Sedat Aloğlu nerede hata yapmış?

Sedat Aloğlu nerede hata yapmış?

Ekonomik darboğazı aşamayarak üretimi durduran Feniş'in patronu Sedat Aloğlu, "Damdan düştüm" dedi. Aloğlu asıl hatayı nerede yapmış..

Sedat Aloğlu nerede hata yapmış?
16px
24px
13.01.2014 14:30
ABONE OLgoogle

Ekonomik darboğazı aşamayarak üretimi durduran Feniş'in patronu Sedat Aloğlu, "Depremle başlayan darboğaz 2001 ve 2008 krizleriyle derinleşti. Damdan düştüm ama işçi alacaklarının önceliği için mücadele veriyorum" diyor.

İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı iken “Kürt Sorununu” Türkiye ’de ilk telaffuz eden işadamı oldu Sedat Aloğlu. Kamuoyu onu daha çok 1994 deki “Kürtler ve Türkiye” başlıklı raporuyla tanıdı. Yıllarca; Türkiye Alüminyum Sanayicileri Derneği Başkanlığı, İstanbul Sanayi Odası, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu yönetim kurulu üyeliği, Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu Denetleme Kurulu Üyeliği, Türk Amerikan İş Konseyi Başkanlığı gibi görevler üstlendiği sivil toplum dünyasının etkin ve renkli bir aktörüydü. Türkiye’nin sorunlarına kafa yordu; anayasa, demokrasi standartları, Avrupa Birliği gibi çok tartışmalı konularda farklı düşünceleriyle öne çıktı. Ve 1995’te kendisini İstanbul Milletvekili olarak TBMM’de buldu.

 Her zaman toplumsal sorunlar odaklı söyleşiler yaptığım Aloğlu, bugünlerde farklı bir gündemle meşgul. 2001’den beri finansal sıkıntı yaşayan grubu Feniş, yaşadığı ekonomik darboğazı aşamadı. Kısa süre önce üretim durdu, 605 çalışanın iş akdi feshedildi. Ardından işçiler fabrikayı işgal etti, evinin önünde eylemler yapıldı. İşçi sorunları Ankara ’ya kadar yansıdı. Aloğlu’yla röportajımızda Türkiye’nin 50 yıllık kuruluşlarından Feniş’in bu duruma nasıl düştüğünü, kurumun yeniden dirilip, dirilemeyeceğini ve Feniş çalışanlarının haklarını nasıl alabileceğini sorguladım. İşte anlattıkları:

Feniş Alüminyum’un kısa hikâyesi nasıl?

 50 yıllık geçmişi var. 1970’li yıllarda Türkiye’nin ilk 10 ihracatçısı arasında yer aldı. 1978’den beri de sendikalı, 90 dan itibaren halka açık bir şirket.

 Son yıllarda sıkıntılı bir süreç yaşanıyordu. Nihayetinde de üretim durdu. Kriz nasıl başladı, bugüne neden ve nasıl gelindi?

 Zor yıllar 1999 depremiyle başladı. Deprem Gebze’deki fabrikayı vurdu. Ardından Türkiye 2001’de önemli bir ekonomik krize girdi. Bankacılık sektörüne ilişkin sorunlar ve kredilerin zamanından önce geri çağrılması ve ciddi yüksek faizlerle karşı karşıya kaldık. O yıllarda bankalarla İstanbul Yaklaşımı adı verilen Finansal Yeniden Yapılandırma Sözleşmesi yaptık. Bu kapsamda tüm mal varlıklarımız teminat olarak verildi. 1980’li yıllardan itibaren banka borçlarımıza kişisel olarak kefilim.

İstanbul Yaklaşımı’nda ne aşamaya gelmiştiniz?

 Bu süreçte Topluluğun büyük hissedarı ve aynı zamanda tepe yöneticisi olarak çalıştım. 2003-2008 arasında bankalara olan yükümlülüklerimizi eksiksiz yerine getirebildik. Ancak 2008’de başlayan küresel kriz, dünyada ve Türkiye’de alüminyum profil sektörünü kötü etkiledi, katma değerlerimiz üçte bir oranında düştü; bu bizim ölçeğimiz için yılda 9 milyon dolar kayıp demek. Bu kriz hala sürüyor. Sektörde muhtaç olduğumuz toparlanma henüz gerçekleşmedi.

Krizi aşabilmek için ne yaptınız? Ortak arayışı gibi çabalarınız oldu mu?

 2012’de sektördeki krizin geçici olmadığını, daha uzun yıllar sürebileceğini gördük. Bunu kaldırmaya imkanımızın kalmadığını görerek, araştırmalara girdik. Bir proje hazırladık. Gebze’de Feniş Alüminyum’un çok değerlenmiş arazisini değerlendirerek, tesisleri Samsun’a taşıma formülü oluştu. Bunu Türkiye’nin önde gelen bir iki kurumuna da götürdük. Denetlediler, tamam dediler. Ayrıca 2013’ün parlak, iyi bir yıl olacağı düşüncesiyle yabancı fon piyasasına çıkmamızı önerdiler. Bu sırada çok büyük bir aksilik oldu.

Nedir o aksilik?

 Dünyada kriz nedeniyle alüminyum hammadde sektörü de fiyatlar açısından sıkıntıdaydı. Fiyatların yükselmesi için satışları daralttılar. Kredili aldığımız tedarikçi de katıldı buna. Biz de fon arayışımızı hızlandırdık. ABD’nin büyük fonlarından biri olan GEM, Şirketin ve benim itibarıma güvenerek anlaşmaya karar verdi; denetim dahi yapmadan karar verdiler. Ancak şansızlık bu ya, anlaşmanın imza tarihi 31 Mayıs’tı.

Gezi olaylarının en ateşli günü yani!

 Gezi’de çadırların yakıldığı gün. Ondan sonra her şey aşağı doğru gitmeye başladı. Fon haklı olarak işi askıya aldı. Ücretlerde bir ay gecikme oldu. Bir grup çalışanımız direnişe geçti. Taksim’e paralel olarak “Her yer Feniş, her yer Direniş” sloganları attılar. Maalesef bu adımlar bizim canlandırmaya çalıştığımız fon anlaşmasını tamamen yok etti.

İş akitlerinin feshi ve üretimi durdurma kararı bundan sonra mı geldi?

 Her şey arka arkaya geldi. Ana hammadde tedarikçisi de kredili mal verişini durdurunca, duran bir fabrikanın hiçbir faydası olmayacağını düşünerek ve çok üzülerek iş akitlerini feshetme yoluna gittik. Zaten kıdem tazminatlarını ödeyecek paramız olsa hammadde getirir, çalışırdık. Tüm çalışanların, Türkiye’de bu da çok enderdir, tüm haklarını kabul ettik ve haciz koymalarına imkan sağladık, öncü olduk yol gösterdik.

Düzenlemeyi ben önerdim

 Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Feniş’teki durumu örnek göstererek işçi alacaklarının kamu alacaklarının önüne geçmesi için çalışma yaptıklarını açıklamıştı.

İşçi alacaklarına başından beri çare arıyorum. Bu düzenlemeyi Ekim ayında ben hazırladım. İşçi alacaklarının 2009-2012 yıllarında oluşmuş kamu borçlarının önüne geçebilmesi için bazı hocalarla çalıştık. Değişiklikleri Ankara’ya götürdüm. Çünkü soru basit: Devlet mi, çalışan mı daha zengin? Sayın Bakanımızın konuyu bu kadar çabuk sahiplenmesinden mutluluk duyuyorum.

Çıktı mı bu düzenleme? Alacaklarda nasıl bir düzenleme içeriyor?Torba kanun içinde gelecek. Sıralama şöyle. Bankalar ön planda çünkü ipoteklerimiz var onlarda. İkinci sırada kamu vardı, şimdi işçi alacakları öne geçecek.

İşçiler fabrikayı işgal etti. Mal kaçırma eleştirilerine ne diyorsunuz?

 Topluluğumuz söylediğim gibi 2003 yılında itibaren bankaların denetimi altında. Üstelik ben çok uzun yıllardır banka borçlarına şahsi kefilim. Yıllardır gece gündüz şirketi düze çıkarmaya çalışıyorum. Feniş’ten tek kuruşluk mal kaçırtmış değilim.

İşçiler sendikalı ve haklarını arıyorlar. Haksızlar mı?

Türkiye’de kendi sektöründeki rakiplerine göre çalışanlarına en az yüzde 30 daha yüksek imkan tanımış bir şirketiz. Ben bununla her zaman gurur duydum. Muhtemelen sektörde de tek sendikalı şirketiz. Ben yıllarca kayıtdışının önlenmesi için sendikalı çalışmanın yaygınlaşması gerektiğini de savundum. Tabii ki herkes hakkını arayacak ama eylemler taliplilerin gözünü korkutuyor. Ben 40 yıldır Feniş işletmesinin içerisindeyim. Kurulurken lise talebesiydim. 70’ten itibaren devamlı çalıştım. İşçiler beni tanır, niyetimi bilirler. Ayrıca işletmeye sahip çıkmalarından da çok mutluyum.

Bu süreçte sendikayla görüştünüz mü? İkna edemediniz mi?

 Ankara’daki genel merkezin bu hareketleri desteklemediğini biliyorum. Gelip söylediler. Evimin önüne kadar gelenleri yönlendiren bir güç var. Ben işletmeye memleketin malı olarak baktım, çalışanların ekmek parası diye baktım, istihdam için baktım. 50 yıllık firmayız, yaşanan olumsuzluklar domino efekti yarattı.

Bundan sonra ne olacak?

 Bu tesislerin satılması, çalışması ya da Samsun’a taşınarak, arazinin satılması gündemde. Arazi bölgenin en kıymetli arazilerinden. Ciddi rakam tutar ve buradan umudum belli bir dönem içinde çalışan arkadaşlarımız haklarını alır. Araziyi bankalar satışa çıkaracak. Bu satışta tatmin edici bir değere ulaşması için elimden geleni yaparım. 2014 parlak görünmese de, bankalar bize 3 sene zaman tanıyacak. Çalışanlarımızın alacakları için de bu süre de yasal faiz işleyecek.

Siyasete girmem şirket için hataydı

Bu süreçte sizin ne hatalarınız oldu?

 Siyasete girme niyetim yoktu, çok apar topar girdim. Aynen şu ifade kullanıldı “askerlikten kaçılmaz”. Etik olarak 4 sene şirketimle ilgilenmedim. Bu ayrılık önemli hatalarımdan biridir. Bir de çalışanların hep daha fazla almasından mutlu olan biri oldum. Grev, lokavt bilmedik. Dünyada rekabet sertleşti. Daha ekonomik işgücü maliyetleri öne çıktı. Ben kendi firmamda bu değişime hep direndim.

Türkiye’de yaygın bir algıdır: Patron batmaz, şirket batar. Burada durum nasıl?

 Her şeyimi bu şirkete vakfetmiş biriyim. Hayat hikâyeme bakın görürsünüz. Evim olmadı, kirada oturdum.

Damdan düştüm, eksikleri gördüm

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Başbakanla görüşmesi sonrasında Feniş’ten de söz etti. Kendisiyle diyaloğunuz oldu mu?

 Kendisinin bizdeki sorunlarla geçen yıldan beri ilgilendiğini biliyorum. Gebze’ye sonbaharda gelmişti. Bir grup çalışanımızı Ankara’ya davet etmişti. Geçen hafta Başbakan Erdoğan’la görüşmesinde de dile getirmiş. Bundan mutluluk duydum. Arzu ederim, beraber çalışalım. Çünkü önemli olan iş yerleridir, patronlar değil. Her zaman anlayışım buydu. İşyerlerinin işgücünün çıkarları için yapılması gerekenleri damdan düşen bir adamın tecrübeleriyle beraber değerlendirebiliriz.

Bu damdan düşme hikâyesinde nasıl bir tecrübe kazandınız. Eksikler neler?

Hukuksal bazı düzenlemeler yapılmalı. Bunları Sayın Feyzioğlu ile konuşmak, çalışmak isterim. Mesela Bankacılık Yasası Türkiye’de bizim gibi firmaların elini tutuyor. Çünkü bu 1990’lı yıllarda belli yanlışlar yapan bankalara reaksiyon olarak çıkarılmış bir yasa. Bir hadise daha var. Yine damdan düşünce öğreniyor insan. İcra harcı. Bir mal icra ile satıldığında devlet yüzde 10’dan fazla pay alıyor. Niye devlet alıyor, işçi alsın!

Jale Özgentürk/Radikal

E-Bülten Aboneliği
İş, Ekonomi ve Cemiyet hayatının özel gündemi Patronlar Dünyası'nda... Günlük E-Bülten'imize abone olun, Patronlar Dünyası ayrıcalıklarını yaşayın.
Patronlar Dünyası ile Bir Adım Önde