecelli etti demektir. Bunun için kamuoyu DTP'yi meclise getirmeyi uygun gördüyse buna karşı mı çıkacağız. Böyle bağnazlık olur mu? Sonuçta istikrar ve huzuru kim getirirse getirsin, hangi siyasi yapı olursa olsun, zaten Türkiye'nin gerçeklerini kavramış, çoğunluk oyunu almış demektir. Zaten ülkeyi kalkındırıyor demektir. Biz onunla beraber hareket ederiz ve o şeye katkı sağlarız.
 
AK Parti istikrar getirdi mi peki?

Ak Parti getirmese yüzde 50 oy alabilir mi? Bu oy yaptıklarının karşılığı. Halk sonuçta nankör değil. Hatta azını veriyor. Daha fazla da ödüllendirebilirdi. Tabiî ki Başbakan da hatalar yapıyor. AK Parti de hata yapıyor. Ki hatasız kul ve kurum olmaz. Bunlar da oyu düşürüyor ve bir denge oluşuyor. AK Parti de artılarıyla eksileriyle iki kişiden birisinin oyunu almış bir parti.
 
Oyun niteliği de tartışma konusu yapılıyor?

Bir kız söylemiş. Herkesin söylediği bir laf değil. Bir laf vardır. Öküzler boynuzundan insanlar sözlerinden asılırlar diye. O kızda sözünden atıldı. Bunları çok fazla dillendirmeye gerek yok.
 
2007 seçimlerinden önce çok konuşulmuştu. 'AK Parti iktidarda kalsın ama oyumuz CHP'ye. Çünkü AK Parti ile ekonomi iyi gidiyor.' diye.
 
Yok öyle bir şey. Bu söyleyeni bağlar. Onun dışındakiler fantezidir. Gülüp geçeceksin.

ANAYASA KİTAPÇIĞINDAN DAHA ÖNCE HABERİMİZ OLMADI
 
TÜSİAD, Anayasa değişikliği konusunda bir rapor açıkladı. TÜSİAD için radikal bir adım denildi. Fakat ardından Başkan yazılı bir açıklama ile 'Bu akademisyenlerin görüşüdür bizim değildir.' diye bir açıklama yaptı. Yüksek İstişare Konseyi'nde (YİK) tartışılmış. Basına kapalı bölümde duayenler, ak saçlılar Yönetim Kurulu'na yüklenmiş. Ümit Boyner, bu sebeple mi geri adım attı?

Taktik hatası yapıldığı bir gerçek. Ben de orada bir konuşma yapmıştım. Ben de itiraz edenlerdendim. Konuştuk. Ben, Anayasanın milletin anayasası olacağını söylendiğini hatırlattım. Dağıtılan kitaba baktığımda katkı veren herkesin hukukçu olduğunu gördüm. Hukukçu dışında bir iki isim var. Tamam da milletin anayasası diyoruz ama. Kime sordunuz? Kime sorarak yaptınız? Rapordaki arkadaşlara sormuşsunuz. Nerede işadamları, öğretmenler, polisler, askerler, gazeteciler dedim. Öyle bir çalışma olsaydı bu kadar zor durumda kalınmazdı.

O zaman aceleye mi getirildi?

Niye ve nasıl yapıldığını inanın bilmiyorum. Bilsem konuşurum.

TÜSİAD üyelerinin daha önceden haberi olmadı mı?

Hayır. Bilmiyorduk. Toplantıda öğrendik.

YAVAŞ YA DA HIZLI ÖZGÜRLÜĞE DOĞRU İLERLİYORUZ
 
Peki yeni bir anayasa ihtiyaç var mı?

Var tabi. Olmaz olur mu?

Anayasa için sizin bir çerçeveniz var mı?

Anayasasız yönetilen ülkeler de var biliyorsunuz.

Daha çok toplumsal hafızası olan ülkeler...

Gibi. Gelenekler ve görenekler üzerinden sürdürülenler de var. Bu işin tabanı da tavanı da var. Dolayısıyla bizim buralarda mümkün olduğu kadar aşağılarda, orta çizginin altında bir yerlerde kendimize yer bulmamız lazım. Bu anayasadaki değişikliklerin hepsinin bir anda yapılmasını beklemek de safdillik olur. Bunlar üzerinden toplumsal kavga çıkarmanın da anlamı yok. Yaya yaya.
 
Özgürlükler konusunda Türkiye yeteri kadar vakit kaybetmedi mi?

Son 10 yılın tecrübesi bize yol göstersin. 10 sene içinde Türkiye çok büyük aşamalar kaydetti. Sosyal ve ekonomik anlamda. Mesela Kürt meselesi. Hepimiz canlı yaşıyoruz. Hatip Dicle bugün konuşsa ceza almıyor, o gün konuştu ceza aldı, meclise giremedi. Her konuda çok ciddi mesafeler alınıyor. Bazı kesimler yavaş diyebilir, hızlı diyenler olabilir ama doğal sürecinde özgürlüklere doğru gidişat var. Ekonominin gelişmesini de ben buna bağlıyorum. Hiçbir ülkede özgürlükler genişlemeden ekonomi canlanmaz. Özgürlükler ekonomi dünyası için son derece önemli. Ama bırakın onu sosyal hayat için de öyle. Onun için anayasalar özgürlükleri iyi tanımlamalı. Sivil anayasa, sivil demokrasi konsensüse çok daha fazla yer verilecek yapıda olmalı.
 
'Anayasa çok önemli ama her şey değil.' Doğru anlıyor muyum?

Evet, her şey değil.

Ama Başbakan sıfır kilometre araba benzetmesi yaptı yeni anayasa için.

Evet, doğru, Ama bu arabara arıza olmayacak anlamına gelmez. Bu anayasa ile Türkiye'nin bütün meselelerini halledemezsiniz.

TARTIŞMAK GEREKSİZ, ANAYASA ÇIKACAK
 
Anayasa bu mecliste çıkar mı sizce?

Çıkmak zorunda. En yaşlı üye sıfatıyla açılışta Meclis Başkanlığı yapan CHP'li Oktay Ekşi'nin konuşması da zaten Türkiye'yi yansıtıyor. Anlaşılıyor ki CHP de yeni anayasa istiyor. Bu sebeple tartışmak gereksiz. Anaysa yapılacak. Ama kimse şuna kapılmasın. Bizim istediklerimize cevap vermedi. Hayır değil. Düzeltme ne kadar yapılabilecekse o kadar yapılır. Zamanı geldiğinde yeniden yapılır.
 
Kürt açılımı deneceği ana kadar tıkır tıkır birçok şey yapıldı. Kürt kursları açıldı, TRT Şeş yayına başladı. Ne zaman isim konuldu, tartışma başladı. Türkiye isimlerden çok korkuyor herhalde.

Çok haklısınız. Ama iki üç sene sonra herkes Kürt açılımı demeye başlayacak. Önce bir korkulacak. Sonra konuşulacak. Zaman alıyor. Ortak akıl uzlaşma güzel laflar ama kolay değil.

MUHALEFET PARTİLERİ YA KUTUPLAŞMADANVAZGEÇECEK YA DA KÜÇÜLLECEK

Kutuplaşma da derin yaralar açmıyor mu?

İyi yerlere geliyoruz ama. Uzlaşma isteyenler hükümetin gücünü artırma yönünde oy kullandılar. Niye yüzde 50'ye ulaştı oylar. Anayasa referandumunun büyük tesiri var. Güç artırmak istediler. Çünkü bu tip kutuplaşmalara karar alınabilsin diye yaptılar. Demek ki irade bundan yana. Kutuplaşmadan yana değil. Muhalefet partileri de halkın kutuplaşmadan yana olmadığını ilk defa görecek. Kutuplaşmaktan vazgeçecekler ya da küçülmeye devam edecekler. Yani kutuplaşmanın içine girmenin muhalefet partilerinin işine yarayacağını düşünmüyorum. Meclise girmeme de ya da yemin etmeme de işe yaramaz. Birinci günden itibaren oturup 'Haddi gelin arkadaşlar şu sorunları çözelim' demeliydiler. İktidar çözmüyor mu? O zaman puan kazanabilirsin. O zaman millete şikayet edebilirsin. Şimdi neyi şikayet ediyorsun. Gir içeri, koy kanun teklifini BDP ile birlikte. Ondan sonra AK Parti çözmüyorsa şikayet et. Doğrusu bu değil mi?
 
Evet, ama muhalefet sizin dediğiniz noktada değil. Böyle devam ederse 10 yıl sonra Kürt meselesini, başörtüsü yasağını konuşmaya devam etmez miyiz? Türkiye bunları çözebilecek mi?
 
Tabiî ki çözeceğiz. Çözmememiz diye bir şey söz konusu olabilir mi? Bence hiç mümkün değil. 10 yılda neler çözüldü. Hiç değişilmez denilen o kadar çok şey değişti ki. Farkında değiliz belki.

ERGENEKON GİBİ ENGELLEMELERİN İÇİNE GİRENLER DUVARA TOSLAR
 
Hamdi Akın olarak siz Ergenekon davalarına nasıl bakıyorsunuz?

Çok fazla siyasete girmeyeyim ama Ergenekon davaları siyaset de değil aslında. Bir takım iddialar var. Adalet yapılması gerekeni her halde yapacaktır. Sonuç itibariyle Türkiye'nin önündeki o tip engellemelerin içine girenlerin duvara çarpması kesindir.
 
O halde bu davalar Türkiye'de darbe tehlikesini ortadan kaldırıyor?

Eğer varsa, suç, ceza kesinleşecekse herkes cezasını alacak. Bu işler kanıtlanacaksa, söylediğiniz gibi bu tür teşebbüsler tarih olacaktır. Dünya tarihi, Türkiye tarihi, Osmanlı tarihi bu hadiselerle dolu. Hadiselere insan ömrü açısından bakarsanız, her şey bitmek üzere zannına kapılırsınız. Oysa daha çok şeyler olacak. Bizden sonra da olacak. Bizden evvel de oldu. Ülkelerin tarihlerinde böyle şeyler var. Yoksa ülkeleri kendi hallerine bıraksalar zaten ohooo kurur geçeriz.
 
Türkiye bu davalarla birlikte başlayan yapısal değişimi iç dihaliklerin etkisiyle mi gerçekleştiriyor? Yoksa dış dinamikler daha mı belirleyici?

 Şüphesiz. Olmaz olur mu? Dünyada herkes biriyle meşgul.

İNGİLTERE'NİN PARASAL BİRLİĞE GİRMEYİŞİ TÜRKİYE İÇİN BİR ALTERNATİF
 
Avrupa Birliği korktu mu Türkiye'den?

Avrupa Birliği korkmasa da Türkiye AB konusunu biraz düşünmeye başladı. Sanırım Yunanistan'ın Bulgaristan'ın şu pozisyonundan sonra Avrupa Birliği Türkiye'nin nasıl rol isteyeceğini bir kez daha gözden geçirmeli. İngiltere'nin mesela parasal birliğe girmemesi Türkiye için de ciddi bir alternatif olarak duruyor. Türkiye imtiyazlı ortak kimliği ile o hale gelebilir.
 
Tam üyelikten daha iyi bir şey mi Sarkozy'nin teklif ettiği imtiyazlı ortaklık?

Yani evet. Ama Sarkozy de onu istemiş olmaktan pişman olabilir.

(Gülüşmeler.) Haklısınız. Avrupa'daki krize karşılık, Türkiye'deki ekonomik büyümeyi görünce 'Üye mi yapsaydık' diye düşünüyordur. O halde AB üyeliği konusunda da paradigma değişiyor.
 
Fikirleri değişmeyen deliler ve ölülerdir biliyorsun. (Gülüşmeler.)

Peki TÜSİAD'da her genel kurul öncesi iki üç başkan adayı ismi dolaşır. Hamdi Akın da genelde bunlardan biri olur.

Ben duymadım.

TÜSİAD KENDİNİ ELEŞTİRİYE AÇMALI
 
Rahmi Koç, 'Eskiden işadamları TÜSİAD'a Başkan olmak için yarışırdı. Şimdi aday bulamıyoruz.' dedi. İshak Alaton da bu anlamda 'TÜSİAD miadını doldurmuştur. Sosyal ve ekonomik değişimi okuyamıyor. TUSKON gibi dinamik kuruluşlar çıktı şimdi.' diyor. Siz TÜSİAD'ın geleceğini nasıl okuyorsunuz?
 
Bir kere bir örgütsel kurumun kendisini sürekli yenilemesi şart. İshak Bey'e katılıyorum. TÜSİAD mutlaka kendisini eleştiriye açmalı. Bunu yapabilecek bir kuruluş aslında. Yapmalı da. Bu eğer yapılırsa iş dünyasına yepyeni bir ufuk açacağını düşünüyorum. Yepyeni bir uzlaşma sağlar. Bakın ben AK Parti hükümetini şöyle niteliyorum. AK Parti hükümeti öylesine iyi olmuştur ki ülke için tam bir hava deliği olmuştur. Yani tam ülke sıkıştığı anda, ülkenin en önemli iki kesimini birbiri ile barışık yaşamayan iki kesimini barışık hale getirmiştir. Birbirini iç içe geçirmiştir. Herkes birbirini tanıma fırsatı bulmuştur.

AK PARTİ DÖNEMİNDE FANATİK GS-FB'LİLERİN YERİNİ MUTEDİL GS-FB(LİLER ALDI

Bu ilginç bir tespit.

Böyle oldu. Yani bizim çevremizde bir sürü muhafazakar arkadaş çıktı. Onların yanında bir sürü başka türlü düşünen insan ve hepsi birbirinin içine girdi. Onlar birbirlerini tanıma fırsatı bulmaya başladı. Televizyonun her kesiminde asla yan yana gelmez dediğimiz adamlar bir araya geldi. Onlar kendi aralarında şakalaşmaya başladı. Gır gır geçmeye başladılar. Yani bir Fenerbahçeli, Galatasaraylı fanatikleri yerini GS-FB mutedilleri almaya başladı. Bu iktidar zamanında hem Anadolu içlerinde hem İstanbul, Ankara'da artık 'bunlar onlar' konuşulmuyor 'biz' konuşuluyor. Siz düşünebilir miydiniz, başörtülü kadınların ya da gazetecilerin Habertürk'te, Show TV'de ya da bilmem nerede çıkıp konuştuğunu. Mümkün değil. Başörtülü tanıkları bile çıkartamıyorlardı. Onun için geldiğimiz nokta az değildir.
 
Mahalle baskısı yaşadınız mı peki?

Ben biraz kendi kendime konuştuğumu düşünüyorum. Laf olsun. Ama birçok işadamında o mahalle baskısını hissediyorum. Var.
 
Önyargılardan mütevellit mi?

Korku var. Bu bir gerçek. İşadamları, mesela bu İstanbul'daki TÜSİAD mensubu işadamlarının çok da yatırım heveslisi olmadığını görüyorum. Üzüyor da beni.
 
Neden? İşler iyi gidiyor Türkiye'de?

İşte gerekçeleri biraz farklı.

Siz farklı düşünüyorsunuz ama yatırım yapıyorsunuz.

Ben yapıyorum ama.

SİNAN ÇETİN'İN SÖZLERİ BİLE BİR AŞAMA
 
Aynı kanaldan insanların bilindik çerçevenin dışına çıkmasını o çerçevenin içindekiler bazen istemiyor. İç baskılar da oluyor. Mesela Sinan Çetin geçen hafta Türkçe olimpiyatlarında pat diye bir şey söyledi. Bence planlanmış bir şey değildi. Çetin'in yakın çevresi, adamı nasıl tweeterlarda, internet sitelerinde resmen dayak attı. Yetmedi, Ayşe Arman röportaj yaptı. 'Sen kefil misinFethullan Gülen'e?' diye soruyor. Sanki meşruiyet merkezi var insanlara dağıtıyor. Bu da belki aşılması gereken bir şey.

Ben 15 sene evvel TÜGİAD'ın Ankara başkanıydım. 150 genç arkadaşa başkanlık yapıyordum. Başbakanlarla bakanlarla çok daha ciddi görüşmelerim oluyordu. Melih Gökçek sanırım Refah Partisi'nden Belediye Başkanı seçilmişti. Ben de onu üçüncü dördüncü ayında konuşmaya çağırmıştım. Aynı tepkileri ben de aldım. Hatta beni öldürüyorlardı, niye bu adama destek verirsin, başkan sen nasıl adam oldun diye? Sonra ne oldu. Şimdi hepsi benden daha AK Partili. Onun için bunların önemi yok. Zaten bunlar aşılıyor. Zaten Sinan Çetin'in bunları söylemesi bir aşama. Destekleyenler olacak. Bir bakarsınız onlar Fethullah Gülen'i omzuna alır Sinan Çetin de bakar. Çok aceleci olmamak lazım. Bunların hepsi oluyor. Buna alışmak lazım.
 
Siz ne düşünüyorsunuz Fethullah Gülen Hocaefendi'nin öncülük ettiği eğitim hizmetleri hakkında?

Açık söyleyeyim, Türk okullarını kıskanıyorum. Eğitim faaliyetlerine bizim de katkımız var. Gerçekten çok hoşlar. Yurt dışında olduğum için bu seneki Türkçe Olimpiyatları'nın açılışına katılamadım. Sürpriz yapacaklardı. Çocukları getireceklerdi.
 
Göle maya çalmak gibi bir şey mi, tohum saçmak mı?

Bence çok güzel düşünülen iyi bir organizasyon. Bir tohum. Yani bütün dünyaya Türkçe konuşturmak gibi bir iddiamız yok ama ne kadar tutabiliyorsa o kadar olsun. Türkiye ne kadar tanıtılabiliyorsa, entelektüel camiada ne kadar yer edinebiliyorsa o kadar olsun. Bu yapılanların hiç biri boşa gitmez. Mümkün değil boşa gitmez.
 
Türkiye bir vizyon büyümesi yaşıyor. Dünyaya açılması bir hayli yaygınlaştı.

Şimdi ben size rakamsal bilgi vereyim. Demin konuşulurken TUSKON denildi. Doğrudur Anadolu Aslanları, Anadolu kaplanları ne derseniz diyin. Sonuç itibariyle TÜGİAD'ın dışındaki işadamlarını temsil eden bu derneklerin elemanlarının yapmış olduğu ihracat krizden önce 135 milyar dolardı. Ki bu sene de aynı rakamlara geliyoruz. 135 milyar doların 35 milyar doları, 1 milyar doların altında ihracattı ve yaklaşık 70 ülkeye. Şimdi bu rakamların her birini ikiye katlamak mümkün. 20 milyar doları 30 milyar dolar yapamazsınız ama 500 milyon doları yapabilirsin. Bu rakamları tek tek Ali Babacan'a sundum. Bunlara hadi oğlum demekle de yaparsın. Bunları bulup destekle. Emin ol krizi bunla yenersin.

BİZ MODERNİZ BENZİN İSTASYONUNDA KUYRUKTA BEKLİYORUZ, ANADOLU KOBİLERİ BİSİKLETLE GİDİYOR
 
İhracatın arttığı o ülkelerde kriz yoktu.

Evet. Onlar bize şöyle diyorlardı hatta. 'Biz sizi benzin istasyonun önünden geçen bisikletliler gibi seyrediyoruz. Yani kuyruğa girmiş benzin bekliyorsunuz. Modernsiniz ya hani. Ama biz hala gidiyoruz.' Dolayısıyla bu orta kesimin, kendi kendine üreten pazarlayan kesimin gücüydü. Bunun üzerinde çok durdum. Çünkü İstanbul limanının kapasitesi yüzde 30 düşerken Mersin limanının yüzde 3 düştü. Ben oradan ölçüyorum Anadolu'daki büyük değişimi.

ANADOLU TACİRLERİ BİR ŞEY SATMAYA GÖRSÜN, ANASINI AĞLATIYOR
 
Krizde Gazi Antep'te işler hiç yavaşlamamıştı.

Bu tip adamlar, Anadolu'dan geldiğim için onları yakından tanıyorum, bir şey satmaya görsün. Anasını ağlatıyorlar. (Gülüşmeler.) Üretmediğini de satıyorlar. Kendin de yoksa komşunun malını satıyor. Son derece büyük potansiyel bu. Bu potansiyel olmasa ve bu harekete geçmese Türkiye bu rakamlara ulaşamazdı. 10 sene önce bu rakamlar düşünülür müydü. Dolayısıyla bu 3-5 lokomotifin yaptığı bir şey değil.
 
O halde TUSKON modeli başarılı.

Kendini ispatladı. Bu KOBİ'lerin ihracatları üstlenenlerini, başarılı adamları TUSKON sahiplendi. Yönlendirdi. Doğrusu bu. Sahiplenmezsen sahiplenirler.
 
O zaman TÜSİAD ile rekabet etmekten çok boşluğu doldurdu.

Aynen öyle. Başka ne olacak. Ki doğrusu da buydu.

Biraz da Özal'ın KOBİ'lere verdiği destekle başlayan süreç herhalde. Çünkü o zamandan tutulan enerji kuşak değiştirdi. Ama bu sefer ikinci nesil geldi. İtalya'da, Amerika'da okuyan ikinci nesil. Şirketlerinde personel müdürü yerine insan kaynakları müdürlüğü deniliyor.

Nereye gittik biz geçen hafta? Kayseri'ye. Erciyes Brunch'ına. Davetiye de öyle yazıyor.
 
Çok şey değişti.

İşte onu söylemeye çalışıyorum. Hayatımız kısa olduğu için belki ağır geliyor ama devletlerin defterinde bir sayfa.
 
Bu kadar sağlam analizleri Ankara'da olmaya mı bağlıyorsunuz.

Sizin güzel sorularınıza. Ankara önemli bir eğitim yeri. İşadamlarının iki şehirde, İstanbul ve Ankara'da yaşama mecburiyeti var. Hatta buna Londra ya da Newyork'u da üçüncü şehir olarak eklemeliyiz. Ama gidip gelecek. Ankara'da oturursan İstanbul'a gelecek çok sebebin oluyor. Dolayısıyla karar verici organlara yakın olma avantajın var. Ben Ankara'da otururken rehberlik bile yaptım.
 
Londra ve New York'u niye eklediniz?

Yerli kalmak büyümeyi getirmez, onun için. Ürettiğiniz malı pazarlayacak bir yer olmalı. Bu bir ürün, finansman veya şirket olabilir. Genelde alıcısı batıdadır. Mesela ben mümkün olduğunca Londra'da da yaşamaya başladım. Ev kiraladım, boş duruyor. Gittiğimde orada kalıyorum. Para veriyorum ki gideyim.

TÜRKİYELİYİM AMA DÜNYA VATANDAŞIYIM, HER İŞADAMI BUNU KAFAYA KOYMALI
 
Ali Ağaoğlu ile Londra'da yaptığı ofisleri satamazsın diye elbisesine iddiaya girdiniz. Bu orayı da çok iyi tanıdığınız anlamına mı geliyor?

Satamazsın diye değil. Kaç tane satıyorsun dedim. Türkiye'de haftada 2 bin tane satıyorum dedi. O zaman Londra'dakini bir günde iki günde satman lazım dedim. Satamazsan demorileze olur musun dedim. Bitirene kadar tabi satarım dedi. İddiaya girelim mi dedi. Zaten satar da, tamam tamam dedik alalım diye.
 
Siz mi aldınız?

Yok daha almadık. Daha inşaata başlamadı. Ama dünyaya bakış açısı olarak hiçbir zaman burada yaptığımız üretimlerle kalamayız. Türkiyeliyiz ama dünya vatandaşıyız. Bunu mutlaka her işadamı kafaya koyması lazım. İngilizce öğrenmeli.
 

Tarih: 1973. Yer: Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakülte'sinde arkadaşları ile. (soldan ikinci)
 

İNGİLİZCEYİ 50 YAŞINDAN SONRA ÖĞRENDİM
 
Siz nasıl öğrendiniz?

Gittim geldim, çay içtim filan. 50 yaşından sonra öğrendim. Ama inat ettim. Öğrendim. Başka şansım yok çünkü. Hem örnek olmak hem de kendimi geliştirmek için. Niye yaptım. İnandığım için yaptım. Kariyer planlayacak halim yok.
 
İşadamları Çince de öğrenmeli mi?

Bu bir sistem meselesi. Herkesi Çince konuşturmaları için 200 senelik bir program yapmaları lazım.

TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK ÖZELLEŞTİRMESİNİ YAPTIK
 
İDO ile devam edelim isterseniz. Mersin'de Deniz Limanı, İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya Gazipaşa'da havalimanı işletmeciliği yapıyorsunuz. Bir degemilerimiz mi olsun dediniz?

Yok öyle düşünmüyorum. Biz zaten Afken olarak halka arzdan önce havada karada denizde diye bir sloganımız vardı. Biz altyapıcıyız. Türkiye'nin bu alandaki en büyük platformuyuz. Şu anda Türkiye'nin en büyük özelleştirmesini yapan grubuz. İDO ile birlikte 7 milyar doları aştık. Yani sadece 3 milyar Atatürk havalimanına vermiştik. 2005'te başladık. Dolayısıyla bu azımsanacak bir şey değil. Önümüzde bir ihale daha var. Ankara gaz var. 1 milyarın üzerinde. Dolayısıyla rakamlar büyük. Ayrıca otoyollar var, köprülerin özelleştirilmesi var. 4 milyar dolar.
 
Düşünüyor musunuz?

İlk konsorsiyumu yapan Türkiye'deki grubuz. 2 sene evvel Portekizli Brisa ile. Otoyol işletmecisi. Ve bu yayınlandı. Brisa ile Akfenden başka ciddi konsorsiyum kuruluşu yok.

ANKARA GAZI BİZ ALIRIZ
 
Alırsınız yani?

Çünkü diğerleri daha konsorsiyuma çıkmadılar. Biz bankalarımızı bile seçtik. Ama alırız ama alamayız o başka bir şey. Dolayısıyla bizim yol haritamız aşağı yukarı belli. Havada karada havalimanı, enerji işi, liman, su, köprü, yol gibi yapılacak işlere talip olacak bir grubuz. Halka arz esnasında da ortaklarımıza bu sözleri verdik.
 
Ne kadar yatırım düşünüyorsunuz?

İlk yatırımımızı yaptık. 861 milyon doları ödedik. Hem de kriz esnasında, ülkemizin istikrar sorunu yoktur diyip de ödedik. 3 milyar doları öderken de o para Türkiye'ye iyi bir nefes açmıştı. Çok kritik dönemlerdeydi. Bu da öyle bir döneme denk geldi.
 
Kadir Bey (Topbaş) için ilaç gibi geldi.

Hem Kadir Bey için hem Türkiye için ilaç gibi geldi. Ayrıca iş iyiyse parada bulunuyor noktasına gelindi. Şimdi İDO'da Yönetim kadrosunu da kurduk. Eski genel müdür Ahmet Paksoy devam ediyor. Onunla da anlaştık. Çünkü Ahmet, tecrübeli başarılı arkadaş. Delidolu, çaykaralı. Daha ne olsun.

İDO'DA BİLET FİYATLARI ARTMAYACAK, NİÇİN ARTSIN
 
Bilet fiyatları artacak mı peki?

Yok. Artmaz. Niçin artsın. Ucuzladı gördüğün gibi. Dinamik fiyatlamaya geçtik. Artmadı. Şimdi daha ucuza alma şansınız var. Hemen başladı. Adam çıkartılacak deniyordu. İlk günden açıkladım. Adam çıkartılmayacak diye.
 
Büyütecek misiniz?

Tabiî ki büyüteceğim.

Yeni hatlar devreye girer diye bekliyoruz.

Mutlaka olacaktır. Ne olacağını oturup arkadaşlar şu an çalışıyorlar. Elimizde neler var. İDO neyi yapmak istemiş de yapamamış. Hangi nedenden dolayı olmuş, Ahmet onları anlatıyor. Biz o engelleri aşabilir miyiz. Onlar konuşuluyor. Ay sonunda konuşacağız. Yavaş yavaş. Çok aceleye gerek yok. Bir anda güller açmayacak. İskeleler daha güzel olacak. Ama zamanla. Tırlarımızı İstanbul'a bırakmadan geçebilirsek ne güzel olur.

Ro Ro hatları başlayabilir yani.

Tabi yani. Uzun dönemli hedeflerimizden bir tanesi bu. Avcılardan Gemlik'e, Bursa'ya, Bandırma'ya. Bu hatları koyduğumuzda bile bir devrim. Uzun vadeli bir planımız var.
 
Büyükdere Caddesi'nin iki yakasını bir araya getirmek için bir projeniz varmış.

Evet Kadir Bey'e (Topbaş) aktardım. O da sıcak baktı. Bakar mısınız, karşıda iş kuleleri, borsalar var. Bir sürü bankacı karşıda çalışıyor. Bu tarafta Kanyon, Metrocity, Safir var. Oradan bu tarafa geçemiyor insanlar. Arabayla geçmek bile mümkün değil. Biz de yolu alta alıp, üstünün yayalara açılmış olduğu bir projeyi teklif ettik. Başkan olur dedi. Hatta bunu sen yap dedi. Benim yapmam önemli değil. Ama birilerinin yapması lazım. Bu konuda önümüzdeki günlerde gelişmeler olacağını ümit ediyorum.
 
TAV Libya ve Tunus operasyonlarından etkilendiniz.

Libya'daki işletme değildi. Libya'da şu anda geldiğimiz nokta malum. Gidip gelemiyoruz.
 
Zarar oluştu mu?

Oluştu.

Ne kadar?

Çok önemli değil. 10 milyon dolarlık makinelerimiz kaldı. Ne durumdalar bilmiyoruz. Beklemedeyiz. Kaddafi için tutuklama emri çıktığını biliyoruz. Ne olacak göreceğiz. Tunus'ta da düzeliyor.
 
Yeni ülkeler var mı TAV'ın ihaleye gireceği?

Medine havalimanı teklifini verdik. İnşallah alırsak yapmak istiyoruz. Çok arzumuz var.
 
İhaleye kimle girdiniz?

Saodi Oger ile.

Ooo Haririlerle. Peki rakibiniz kim?

Ladin.

İşiniz zor.

On metre geriden gidiyoruz.

Hamdi Akın'ın Fenerbahçeliği de öne çıkıyor.

Fenerbahçeliyiz Elhamdülillah.

İki şey var merak ediliyor. Bir, 'Galatasaray'ın UEFA kupasını aldığı gün, işletmeciliğini yaptığınız Atatürk havalimanında, uçak kapısında çiçekle GS'li karşılayan tek Fenerbahçeli yönetici' sizdiniz.

Ne yazık ki bir FB'li yönetici karşıladı. Niye 10 değil mesela? Ben maça da gittim. Hiç abartılacak bir şey değil. İçimden geldiği için yaptım. Çok da gurur duymuştum.
 
Eleştiriler rahatsız etmedi mi?

Sallamam bile.

2000-2001 sezonunda Ankaragücü'nün GS'yi 2-1 yendiği maçta Ankaragücü'ne teşvik primi verdiğiniz iddia edilmişti. Siz de başkanın bilgisi dahilinde verdim demiştiniz.
 
Hayır. Bir şey varsa başkanın bilgisi dahilindedir demiştim.

Çok diplomatik bir cümle. (Gülüşmeler) Peki bu sene sönük mü geçti FB'nin şampiyonluğu.

Allah'tan Trabzon vardı da sönük geçmedi. GS ve Beşiktaş'ın haline bakarsanız biraz kötüydü.
 
Üç büyük kulüp arasında olmadan yarış olmadan yaşanan şampiyonluk mücadeleleri sönük geçiyor.

Futbol Federasyonu hayatının en zor senesini yaşadı. Dijitürk parayı ödemeyebilirdi.
 
Peki transferleri yeterli buluyorsunuz. Şampiyonlar liginde Aziz Başkan'ın hayalini kurduğu kupa bu sene gelebilir mi?

Yok abi.

Öyle mi.

Onun olabilmesi sadece içeride durup içeride yapılanlara bağlı değil. Dünya vatandaşlarına ihtiyaç var onun için. Şöyle diyeyim: Fenerbahçe yerel takım olmaktan ileri gidemiyor.. Biraz daha dünya vizyonu gerekiyor. Oralarda arkadaşın olmazsa sana şampiyonluğu verirler mi? UEFA'ya gidecek kendin anlatacaksın. Sevdireceksin. Sana sıcak bakmaya başlayacaklar. En azından kötü hakemin atanmasını engelleyecek gücün olacak.
 

Tarih: 1992. Yer: Bursa Doğalgaz Dağıtım ve Dönüşüm Projesi Ofis Açılışı ve Temel Atma Töreni. (Ayaktakiler-soldan sağa): Ablası Nihal Karadayı, eniştesi Yılmaz Karadayı, Hamdi Akın, ablası Meral Köken, eniştesi Sabri Köken (Oturanlar): Babası Hasan bey ve annesi Hikmet hanım.

AZİZ YILDIRIM ARTIK BIRAKMALI
 
Siz uluslararası bir işadamısınız. Peki o zaman Fenerbahçe gibi bir takımda uluslararası bir başkan ufukta görünüyor mu?
 
Yok. Şimdi Aziz Başkan beni de parçalar. Bir kere federasyon başkanı olacaksın dediler, imzalar toplanmaya başladı. Bende de tedirginlik oluşmaya başladı. Ulan hakikaten olacak mıyım diye.
 
Niye?

Çünkü ben iki sene FB de asbaşkanlık yaptım. İki sene boyunca işimi kaybediyordum. Kolay değil yani. Batma noktasına geldim, çünkü iki sene işime hiç bakmadım. Tatile çıkmış gibi oldum. Çünkü çok renkli bir camia. Geyik muhabbetine bayılanlar için acayip bir camia. Ben başkanlığı istemiyorum demek yalan. Böyle bir şey yok. Herkes ister. Önemli olan bunu ya kötü olacak işleriniz iyileştirmek için ya da çok iyi olacak öyle yapacaksınız. İşinle beraber götürebilme şansın yok. Çok zor. 150 milyon doların varsa harcayacağım da diyebilirsin. Onun için Aziz Başkan tüm zamanını buraya veriyor. Böyle bir fokus olmuş. Zaten işini de bırakmış vaziyette yapıyor.
 

Peki sizce bırakma vakti geldi mi?

Bana kalırsa kendisinin bırakması lazım. Yeter artık. Tepedeyken bırakmak en iyi. Bak Başbakan Erdoğan bile üçüncü döneminde bırakıyor.
 
İş dünyasında başarılı olmanın üç altın kuralı

1-İşine odaklanmak. Şans ve şanssızlık sürekli değil. Önemli olan uyanık durmaktır.
 
2-İlişkiler son derece düzenli, düzeyli ve dürüst olacak. Geniş olacaklar. Tanımayanlar da tanıyanların baskısı altında iyi bahsedecekler.
 
3-Mazide pis iş bırakmayacaksınız. Mutlaka bir gün ayağınıza dolaşıyor. İnternet mesela. Kara kutu gibi. Bir kötü on iyi şeyi götürüyor maalesef. Siz üç dediniz ama ben ilave edeyim.
 
4-Sermayeyi doğurmak. O zihniyeti ilke edinmek.

5-Şirketi de her an satılabilir olasılığı sebebiyle vitrin de tutmak lazım.

Tekonoloji sever misiniz, teknolojisavar mı?

Tekonloji kullanıyorum. Ipad de kullanıyorum.

Özel hayattan çalıyor mu?

Çok.

Rahatsız mısınız?

Bilhassa arkadaşlarımla otururken bir şey geldiği zaman yazarken rahatsızım. Çünkü karşımdaki yazdığı zaman ondan nefret ediyorum. (Gülüşmeler)
 
Peki araba kullanmayı sever misiniz?

Hayır. Hiç de kullanmadım. Arabayı kullanmayı çok severim ondan kullanmıyorum. Tutamıyorum kendimi, çok hız yapıyorum. Hep arkada otururum. Model olarak Mercedes. Hep arkada oturduğum için, müteahhit arabası. Ama bu sene Audi'ye çeviriyoruz.
 
Bugün meslek seçseydiniz hangisini seçerdiniz?

Hep hayalimde fizik mühendisi olmak vardı, olmadı yani. Babam yok olmayacaksın, makine mühendisi olacaksın dedi. Doğru da yaptı. Fizik okusaydım, herhalde fizik hocasıydım şu anda. Kendimi bazen devlet memuru yerine koyuyorum, memur gibi hissediyorum.
 
Ankara'dan olabilir.

Belki de çözümü kolay bulabilmek için böyle yapıyorum. Zaman zaman arkadaşlara bürokratmışım gibi davranıyorum. Sonra bakıyorum, Allah Allah diyorum.
 
Kitap okuma imkanınız oluyor mu?

Evet okuyorum. Elimde Halil Bezmen'in bir kitabı var.

Estergan Kalesi mi?

Evet evet o. Çok ilginç şeyler var. İsimler aileler kodlanmış. Havalimanında bir şeyler oluyor. Havalimanında geçtiğini duyunca dehşete düştüm. Hala merak ediyorum neler olduğunu.

Ekrem Dumanlı/Turhan Bozkurt/Zaman

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde